Translate.vc / French → Turkish / Theâtre
Theâtre translate Turkish
4,945 parallel translation
Michael s'etait interesse a la loi maritime depuis qu'il avait joue un avocat dans la piece de theâtre Le proces du capitaine Crochet. Vous etes pas propret, capitaine Crochet.
Michael'ın denizcilik hukukuna olan ilgisi, çocukluğunda avukat rolünde oynadığı Kaptan Kanca'nın Davası gösterisine dayanıyor.
Dans le monde du théâtre, il n'y a pas de second acte.
Tiyatro dünyasında ikinci kez diye bir şey yoktur.
Tom doit se rendre directement au théâtre.
Tom'un doğrudan sahneye gitmesi lazım.
C'est étonnant ce qu'un théâtre plein te permet de faire quand tous les yeux sont rivés sur la scène?
Bütün gözler sahnedeyken, kalabalık bir tiyatrodan kaçabilmek için yapacakların inanılmaz, değil mi?
- Attention. Emma quitte le théâtre. - Et alors?
- Dikkatli ol, Emma salondan ayrılıyor.
Les flics ont fait fermer le théâtre.
Polisler mekânı kapattı.
Je préférerais une pièce de théâtre.
Bir sonrakini oynamak isterim.
Vous allez au théâtre, Mr Poirot?
Tiyatroya gider misin, Bay Poirot? - Evet, elbette.
Vous avez été dans une compagnie de théâtre de répertoire, madame.
Bir süre repertuvar tiyatro kumpanyasında oynuyordunuz, madam. - Matmazel.
Rappelle-toi Flossie, cette saison dans ce vieux théâtre.
Düşün, Flossie. Eski tiyatrodaki şu sezona geri dönerek bir düşün.
Du théâtre.
Salt tiyatro.
En fait un vagabond avec un costume de théâtre, l'indice des cartes placés sur lui.
Aslında tiyatro kostümü giymiş bir aylaktı, Oyun kartlarındaki ipucları onun üzerine yerleştirilmişti.
Peu importe le nom que vous choisissez, Monsieur, vous aimez les fioritures du théâtre.
Kendine hangi adı verirsen ver, bayım, sen tiyatronun şaşaasına tapıyorsun.
Poirot pensait depuis un moment que ce cas avait l'allure du théâtre.
Bir süredir Poirot'ya öyle geliyordu ki, bu dava tiyatro havası taşıyor.
En effet, Monsieur, par rapport à votre participation au Théâtre Mathusalem.
Evet, elbette, bayım, Methuselah Tiyatrosunda uygun bir zamanında.
Mes excuses, mais je meurs d'envie d'aller au séminaire de théâtre que je vois chaque soir, mais tu ne me laisses pas faire.
Affedersin ama geceleri yolda giderken denk geldiğim şu Method Oyunculuk Kursu'na yazılmak için can atıyorum ama bana izin vermiyorsun!
Je devrais peut-être aller à ton séminaire de théâtre pour rendre mon témoignage crédible.
O zaman ifademi daha inandırıcı kılmak için senin şu Method Oyunculuk Kursu'na ben yazılmalıyım!
Pour se rapprocher de son mari et préparer son témoignage, Lindsay avait décidé d'aller à un cours de théâtre avec Tobias.
Kocasıyla yakınlaşmak ve ifadesine hazırlanmak için Lindsay Tobias'la birlikte bir oyunculuk kursuna gitmeye karar verdi.
Très vite, il se retrouva à emmener sa femme à des cours de théâtre afin de faire redémarrer sa carrière et son mariage.
Ve kısa bir süre sonra, Tobias kendisini hem evliliğine hem de kariyerine ivme kazandırmak için eşini bir oyunculuk kursuna getirirken buldu.
C'est quoi déjà le nom de ce cours de théâtre?
- Bu kursun adı neydi demiştin?
A notre addiction au théâtre!
Oyunculuğa olan bağımlılığımızın şerefine.
On s'est baladés toute la nuit, ensuite je l'ai ramenée au théâtre récupérer ses affaires.
Tüm gece etrafta dolaştık. Sonra onu tiyatroya geri götürmem gerekti. Eşyalarını almak için.
Un théâtre en extérieur, avec 12 000 places, entièrement vide.
Açık hava ve 12.000 kişilik. Ve o zaman tamamen boştu.
Je savais que quand tu vieillirais, tu apprendrais à apprécier encore plus le théâtre.
Büyüdükçe tiyatronun kıymetini daha iyi anlayacağını biliyordum.
The Belasco... Théâtre des plus grands espoirs et des échecs les plus cuisants.
The Belasco büyük umutların ve ezici başarısızlıkların yuvası.
Ton futur théâtre.
Gelecekteki tiyatronda.
J'ai du travailler, dur. Leçons de chant, leçons de danse, cours de théâtre...
Çok çabalamam gerekti şan dersleri, dans dersleri, oyunculuk dersleri.
Ecoute, si tu veux l'emmener dans un théâtre de quartier Je ne l'empêcherais pas.
Bakın, halk tiyatrosunda sahnelemek isterseniz, size mani olmam.
C'est un théâtre ou un bar?
- Burası tiyatro mu, bar mı?
Apparemment, des gens du théâtre ont répondu à l'invitation.
Tiyatro camiasından bir sürü insan geleceğini haber vermiş. Tüm yerleri sattık.
Il n'y a pas de chaleur au théâtre. Je veux dire...
Tiyatroda kalorifer yanmıyor.
- Oh, et, Jerry, tu es véritablement ce qui ne va pas avec le théâtre Américain.
- Ve Jerry Amerikan tiyatrosundaki gerçek problemi temsil ediyorsun.
Puisque ce soir c'est la présentation de Hit list aux membres du conseil et aux patrons de ce théâtre, nous voulons qu'ils adhèrent avec tout ce qu'on a.
Bu gece Kara Liste'yi tiyatronun yönetimine ve patronlarına tanıtacağımıza göre onlara elimizdeki bütün silahlarla saldıralım.
Désolé de te décevoir, mais c'est un théâtre non lucratif.
Hayallerini kırmak istemem, ama bu kâr amacı gütmeyen bir tiyatro.
Je suis venue pour supporter ton théâtre.
Tiyatrona destek olmaya geldim.
C'est mon premier spectacle en tant que directeur artistique de l'atelier de théâtre de Manhattan.
Manhattan Theatre Workshop'ın artistik müdürü olarak ilk şovum bu.
Il n'y a rien de tel que le théâtre vivant.
- Merak uyandırma. - Canlı tiyatro gibisi yoktur.
Marilyn Monroe est peut être sur Broadway dès maintenant. "mais son influence est plus profondemment ressentie à... l'atelier du Théâtre Manhattan..."
"Marilyn Monroe şu anda Broadway'de olabilir ama etkisi Manhattan Theatre Workshop'ta daha kuvvetli bir şekilde hissedildi."
Je suis le directeur artistique de l'atelier du théâtre de Manhattan.
Manhattan Theatre Workshop'ın artistik müdürüyüm.
Je ne vois pas ce qu'il y a de si mal à faire un spectacle dans un théâtre de 80 places et voir comme ça se passe.
80 sandalyeli bir tiyatroda şovu yapıp nasıl gittiğine...
Théâtre de Broadway : 7h00.
Broadway Tiyatrosu, saat 7.
Vous êtes un très grand directeur pour ce théâtre, Derek.
Bu tiyatro için büyük bir isimsin, Derek.
"car le Richard Francis que je connais adore les bonnes histoires, les bons théâtre et moi."
"Çünkü benim bildiğim Richard Francis iyi bir hikayeye bayılır. ... iyi bir oyuna bayılır ve bana da bayılır."
Je ne suis pas sûr que ce soit la bonne esthétique pour ce spectacle, ou le théâtre.
Bunun bu oyun için doğru yaklaşım olduğundan emin değilim, ya da tiyatro için.
Ce théâtre est en ville.
Bu şehir tiyatrosu.
Ils étaient cette sorte de théâtre où les spectateurs avaient pour habitude de traverser la scène en plein milieu d'une représentation.
Seyircinin performansın ortasında ayağa kalkıp, sahnenin ortasından geçerek tuvalete gittiği tiyatrolardı.
Il a bossé sur une production à New York, et c'était une pièce de théâtre.
New York'ta bir yapımda çalışmış, o da bir piyes.
C'est comme le "who s who" du théâtre Américain.
Amerikan tiyatrosundaki bütün değerli insanlar.
Ce qu'il veut dire c'est que je le monte, en tant que pièce, à l'atelier théâtre de Manhattan, avec Scott Nichols comme metteur en scène.
Manhattan Theatre Workshop'da yönetmen Scott Nichols'la beraber bir piyes olarak ben yapıyorum demek istedi.
Peter m'a invité à parler à son cours de théâtre aujourd'hui.
Peter, oyunculuk sınıfında konuşmam için beni davet etti.
Tu détestes les cours de théâtre.
Oyunculuk dersinden nefret edersin.