Translate.vc / French → Turkish / Posé
Posé translate Turkish
19,201 parallel translation
Vous êtes du genre posé, non?
Küstah hıyarın tekisin öyle dğil mi?
Un de ses amis devait venir, il lui a posé un lapin.
Tatil için bir okul arkadaşının gelmesi gerekiyordu ama haylaz çocuk onu ekti.
Je les avais dans un sac que j'ai posé par terre, et quand je suis revenu le prendre, il n'y était plus.
Hayır. "Kaybettim." Bir torbada tutuyordum, bir yere koydum sonra almak için tekrar gitti koyduğum yere, koyduğum yerde değildi.
Les hommes ont posé des questions.
Mürettebat sorular soruyor.
Tu as posé la question.
Sen soruyu sordun.
- Je vous ai posé une question.
- Bir soru sordum.
On traîne juste. T'ai-je posé une question, taulard? J'essayais juste d'expliquer.
Durumumu takdir ettiğini sanmıyorum.
Quand vous sortez, utilisez le portable posé à côté.
Evin dışındaysan onun yanındaki cep telefonunu kullan.
Je ne supporte pas l'idée qu'il a posé ses mains sur elle.
Ellerinin onun üstünde olduğunu... -... düşünmeye dayanamıyorum. - Tom.
Qui t'a posé tes implants?
- Bunları nerede yaptırdın?
Et vous lui avez posé un lapin.
Ve onu ayağa kalktı.
J'ai décidé de fuir. J'ai traversé la mer. Quand j'ai posé le pied sur la terre ferme, j'ai entendu cette maudite voix.
Bu yüzden kaçtım, parıldayan denizi geçip sonunda toprağa yeniden ayak bastığımda, duyduğum ilk şey yine o lanet ses oldu.
J'appelle pas ça une pose.
Poz değil bu.
Pas étonnant que le chef se pose des questions.
Bu durumda Şef tabii ki birkaç soru soracak.
Toutes les nuits... je me pose la même question.
Her gece kendime aynı soruyu soruyorum.
Personne ne pose de questions ou ne regarde les comptes.
Sorgu sual edilmedi, hesap falan açılmadı.
Du coup, personne ne pose de questions sur nos autres activités.
Bu da diğer faaliyetlerimiz hakkında kimsenin soru sormadığı anlamına gelir.
Eh bien, ça pose la question...
Akla şu soru geliyor.
Pose le très délicatement.
Çok yavaş koy.
Il n'y a qu'à nous qu'on pose ces questions.
Sadece bizden dini kıyafetlerimizi savunmamızın istenmesi çok komik.
Ça pose un problème?
Nedir, bir sorun mu var?
Je suis très flattée, mais un problème éthique se pose.
Onur duydum ama bariz bir etik sorunu var.
- Pose-les où tu peux.
- O Sandpiper belgelerini getirdim.
Pose-toi un moment, respire et apprécie cet instant.
Bir sakin ol. Nefes al, tadını çıkar.
Cela ne pose-t-il pas de problème à votre mari?
Bu durum kocanızla aranızda zorluk çıkarmıyor mu?
Pose-lui la question.
Kendin sorabilirsin.
Comment exactement es tu devenu celui qui pose les questions ici?
Soruları soran taraf tam olarak nasıl sen oldun?
Que tôt ou tard, la mort attend chaque homme qui pose les yeux sur cette île.
Er ya da geç bu adada gözüne kestirdiği adamları bekleyen son ölümdür.
Allez, pose ton verre et viens danser avec moi.
Hadi ama içkini koy da gelip benimle dans et.
Sûrs? Ça ne me pose pas de soucis.
Emin misiniz?
T'es sûre que ça pose pas de problème que je sois là?
- Sence burada olmam doğru mu?
Laisse moi te pose une hypothétique situation.
Hadi ilginç bir varsayımsal durumdan söz edelim.
Fais comme une trentenaire : pose-toi.
Kullanmıyor muyuz? Otuzunda bekâr kız gibi yatışmalısın.
Deux fois par semaine, je pose nue pour un cours de dessin, je crois.
Haftada iki kez, oldukça emin olduğum bir sanat sınıfında çıplak modellik yaptım.
Heureusement, vous arrivez à étendre le poignet, ce qui est le rôle du radial, mais la sensibilité modifiée pose problème.
Bileğini uzatabiliyor olmanın verdiği cesaretle ki radyal sinirin yaptığı iş bu, içimiz daha rahat ama histeki değişiklik endişe sebebi.
En changeant de vitesse, il pose la main sur le genou de la religieuse. - C'est choquant et indécent, ton histoire.
Vites değiştirirken elini rahibenin dizine koymuş. Çok ayıp ve yakışıksız.
Quand il s'arrête au feu suivant, il pose la main un peu plus haut sur sa cuisse.
Bir sonraki ışıklarda durduklarında peder bu sefer elini rahibenin kasıklarına koymuş.
- Alors je vous pose cette question :
- O zaman şöyle sorayım.
Je pose pas cette question.
Sana soramam ki bunu.
Mais pour y jouer, ne pose-t-on pas la main paume vers le bas?
Avuç içi aşağıda.
vous répondez aux questions que je pose, et à rien d'autre.
Bu kurallardan biri de, size sorduğum sorulara cevap vermenizdir. Sormadıklarıma değil.
Regardez. Je pose le scalpel.
İşte, neşteri bırakıyorum.
On se pose.
Burada saklanabiliriz.
Rebecca, pose ça.
- Rebecca, silahı indir.
Pose ce flingue.
İndir dedim o silahı.
La salope qui pose des questions.
Sorular sormayı ne zaman bırakması gerektiğini bilmeyen kaşar gelmiş.
C'est... Ça ne me pose pas de problème.
Aslında çok kafaya takmıyorum.
- Eh bien, pose-les-moi ici.
- Burada sorun.
Allez. Pose-moi des questions.
Hadi, ne soracaksan sor.
Alors oui, je me pose des questions.
Evet, sorguya çekiyorum o yüzden.
Pose-les moi.
O zaman sor bakalım.