English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / French → Turkish / Put

Put translate Turkish

810 parallel translation
Je le connais ce fils de put'.
Ben o orospu çocuğunu biliyorum.
J'avais un imperméable.
"Don't put down" "got", put "had" a "raincoat."
Ainsi, franc par franc, sou par sou, il put mettre une petite somme de côté.
Böylece frank üstüne frank, kuruş üstüne kuruş koyunca Dede'nin umutlanmaya ve plan yapmaya yetecek kadar parası olmuştu.
Put a knot on his head bigger than a turkey s egg.
Bir dahaki sefere şerif olarak, bir tavuktan daha yürekli birini seçin.
"Quelle main, quel œil immortel Put bâtir ta formidable symétrie?"
"Hangi ölümlü, el ya da göz, eder senin korku veren endamına kötü söz?"
Vous le reverrez doux comme la colombe.
Nasıl put kesilirse dişi güvercin, o da durgunlaşır oturur yerine.
Beaucoup voulaient aider. Personne ne put.
Çoğu yardım etmek istedi ama hiçbiri yardımcı olamadı.
Attention à la marche. L'idole du grand Dagon sera un brasier ardent.
Büyük put Dagon, alev alev yanan bir fırın olacak.
Pendant ces derniers instants, à quoi put penser Rommel?
Rommel'in bu kısa süren son yolculuğunda... düşünceleri ne olabilirdi?
Cela ne te fait rien que la terre se balance au gré du vent?
Sen ne duruyorsun öyle put gibi dünya sarsılırken temelinden?
"Won't you tell her, please," to put on some speed
# Anahtarım var
" Put another nickel in the machine
# Bir kadeh bebeğim için
Chacun se casa comme il put.
Yerleşmeleri biraz zaman aldı.
Mais pour une vaine idole de bronze, rien!
Ama içi boş, broz put, bir hiç!
" Elle put admirer tout à son aise les fruits...
"... asılı meyveleri, çanları...
L'ordre d'évacuation... ne put être donné que le 9ème jour.
Sert hava nedeniyle Washington'un tahliyesine dokuzuncu günden önce başlanamadı.
L'humanite put enfin entreprendre la conquete de l'Univers... et la colonisation de ses espaces.
Dolayısıyla insanoğlu sonunda derin uzayı fethe ve sömürgeleştirmeye başladı.
Une idole.
Bir put.
"L'image taillée nous a apporté la joie,"
Ve insanlar bağırdı, "Yaptığımız put bize neşe getirdi"
M. Everett put décrocher des contrats plus avantageux.
Bay Everett daha avantajlı anlaşmalar yaptı.
.. ne put résister à la tentation.
Ama elleriniz güzelmiş. Beyaz eller.
Ne reste pas assise sans rien dire.
Put gibi oturma.
- Mais il ne put trouver d'issue.
Bir yolunu bulamadı.
Il ne put les atteindre et se dit que c'étaient les victuailles d'une créature plus grande que Lui.
Onlara ulaşamadığında ise onların daha büyük bir yaratığa ait bakkaliye malzemesi olduğuna karar verdi.
Il termina sur un échec : il ne put pas acheter l'Océan Atlantique.
Güç arayışı, ertesi sene yok oldu, çünkü Atlantik Okyanusu hattı satışında pazarlığı kaybetti.
Elle ne put la décrire car elle lui avait juste murmuré.
- Tarif edemedi, doktor çünkü ona sadece fısıldamıştı.
T'as vraiment eu un gosse?
Orada öyle put gibi durma, cevap ver.
Comme il ne put entrer en moi, il monta sur ma poitrine, sur mon visage, puis continua sur le mur.
İçime giremeyince hemen göğsüme, yüzüme sonra da duvara tırmandı.
Il ne put présenter les enfants, car le code pénal l'interdit.
Çocuklarını ise gösteremedi, çünkü hala çok küçüklerdi ve... yasa bunu kesinlikle yasaklıyordu.
Ici, Jim ne put s'empêcher de dire son propre nom, leurs sorties â trois, leur séjour au bord de la mer.
Üç kişi birlikte gezmelerini,... deniz kıyısına gidişlerini anlattı.
Catherine put voir que Jim se rappelait ce qui la concemait comme s'il y était encore. Elle discuta quelques détails pour le principe et en ajouta d'autres.
Catherine, Jim'in kendisiyle ilgili... her şeyi bugünmüş gibi hatırladığını gördü.
J'ignore si les protestations qui ont suivi ont influencé les autorités, toujours est-il qu'en 1959, le vieillard put enfin quitter Alcatraz.
"Kitabın yayımlanması ve bunu takip eden protestolar..." "... yetkilileri etkiledi mi, bilinmiyor... " "... ama nihayet 1959 yılında... "
Andrzej Munk ne put terminer son film il mourut dans un accident de voiture le 20 septembre 1961
Andrzej Munk filmini tamamlayamadı. 20 Eylül 1961'de bir araba kazasında yaşamını yitirdi.
Vous mettez l'orange sur le menton comme ça... put the orange in like so.
Bir portakal. Portakalı çenenize bu şekilde yerleştirin. Portakalı bu şekilde yerleştirin.
Seul Charles ne put attendre aussi longtemps que les autres.
Ama Charles, diğerleri kadar bekleyemedi.
Pour un drapeau rouge trahi, une effigie divine retrouvée.
kırmızı barağa ihanet edildi, ilahi bir put tekrar bulundu.
Mon cœur ne put supporter de vous voir ainsi, ton père et toi.
Seni ilk gördüğümde yedi yaşında annesiz bir çocuktun.
Qui gardait en son cœur l'image de Yukinojo et ne put l'oublier?
Yukinojo'nun hikâyesini hatırlayan kimdi?
Il ne put retenir sa colère, et cela eut des conséquences.
Birkaç öfkeli sözün ardından ortalık hareketlenmeye başladı.
Aucun endroit, aucune personne, ni rien ne put échapper à notre influence.
Öyle ya da böyle... Hiçbir yer, hiçbir kimse... Hiçbir şey bizden etkilenmeden yapamadı.
Le son "put"...
Put sesi
Dès qu'il put se diriger sans canne, il signa un engagement sur le premier navire en partance.
Bastonsuz denize çıkabildiğinde hemen ilk bulduğu gemiye yazıldı.
Ce n'est qu'à l'approche de la nuit ayant terminé les préparatifs de la fête du lendemain pour l'inauguration de la voie ferrée que Mustafa put partir pour la gare
YENİ DEMİRYOLUNUN AÇILACAK İLK İSTASYONU İÇİN ERTESİ GÜN KUTLAMALARINA
Excepté ces propos que vous avez surpris... l'attitude de M. Byam vous fit-elle penser qu'il pût être coupable?
Kaptan Bligh, duyduğunuz konuşma dışında, Bay Byam'ın önceki davranışları onun suçlu olduğunu size düşündürüyor mu?
Mais ils ne trouvèrent aucun autre guerrier qui pût devenir leur chef
Ama onun yerine şef yapmak istedikleri başka bir savaşçı da bulamamışlar.
Était-il vrai qu'un être pût ne pas changer?
Birisinin asla değişemeyeceği doğru muydu?
Le poisson ne changea pas de direction de toute la nuit, pour autant que le vieil homme pût en juger aux étoiles.
Yıldızlardan takip edebildiği kadarıyla, gece boyunca balık ne davranış biçimini ne de yönünü değiştirmişti.
Au moment où il a tiré, il était possible qu'il pût distinguer le bien du mal?
- Hemen hemen. O halde cinayet sırasında bu farkı biliyor olabilirdi.
On ne put le trouver dans sa poche.
Paltonun fişini çocuğun cebinde bulamadılar. "Boş ver dedim" taksiye binmek için yola çıktım.
- Ah, si j'avais pu supposer qu'elle pût encore venir, j'aurais attendu jusqu'à minuit.
- Geleceğini tahmin etseydim gece yarısına kadar beklerdim.
Je n'aurais jamais pensé que l'eau pût paraître si bonne.
Suyun bu kadar güzel göründüğüne inanmazdım.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]