Translate.vc / French → Turkish / Privilege
Privilege translate Turkish
35 parallel translation
J'ai le privilege de vous presenter un invite special.
Askerlik günlerimden yaşlı bir arkadaşı sizlere sunmak büyük bir ayrıcalık.
A 5 h, au Privileg.
Saat 5 : 00'te Privilege'da.
Non, vous invoquerez le privilège exécutif.
Hayır, sen değil Sen iddia edersin ki executive privilege.
Je n'en ai pas eu le privilege.
Korkarım o ayrıcalığa hiç sahip olamadım.
Ce serait un honneur et un privilège.
It would be an honor and a privilege. Hello?
Souvenez-vous, c'est un privilege d'etre la.
Unutmayın, burada olmak bir ayrıcalıktır.
Michael, c'est un grand privilege pour toi... de pouvoir rencontrer cet homme.
Michael. Bu adamla tanışmak... büyük bir ayrıcalıktır.
- C'est un grand privilege de vous rencontrer, miss Fox.
Sizinle tanışmak benim için bir onur, Bayan Fox. Lütfen bana Michelle deyin.
Donc, il aurait pu repartir quand vous vous ˆtes endormie, retourner au Privilege
Yani siz uyurken evden çıkıp Clup Privilege gidip
That privilege can not? play after 10 years.
Bunun ayrıcalığı on yıl boyunca çalmakla olmaz.
C'est super, le Privilege.
Kalitesi iyi.
seulement ont laisse ce privilege pour s'inquieter de moi
Ben sadece kendimi düşünmeyi bıraktım.
Le privilege de voir Suzan Van Dyke n'est pas gratuit.
Suzan Van Dyke'ın gösterisi öyle bedava izlenmez ama.
Et maintenant, venu tout droit du Privilege à Ibiza, un show très très spécial.
Şimdi ta İbiza'daki Privilege'den gelen özel bir konuğumuz var.
Privilège exécutif.
Executive privilege buyrun.
Exécutive Privilège.
Executive Privilege buyrun.
A quel point connaissez-vous Executive Privilege?
Executive Privilege Ajansı ile ne kadar aşinasınız?
Le privilége de te voir chaque mois de septembre?
Her eylül seni görme ayrıcalığını mı?
Mahomet naquit à La Mecque, en Arabie, une riche ville marchande dirigée par ses commerçants, dont la richesse était multipliée par un privilége unique :
O zamanlar Mekke tüccarların uğrak yeri olan zengin bir şehirdi... Kureyşliler, sayıları 360 ı aşan tanrılarıyla övünürler...
Individuellement, les 1ers degrés ayant un privilége.
Ayrıca, özel imtiyazları olan birinci melezler.
- Privilége du rang.
- Rütbenin ayrıcalıkları.
Le privilége du rang.
Rütbenin ayrıcalıkları.
Balivernes. "Le privilége du rang."
Rütbenin ayrıcalıklarıymış.
Un privilége qui peut être retiré.
Bunun her an kaldırılabilecek bir... imtiyaz olduğunu düşün.
C'est un privilége de faire partie de ce futur.
- Bu şey geleceğin bir parçası.
Nos clients paient pour ce privilége.
Bu müşterilerimizin bizden beklediği bir hak, Bay Laurent.
Et si ça ne marche pas, une femme a le privilége de se venger sur le suivant.
Ve bu yürümezse, sonrakinde elinden geleni yapmak bir kadının öncelikli hakkıdır.
J'ai l'honneur et le privilége de superviser... l'inauguration du chantier pour La Maison d'Emilie.
Emily'nin Evi'nin temelini atmak benim için... büyük bir onur ve ayrıcalıktır.
Peu de gens on le privilége de de marcher Les 3 miles Pour Pouvoir arriver ici.
Oraya ulaşmak için 5 km. yol yürümeyi göze alan çok az insan bu onuru yaşayabiliyor.
Ci vous pensez que seul notre planète, a le privilége de tous celà, vous avez tort.
Fevkalade bir yalnızlığın içindeki dünyamızda hepsinin bu olduğunu düşünüyorsanız, o vakit yanılıyorsunuz.
Ci vous pensez que seul notre planète, a le privilége de tout celà, vous avez tort.
Gezegenimizin muhteşem izolasyonu içinde tüm varolanın bu olduğunu sanıyorsanız, yanılıyorsunuz.
Ci vous pensez que seul notre planète, a le privilége de tout celà, vous avez tort.
Gezegenimizin varolduğu muhteşem yalnızlıkta tüm varolanın bu olduğunu sanıyorsanız, o zaman yanılıyorsunuz.