Translate.vc / French → Turkish / Peau
Peau translate Turkish
13,550 parallel translation
Prends soin de la peau.
Cildine özen göstermelisin, adamım.
Peau.
Deri.
Tout ce dont nous avons jamais eu besoin est sa peau.
Tek ihtiyaç duyduğumuz bedeniydi.
Il a deux ex-femmes méchamment rapaces, un requin brésilien comme maîtresse, et un ranch de purs sangs au sud d'Ocala qui lui coûte la peau des fesses.
- Acımasızca açgözlü iki eski karısı var boğa köpekbalığına benzeyen bir Brezilyalı metresi ve Ocala'nın güneyinde soylu bir çiftliği var dibi olmayan bir para çukuru demek bu.
Arrache-moi la chair, la peau, morceau par morceau si c'est ma pénitence.
Kefaretim bu olacaksa eğer lime lime et etimi o zaman.
Trouvons ce crapaud venimeux et faisons-lui la peau.
Şimdi bu zehirli kurbağayı bulup derisini yüzelim.
Tu sens ma peau?
Tenimi hissedebiliyor musun?
Laissez-moi sentir le soleil sur ma peau.
Güneşi üzerimde hissetmeme izin verin.
Vous avez la peau dure.
Sen karşılaştığım en vurdumduymaz insansın.
C'est incroyable comme notre peau change, n'est-ce pas?
Derilerimizin değişme şekli harika, değil mi?
J'étais au point le plus bas, aveuglé par le soleil, la peau pelant de mon dos.
En kötü haldeydim, Güneş tarafından kör edilmiştim. Sırt derim soyulmuştu.
cette peau nécrosée.
Ülserleşmiş deri.
La peau autour de l'incision est tirée et déchirée.
Yaranın etrafındaki deri yırtılıp parçalanmış.
Des échantillons de peau du cou.
- Boyun dokusu numuneleri.
Grand-mère Violet est une Peau-Rouge?
- Büyükanne Violet Kızılderili mi?
Mais là maintenant je me soucie plus de sauver notre peau et gaspiller du temps précieux pour associer les émotions en téléphonant à mon peut-être / peut-être pas fiancé
Ama şu an bizi kurtarmayı daha çok önemsiyorum. Duygularla alakalı bir süreçte, nişanlım olan veya olmayan birine telefon açıp üstü kapalı bir veda etmekle değerli vakti harcamak engelleyecektir...
Le système ne reconnait pas que c'est Fisher qui essaye de sauver notre peau.
Sistem, Fisher'ın bizi kurtarmaya çalıştığını anlamıyor.
Il pénètre la peau.
Deriye nüfuz ediyor.
C'est difficile d'expliquer à quelqu'un qui n'a pas ou n'aura jamais cette experience, mais, Lindsay la grossesse c'est tellement magique. Je veux dire, ma peau est éclatante.
Yaşamamış ve muhtemelen hiç yaşamayacak birine tarif etmek zor ama Lindsay hamilelik büyülü bir dönem yahu.
Okay, anglais. Couvrez votre peau.
Pekâlâ İngilizler cildinizi örtün madem, dışarı çıkıyoruz.
Avec la peau croquante, comme celui de Mme Patmore?
Derisi Bayan Patmore'un yaptığı gibi çıtır çıtır mı?
Ne vendez pas la peau de l'ours avant de l'avoir tué, Madeline.
Dereyi görmeden paçaları sıvama derler, Madeline.
Tu as dis de ne pas montrer trop de peau.
- "Derin çok görünmesin," demiştin.
- Oh, tu es obsédé avec la peau.
- Tenlere takıntın var.
J'ai sauvé ma peau dans ce parcours du combattant.
O mania testinde canımı kurtardı.
La meilleure manière est de tuer leur chef, porter sa peau, embrasser certains loups, puis les tuer.
Kurtları öldürmenin en iyi yolu liderlerini öldürüp onun derisini giymek. Daha sonra kurtlarla yakınlaşır ve onları öldürürsün.
Il vient de se doucher, sa peau sent encore le savon du Waldorf-Astoria.
Yeni banyo yapmış ve teni sadece Waldorf-Astoria da kullanılan bir sabunun aroması gibi kokuyor.
Votre peau et vos nerfs ont subi de sérieux dégâts.
Derin ve sinirlerin çok hasar gördü.
On débridera les brûlures couche après couche jusqu'à exposer les tissus sains pour... aider la pousse d'une nouvelle peau.
Yeni derinin oluşmasına yardım etmek için sağlıklı dokuya gelene kadar ölü yanık dokuları katman katman soyacağız.
Notre prochaine opération consiste à retirer la peau autour de vos hanches et faire une greffe sur ces cicatrices à vos joues, ici et là.
Sıradaki ameliyatımızda kalçandan deri alacağız. Sonra da yanağının burasındaki ve buradaki yara izleri için gref hazırlayacağız.
Vous allez déchirer votre peau.
Deri greflerini yırtacaksın.
Maintenant on va enlever la peau nécrosée, couche par couche.
Ölü yanık dokuları katman katman soyacağız.
Ça exposera les tissus sains pour aider la nouvelle peau à se régénérer.
Böylece sağlıklı doku ortaya çıkıp yeni derinin oluşmasına yardım edecek.
Les problèmes respiratoires, la peau, les lésions.
Solunum rahatsızlığı, deri dökülmesi ve ülser.
Stupide peau rose.
Seni aptal pembe derili.
Et il sauvera sa peau.
- Ve polis temiz çıkar.
La peau repousse.
Doku tekrar büyür.
Dans le feu, la peau fond et il ne reste que les os.
Ateşin içinde eriyip gidiyorlar, sadece kemikleri kalıyor.
- Une carapace, genre une carapace sous sa peau. - Que veux-tu dire?
- Ne demek bu?
Cet ours a une sorte de peau super épaisse.
Bu ayının nasılsa çok çok kalın bir derisi var.
Mes clients ont la peau dure.
Son zamanlarda kalın ciltler üzerinde çalışıyorum.
Je viens de te sauver la peau.
- Sorunum mu? - Kıçını kurtardım.
elle fait des trous dans la peau.
Cildinde ki delikleri kurcalıyor.
T'es heureux dans la peau de Richard Sanz.
Sen şey olduğundan beri mutlusun, Richard... Neydi o...
Aussi intime que des cheveux, des dents, de la peau.
Saçın, dişin, derin gibi tıpkı.
Je le sentais sur ma peau nue.
Çıplak tenimde hissettim.
Il n'y avait pas de signes extérieurs de traumatisme ou d'entailles dans sa peau.
Dışarıdan gelen bir darbe ya da derisinde bir oyulma belirtisi yok.
J'ai l'impression que ma peau bouge et que mes organes se déplacent et...
Ürperiyorum. Organlarım yer değiştiriyor gibi sanki.
C'est très gentil à toi de t'être mis dans notre peau.
Olaylara bizim açımızdan bakmaya çalışman çok güzel.
J'imagine que je ne saurai jamais vraiment comment c'est d'être dans ta peau,
Sanırım senin yerinde olmak nasıl bir şey, hiçbir zaman bilemeyeceğim.
Gare à toi, Peau-rouge.
- Bendensin, Kızılderili!