Translate.vc / French → Turkish / Sensé
Sensé translate Turkish
3,609 parallel translation
La nuit dernière était exactement ce que c'était sensé être.
Dün gece tam da olması gerektiği gibiydi.
Tu n'es pas sensé être là.
Buraya gelmemen gerekiyordu.
Mais si c'était sensé se passer, ça se serait fait, n'est ce pas?
Ama öyle olması gerekseydi, öyle olurdu, değil mi?
Qu'est-ce que c'est sensé vouloir dire?
Ne demek bu şimdi?
Je suis sensé le tuer.
Onu öldürmek benim yapmam gereken bir şey.
Oh, il semblerait peut-être plus sensé de rester dans un hôtel.
Otelde kalmak bile mantıklı olabilir.
Ca avait l'air plus sensé à l'époque.
Zamanında daha mantıklı gelmişti.
Qu'est-ce que je suis sensé faire?
Ve evet, canına okuyabilir. - Bir dakika... şimdi ne yapacağım?
Je suis content que tu sois sensé.
Aklını başına almana sevindim.
Comment peux-tu être aussi sensé?
Nasıl bu kadar mantıklı olabiliyorsun?
Qu'est ce que je suis sensé faire apres?
Buradan çıkınca ne yapacağım?
Premièrement, tu n'est pas sensé le savoir.
Öncelikle senin bundan haberinin olmaması gerekiyordu.
J'ai hacké le radar météo d'Aldergrove et l'ai couplé avec un réseau léger que je ne suis pas sensé connaître.
Aldergrove meteroloji radar ağına girdim ve sanki bilmiyormuşum gibi şimşek veri tabanı ile eşleştirdim
Qu'est-ce que diable cela est sensé vouloir dire?
O ne demek şimdi?
Et un scientifique sensé?
Peki ya aklı başında olan?
Je suis sensé continuer de te poser des questions Pour m'assurer que ton cerveau fonctionne bien.
Beyninin işlevini yerine getirdiğine emin olmak için sorular sormam gerekiyor.
C'est sensé.
Mantıklı.
Donc comment on est sensé faire ça?
Peki nasıl yapacağız?
J'ai fait tout ce que j'étais sensé faire!
Yapmam gereken her şeyi yapmıştım!
Un homme sensé m'a dit que la spéculation est une mauvaise forme de politique.
Zeki bir adam, bana tahminin, politika için zavallıca olduğunu söylemişti.
Je ne savais pas que j'étais sensé préparer des blagues.
Önceden şaka hazırlamam gerektiğini bilmiyordum.
D'où suis-je sensé arriver?
Nerede olmam gerekiyordu?
Si c'est ce que vous étiez sensé faire je suis impressionné.
Amacın buyduysa eğer, etkilendim.
C'est sensé aider?
Yardımcı oldu mu?
Ok, bon, comment on est sensé trouver Tippi Hedren?
Tippi Hedren'i nasıl bulacağız peki?
C'est encore moins sensé, je veux dire...
Bu daha da saçma, yani...
C'est sensé être un débriefing.
Bunun bir toplantı olması gerekiyordu.
T'es venu 2 fois en retard et c'est ta première semaine.
Sense ilk haftanda iki kez geciktin.
Tu sais que les caissières des supermarchés ont des problèmes de canal carpiens à force de travailler, sauf qu'elles font des encaissements, et que toi tu fais, eh bien...
Şey gibi düşün, hani süpermarket kasiyerleri kayıt yaparken Karpal Tünel Sendromu yaşarlar ya, Tek farkı, onlar sayıları kasaya girer sense, ee...
On voudrait se dire que c'est impossible.
Sense burada oturup "Daha neler. Ama sonra oluverir. Olamaz." demek istersin.
Et tu laisse ces pauvres filles sont à ta charge n'y sont pas préparées.
Sense yetkin altındaki bu zavallı kızları buna hiç hazırlamıyorsun.
C'est perdu d'avance, et tu n'es pas un perdant.
Bu aptallara göre bir iştir. Sense hiç aptal değilsin.
Elle t'aime et tu as laissé tomber.
O seni seviyor, sense pes etmişsin.
Et pas toi.
Sense görmüyorsun.
Mais Bea est quelqu'un de bien.
Sense yanlış yapıyorsun.
Vous êtes le policier.
Sense polissin.
Il avait 140 ans, t'en avais 23..
- O 140 yaşında sense 23'dün...
Blanche, je pensais que l'on était d'accord sur les agissements.
Pamuk! Yapılması gereken şey konusunda anlaştık sanıyordum ama sense kalkıp kraliçeye merhamet gösterdin.
Et c'est quelque chose que vous ne serez jamais.
Sense hiçbir zaman bir kazanan olamayacaksın.
Cette élection. - C'est quelque chose que tu ne seras jamais.
Sense hiçbir zaman bir kazanan olamayacaksın.
Tu aurais été assez proche pour voir la sueur des Black Keys.
Sense Black Keys'i daha önce çok yakından izleyebildin.
Jack se promenait en smoking à 5000 $, tandis que vous bossiez à la commission
Jack 5,000 dolarlık smokinlerle dolaşıyor sense sadece bir ayakçısın.
pour ne pas être un objet de pitié pendant que tu faisais tous ce qui te plaisait.
Sense yapmak istediğin şeyleri yapabiliyorsun.
J'ai enfin surmonté celui qui est parti, et toi tu as fuis.
Ben sonunda elden kaçandan vazgeçtim sense... kaçtın.
Tu es riche depuis aussi longtemps.
Sense o günden beri cebinde altınla dolaştın.
Comme les tiennes par celle d'une femme qui...
- Sense kaybettiğin karının...
Vous êtes juste des robots décérébrés.
Sense kafası çalışmayan robotun tekisin.
J'ai eu l'info qu'ils voulaient pour faire mon émission, Et tu étais si défoncée que tu pouvais à peine tenir debout.
Ben oyunumu sahnelemek istedikleri haberini aldım sense o kadar kendinden geçmiştin ki ayakta bile zar zor duruyordun.
C'est sensé.
- Mantıklı.
Juste le savoir.
Sense her zaman biliyordun işte.
Si c'est sensé arriver, le destin se manifestera et ça arrivera.
Olması gereken buysa, kader devreye girer ve olmasını sağlar.