English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / French → Turkish / Tarak

Tarak translate Turkish

602 parallel translation
ainsi qu'une paisible purification des âmes.
Biz insanlığı mükemmelleştirme ve onların ruhlarını arıtarak huzura erdirebilmeyi diledik.
Sais-tu combien coûtent ce kimono, cette ceinture... et tous les accessoires y compris les peignes... et les socques que tu auras aux pieds?
Bu kimononun, kemerin, tarak da dahil tüm bu aksesuarların... ve sandaletlerin ne kadar olduğunu biliyor musun?
Enlever mon rouge ne fera pas augmenter le prix.
Rujumu dağıtarak fiyatı arttıramazsın.
Les prêtres vont déclencher un sacrifice humain.
Bu gece açılış için rahipler, Antik Tanrılar'a kan akıtarak fedakarlıkta bulunacaklar.
Voilà ce magnifique peigne d'argent et sa brosse, il est fait pour vous.
Şu güzel gümüş tarak ve fırça setine bir bakın, tam size göre.
- Le peigne et la brosse en argent.
- Gümüş tarak ve fırça seti.
Et vous lui avez vendu un peigne?
Ama tarak seti sattınız, öyle mi?
Tu n'aurais pas dû revenir, baleine grimaçante.
Böyle sırıtarak geri dönemezsin.
Tu avais promis de me donner 5 ryos.
Altın kaplı kutudaki mercan saç iğnesi. kaplumbağa kabuğundan tarak ve iğneler. Sana dün gece onları beş gümüş paraya sattım.
Tu étais avec la bande de mecs.
Tarak teknesinde çalışan şu adamların yanında. Bir hafta önce.
cette photo a circulé pour trouver un témoin l'ayant vu sortir de chez Mme French ou rentrer chez lui aux heures qu'il a déclarées.
Bu fotoğrafı sokaklarda dağıtarak söylediği saatlerde Bayan French'in evinden çıkışını ya da kendi evine girişini gören bir tanık bulmaya çalıştılar.
Le peigne symbolise la séparation.
Tarak ayrılığın sembolüdür.
Ce peigne est celui de la princesse.
Bu tarak Prenses Yuki'ye ait.
Me donner un peigne, en pleine nuit.
Gecenin bu saatinde bana tarak verdi.
C'est elle, transformée en Katia dont elle a sucé la vie et le sang!
Katia'nın kanını akıtarak kendini ona dönüştürüyor.
Harry le bavard a l'air tout requinqué.
"Tarak" Henry ölü gibi görünüyor.
J'ai un peigne!
- Ne olmuş? Tarak var.
Donnez-moi une brosse, un peigne...
Saç fırçası, tarak, her şeyi getir.
Un peigne.
Bir tarak.
Un peigne.
Bir tarak. Hayır.
Maurice d'un geste précieux, enfourche son scooter.
Maurice kırıtarak motosikletine biner.
Ernie, ta tignasse s'éclaircit!
Dedim ki sırıtarak, "Ernie, yakında tepen açılacak".
Il s'agit de revivre des moments sombres de ta vie projetés sur quelqu'un d'autre.
Kendi hayatında yaşadığın üzücü anları başkasına yansıtarak tekrar yaşamak...
Peigne, poudrier... deux bagues, sac.
Bir yanlışlık olmalı, o çok akıllı... Tarak, mürekkep... - Bir çocuk kaybolamaz...
Dix livres de pantalon pour deux de fessier.
Kel başa şimşir tarak.
Quatre semaines à te dorer au soleil.
Güneş altında, göğsünü ısıtarak geçireceğin 4 hafta...
Tu te défendrais sans doute et ils te tueraient.
Bence, ortalığı dağıtarak muhtemelen kendini öldürtebilirsin.
Voyez-vous, pendant six ans, dans les camps, je n'avais rien à moi à l'exception d'un peigne et d'une brosse à dent,
Kamplarda geçirdiğim altı yıl boyunca tarak ve diş fırçasından başka... sahip olduğumuz bir şey yoktu.
et le peigne m'était inutile, car j'avais les cheveux rasés à cette époque.
Tarak işime yaramıyordu, çünkü o günlerde saçlarım tıraş ediliyordu.
Un peigne, un couteau, onze couronnes soixante,
tarak, bıçak, biraz bozuk para,
Pourquoi êtes-vous coiffée comme un cheval sauvage qui aurait bien besoin d'un coup de brosse?
Tarak ve fırçaya ihtiyacı olan saçın neden vahşi bir atınki gibi dağınık?
- J'ai pas besoin de peigne.
- Tarak kullanmam.
Quelle bande de durs vous faites, des terreurs... avec un tas de rondelles... et un beau sourire pour passer le temps.
Ne çete ama! Haşin çocuklar! Bir avuç dolusu halka, kıçınızda parmak ve geçen zamana sırıtarak işte buradasınız.
Clef, brosse, peigne.
Anahtar, fırça, tarak.
Fais un peigne avec ça, quand tes cheveux pousseront.
Lolita. Saçın uzadığında bundan bir tarak yapabilirsin.
Du fil, des aiguilles Des tissus pour les demoiselles
Tahta tarak, dikiş iplikleri pamuk kağıtları
Et je compte être le premier à être nommé au panthéon. Le meilleur réchauffeur de banc, comme disent les athlétes.
Yedek kulübesini ısıtarak şöhretler listesine giren ilk oyuncu olmayı hedefliyorum.
Le chef d'expédition était le colonel Sir John Butler "L'allumeur", vétéran du K2, de l'Annapurna et du Makalu.
Aynaya yaklaşamıyordunuz bile. Heyetin lideri Albay Sör John "Kırık Tarak" Butler'dı.
La coquille Saint-Jacques.
Büyük tarak.
Pas de système d'alarme, et c'est pire parce que... personne ne va relâcher sa surveillance en comptant sur l'alarme pour rattraper ses erreurs, ce qui signifie qu'il faut un boulot de diversion.
Ama alarm sistemi yok, ki bu en kötüsü çünkü... en ufak hatada yerlerini bir alarmın alacağını bilen nöbetçilerin, tetikte olacağı anlamına geliyor. Ve bu da işin dikkat dağıtarak yapılacağını gösteriyor.
Ceci fait j'ai pris le premier prisme dans ma main et l ´ ait tourné avant et en arrière et lentement sur son axe pour faire les multiples parties de l'image sucessivement passer à travers le trou
Daha sonra ilk prizmayı elime alarak yavaşça ekseni etrafında döndürdüm,... görüntünün farklı bölümlerini oda boyunca yansıtarak,
Je suis las d'avoir à écouter la conversation consternante de ces types.
Gecelerimi saçma sapan bir takım dergi çalışanlarıyla birbirimize sırıtarak geçirmekten bıktım artık.
Je lui ai apporté un peignoir, un peigne...
Sabahlık, krem ve tarak götürecektim.
Comme ils valsèrent le jour de leurs noces de sang
Nasıl dans ettiler O Gece kan akıtarak
Mais voyez-vous... nous ne nous servons pas de peignes.
Evet. Ama... şey biz tarak kullanmıyoruz. Saçlarımız çok kısa kesiliyor.
Le peigne!
Fotoğrafımız gazetede çıkacak. Tarak!
Ma brosse à cheveux Erminia.
Tarak, Arminia!
" Chaque mot qu'elle dit la condamne
" Her bir heceyi çarpıtarak sarf eder
Marteau, peigne, boîte.
Çekiç, tarak, kutu.
Peigne, clef, clochette.
Tarak, anahtar, zil.
C'est un peigne?
Tarak mı o?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]