Translate.vc / French → Turkish / Sélim
Sélim translate Turkish
203 parallel translation
Tu devrais voir la situation en face.
- Durumumuzun gerçekliklerine katlanacak kadar aklıselim olsan.
De quelqu'un d'assez sensé pour la faire obéir.
Aklı selim biri onu hizaya sokmaya yeter.
Selim, voyons!
Selim, kabalık etme.
Selim, faut-il toujours que tu discutes?
Selim, hep böyle tartışmak zorunda mısın?
Il voulait voir le prince Selim.
Prens Selim'i görmek istedi.
- Ils menacent de faire appel à Selim.
Prens Selim'e istirham etmekten bahsediyorlar.
Votre ami, le prince Selim, - parle anglais?
Bu arada, şu arkadaşın Prens Selim İngilizce biliyor mu?
Selim et moi avons étudié à l'université de Yale.
Selim ile ben sizin ülkenizde öğrenim gördük, Yale'de.
Selim, as-tu déjà vu un cheval aussi splendide?
Selim, hiç bu kadar görkemli bir at gördün mü?
Je crains que le prince Selim admire plus le cheval que son donateur.
Korkarım Prens Selim hediyeye, onu verenden çok daha fazla hayran.
Si je pouvais attirer l'attention de Selim sans que Hendrix ne soupçonne rien, Tarzan serait libéré en un clin d'œil.
Hendrix'i şüphelendirmeden Selim'in dikkatini çekmeyi başarabilirsem o zaman Tarzan'ı o kodesten şıp diye çıkarırız.
Vous voulez voir le prince Selim?
Prens Selim ile görüşmek istiyor musun?
Pour quoi? Le meurtre du prince Selim.
- Prens Selim'in cinayetinden.
On est entrés et on a trouvé le prince Selim mort, poignardé dans le dos.
Aceleyle odaya koşuştuk. Prense Selim masasının üzerine yığılmış haldeydi. Sırtından bıçaklanmıştı.
Dès qu'on a vu que Selim était mort, j'ai appelé Hassan et le garde.
Selim'in öldüğünü anlar anlamaz, Hasan'ı çağırdım, muhafızı çağırdım.
Savez-vous ce que Selim voulait à cette femme?
Prens Selim bu kadınla neden konuşmayı dilediğini söylememiş miydi?
J'avais un message d'Amir pour Selim.
Selim'e Emir'den bir not getirmiştim.
Je l'ai remis à Selim.
Notu Selim'e vermiştim.
Le message d'Amir au prince Selim.
Şeyh Emir'in Prens Selim'e notu.
- Est-il sain d'esprit?
Aklı selim biri olduğuna inanıyor musunuz? Kesinlikle.
S'il ne réussit pas dans un domaine, il en essaie un autre, mais il devrait choisir avec discernement.
Bir şeyde başarılı olamazsa, bir başkasını dener. Sadece aklıselim ile seçmesi lazım.
Oui, avec discernement.
Ah, evet. Aklıselim ile.
Vous seriez plus raisonnables si vous deviez gagner votre vie. Nous gagnerons notre vie...
Siz zenginler geçimi için çalışıyorsa biraz daha aklıselim davranmalı.
À présent que l'industrie textile a recouvré son calme, je dois révéler les faits qui ont causé la récente agitation.
Hazır tekstil endüstrisi sakinleşip, aklıselim hale gelmişken son krizin arkasındaki gerçek hikâyeyi ifşa etmenin görevim olduğunu hissediyorum.
Mais les actes et les paroles de ce vieillard sont complètement hors norme.
Ama davranışları aklıselim olmanın çok ötesinde. Psikiyatri testlerinde herhangi bir anormallik göstermedi... ama çok ileri gitti. Doğru.
Alors, vous n'en méritez ni l'un, ni l'autre.
Gülünç çünkü aklı selim hiç kimse sizin gibilerine güvenemiyor.
A présent Selim, "La Splendeur."
Selim, şimdi "Kuşluk vakti".
- Son bon sens?
- Aklıselim?
" Je suis un homme bien tranquille
" Ben halim selim bir adamım
" Je suis l'homme tranquille
" Halim selim bir adam işte
Au cours d'une récente réunion du Concile oecuménique au Vatican, un évêque a communiqué à la presse qu'il était certain que "nos armes nucléaires seront utilisées avec sagesse".
Kısa bir süre önce Vatikan'da toplanan Hristiyan birliği konseyinde... bir piskopos, basın mensuplarına, "nükleer silahlarımızın aklıselim bir şekilde... kullanılacağından eminim." şeklinde beyanat verdi.
Oui, oui, trouvons le câble.
Şimdi aklıselim konuşuyorsun.
Mais je dis avec fierté avoir connu Clyde lorsqu'il était honnête, propre et droit.
"Ama onur duyarim, benden söylemesi, bilirim eski Clyde'i, okunmasa da esamisi... " bir adamdi o zamanlar, namuslu, halim selim.
Quelle solution réaliste et sensée suggérez-vous? Je n'en ai pas.
Buna aklıselim, mantıklı çözümün ne?
Vulcain m'a aidée à trouver un équilibre mental.
Vulcan aklı selim kalmam için gerekliydi.
Oh, non, non, c'est du bon sens.
Hayır, aslında aklıselim.
- Message de Kafu Salim.
- Mesajı Kafu Selim göndermiş.
Le grand prêtre du Kafiristan.
Kafiristan başrahibi Kafu Selim.
Kafu Salim dit : "Viens."
Kafu Selim, gel, diyor.
Si on se dérobe, on perd la face.
Kafu Selim'le görüşmezsek, itibarımızı kaybederiz.
Kafu Salim se réjouit de l'arrivée de Son Fils!
Şimdi, Kafu Selim, Sikander'in oğluna hoş geldin diyor.
Et tournons-nous de nouveau vers le bon sens, vers la République!
Ve bir kez daha aklıselim Cumhuriyet yönetimine dönelim!
Ou peut-être ne l'avait-il pas compris. Mais Livia, elle, savait. Qu'est-ce que ça prédit?
Bizden sonra, halk sonsuza dek monarşiyi bırakacak aklıselim Cumhuriyet'e dönecek.
Vous avez l'esprit pratique, comme mon frère.
Aklıselim bir adam. Tıpkı ağabeyim gibi.
Prince Selim. Le neveu de El Sharif. Le dernier héritier officiel.
Prens Selim, Şeyhin yeğeni.
Les parents doivent s'effacer.
Ebeveynler aklıselim sahibi olmalıdır, çocuklarını bir şeye zorlamamalıdır.
En regardant la science moderne, comment un homme sensé peut-il être catholique?
Modern teknolojinin olduğu bir çağda aklıselim biri nasıl Katolik olabilir?
Comment peut-on être sensé et ne pas être catholique?
Nasıl aklıselim olurda Katolik olamazsınız?
Puisque il le faut, pas?
Aklıselim insanları severim.
Je voulais vous voir pour discuter d'un problème commun, capitaine.
Onların geleneklerini ve kanunlarını raporumda listeledim. Çok basit, aklıselim şeyler.
Vous agissez toujours comme vous l'entendez, pourtant vous laissez votre amitié brouiller votre jugement.
Olayların karşısında her zaman sakinliğini koruyordun. Duygularını işe karıştırarak aklıselim davranamazsın.