Translate.vc / French → Turkish / Onu
Onu translate Turkish
480,661 parallel translation
Elle a dit que personne ne le capturerait, ni aujourd'hui ni avant l'élection.
Onu yakalamak isteyen birçok grup olduğunu ama hiçbirinin yakalayamayacağını söyledi. Ne bugün ne de seçimden önce.
Si Underwood met des soldats aux frontières, je leur dirai de désobéir.
Underwood sınıra asker koyarsa onu dinlememelerini ilk ben söylerim.
Vous le reconnaissez?
- Peki ama onu tanıdınız mı?
On ne l'a pas trouvé.
Onu bulamadık.
Oui, rapprochons-nous de lui.
- Evet, onu çağıralım.
Dommage que vous n'ayez pu le capturer.
Onu yakalayamamanız çok yazık.
Il a tort?
Onu suçlayabilir misin?
Moi, je le reconnais sans problème.
Onu nerede görsem tanırım.
Et sa famille ne doit pas le voir ainsi.
Ailesinin onu böyle görmesini de istemem.
- Si on le dénonce, il fera pareil.
- Onu ifşa edersek o da bizi eder.
Je la cherche.
- Onu arıyorum.
Elle me manque.
Onu özledim, anlıyor musun?
Elle ne doit pas témoigner, et Romero ne pourra plus la forcer.
Tanıklık etmemesini istemiştin. Artık Romero onu zorlayamaz.
Il faudra l'accord de l'ONU.
Bunu BM'ye sunman gerekecek.
Officiellement, non, mais on pourrait le faire venir comme consultant.
Resmî bir neden yok. Onu danışman olarak işe alabileceğimizi düşündüm.
Il y a peu de temps dans une journée, et il faut se demander régulièrement si on l'utilise à bon escient.
Günde zaten sınırlı zamanımız ve enerjimiz var. Kendimize, "Onu yeterince verimli kullanabiliyor muyum?" diye sormalıyız.
Je dois fixer des limites pour l'ONU,
BM'de bir ültimatom sunmam planlandı.
C'est facile à prouver.
Onu kanıtlamak kolay.
Cessez de vous répéter.
Onu anladık.
Tu l'apprécies malgré vos désaccords.
Ona katılmasan da onu seviyorsun.
Je suis au courant pour elle et son mari.
Onu ve kocasını biliyorum.
Il est peut-être temps de la faire revenir.
Belki de artık onu geri çağırmalıyız.
Et la présentation à l'ONU.
- Ayrıca BM'deki sunuma gelelim.
La fuite de Durant a tout gâché.
- Durant'in sızdırdığı bilgi onu bitirdi.
Envoyons-la devant cette commission.
Hazır olduklarında onu komitenin huzuruna çıkar.
C'est de ça qu'on discute.
- İşte onu konuşuyoruz.
Doug Stamper l'a tuée.
Onu Doug Stamper öldürdü.
On inventera une histoire.
Bir hikâye uydurup onu sızdırırız.
Je m'en occupe.
Onu idare ederim.
Tout ce que je voulais, c'était la protéger.
Sadece onu korumaya çalıştım.
- Je l'ai poussée et je suis parti.
Onu platformdan ittim ve yürüyüp gittim.
Même les ouvriers le lâchent.
İşçi sınıfı bile onu bırakıyor.
Il était instable. - Il l'a tuée pour aider Francis.
Bence dengesizdi ve onu Francis Underwood'un çıkarı için öldürdü.
Il a emporté son secret avec lui.
Yapmaya çalıştığı şey her neyse onu mezara götürdü.
Je suis allée le voir au travail.
Çalışmalarına bakmak için onu ziyarete gittim.
Qui est le bienvenu devant la commission.
Onu da komite huzurunda ifade vermeye beklerim.
Peut-être, mais pourquoi vous, son plus grand détracteur, le soutenez-vous maintenant?
Bu doğru olabilir ama Kongre Üyesi Romero, nasıl oluyor da siz onu en çok eleştiren kişiyken şimdi onu destekliyorsunuz?
Si vous le graciez, vous paraîtrez coupable.
Onu şimdi affedersen suçlarıyla ilişkilendirilirsin.
On ignore si on va l'inculper.
Onu suçlayacağımızdan bile emin değiliz.
Je ne sais même pas ce que je fais là.
Burada ne işim var, onu bile bilmiyorum.
Le Congrès l'a trahi.
Kongre onu yüzüstü bıraktı.
Si elle ne me gracie pas... je la tue.
Beni affetmezse... onu öldürürüm.
Je l'ai appelé, et d'habitude il répond.
Onu arayıp duruyorum. Genellikle cevap verir.
Je viendrai à la fin.
Onu almaya gideceğim.
- On doit l'arrêter!
- Onu durdurmalıyız.
On doit la dénoncer avant qu'elle ne te dénonce.
Hızlı davranıp onu faka bastırmalıyız.
Il s'est séparé de lui.
Onu bıraktı.
Francis vous l'a demandé?
Francis onu takip etmeni mi istedi?
- Plus tard.
- Şimdi onu düşünmemize gerek yok.
Je l'ai menacée.
- Onu tehdit ettim.
Dites-moi au moins ça.
Bari onu söyle.