Translate.vc / French → Turkish / Tout
Tout translate Turkish
731,037 parallel translation
Tout va bien, maman.
- Her şey yolunda anne.
C'est un malentendu et tout va s'arranger.
Bir yanlış anlaşılma oldu ve her şey yoluna girecek.
Tout ça, c'est ma faute.
Bunlar hep benim suçum.
Comme un requin, je continue simplement de nager tout droit.
Köpekbalığı gibiyim, devamlı ileri yüzüyorum.
Nous faisons de notre mieux pour qu'il se sente à l'aise, mais il commence à montrer des signes de radiations tout comme les autres.
Rahat ettirmek için elimizden geleni yapıyoruz, ama diğerleri gibi radyasyon etkisini göstermeye başladı.
La piqûre peut avoir laissé un tout petit trou d'injection.
İğne deliği küçük olabilir.
À tout à l'heure les gars.
- Sonra görüşürüz.
ouais, à tout à l'heure.
- Görüşürüz.
Pour tout.
Her şey için.
Je veux juste que tout le monde le sache.
Sadece... Herkesin haberi olsun istiyorum.
Le mini-frigo ne va pas se remplir tout seul, les gars.
Mini dolaplar kendi kendine dolmuyor çocuklar.
Parce que les gros mariages sont une stupide perte de temps auquel nous repenseront un jour et réaliseront que tout ce travail en valait la peine.
Çünkü büyük düğünler aptalca zaman kaybıdır ki bir gün geriye dönüp bakınca tüm o didinmeye değdiğini anlayacağız.
Tout d'abord, je porte la pierre de la vaillance.
Her şeyden önce, Valor Taşı'nı takıyorum.
Tout le monde aime le vieux Sly.
Herkes yaşlı Sly'ı sever.
Et tout se déroule comme il faut.
Ve her şey olması gerektiği gibi.
Tu vois c'est le problème, Il y a toute cette histoire que je ne connais pas, et je ne veux pas tout gâcher.
Evet, bak işte sorun da bu, ortada hiç bilmediğim koca bir tarih var ve sizin için bunu mahvetmek istemiyorum.
OK, tout est réglé ici.
Tamam, burada her şey hazır.
Un peu amoché, mais tout va bien.
Biraz sarsıldık, ama iyiyiz.
On pourra reconfigurer des parties de la turbine pour faire un treuil, tout comme le treuil qu'Happy utilisé pour le stress-test de l'engin au garage.
Yani, türbinin parçalarını tekrar ayarlayarak bir vinç yapabiliriz tıpkı Happy'nin garajda zorlama testi için kullandığı teçhizat gibi.
Un tout petit contre temps comme un caissier lent à la boutique d'armes pourrait signifier leur chute.
Silah dükkânındaki kasiyerin yavaşlığı kadar ufak bir şey düşmeleri demek olabilir.
Vous devez vous débarrasser de tout le poids supplémentaire dans la nacelle.
Kabinde fazladan ne kadar ağırlık varsa atmanız lazım.
Donc, pendant que Toby et moi essayons d'empêcher ce truc de se plier, vous deux allez jeter tout ce qui n'est pas essentiel.
Yani Toby'le ben bu şeyin bükülmesini önlemeye çalışırken siz de gerekli olmayan her şeyi atın.
Écoutez, pour tout ce que je sais, c'est un faux et vous êtes juste un cinglé qui est...
Bak, tek bildiğim bunu sahte ve senin de bir kuş beyinli...
Tout ce qui pourrait être jeté est déjà au sol.
daha çok ağırlık atmanız lazım. Atılabilecek her şey zaten atıldı.
Tout ce qui nous reste ce sont nos vêtements et on ne va pas mourir nu.
Tek kalan kıyafetlerimiz ve biz çıplak ölmeyeceğiz.
On a 60 secondes avant que tout commence à tomber.
Her şeyin yıkılmaya başlamasına 60 saniye var!
Nous avons tout le courant électrique dont nous avons besoin.
Bize lazım olan tüm elektrik akımı elimizde.
C'est tout bon.
- Her şey tamam.
C'était bien trouvé, contrebalancer le câble et tout.
Kendine has çabuk karar, ayrıca halatın üstünde karşılıklı denge.
J'ai aussi fait des recherches sur les témoins dernièrement, tout ça pour rien.
Evet, ben de son zamanlarda sağdıçlık araştırmasına kasıyordum, hepsi boşa gitti.
Tout le plaisir est pour nous.
- Bizim için bir zevk.
C'est la moindre des choses après que vous m'ayez aidé à tout porter.
Eşyalarımı taşımaya yardım ettiğiniz için en azından bu kadarını yapabilirim.
Je ne peux pas m'attribuer tout le mérite.
- Hayır, bütün övgüyü kabul edemem.
Tout va bien.
Biz gayet iyiyiz.
Tout va bien.
Sorun yok.
Tu peux le frapper avec la batte, mais tout va bien.
Sopayı kafasına geçirebilirsin ama sorun yok.
Il devrait tout me dire.
Bana her şeyi anlatması gerek.
Si tu cherches de la monnaie, j'ai déjà tout raflé.
Bozukluk arıyorsan ben çoktan temizledim.
Tout le monde est sympa.
Herkes çok nazik.
Si tout se passe comme prévu, c'est ma maison de retraite.
Her şey yolunda giderse, burası emeklilik evim olacak.
J'apprécie, mais je pense que vivre avec Leonard et Penny est plus logique pour tout le monde.
Minnetarım ama Leonard ve Penny ile kalmam herkes için daha mantıklı olur.
Bon, peut-être que je ne suis pas tout à fait dans mon assiette.
Belki biraz kötü hissediyorum.
C'est possible qu'il localise tout les endroits où tu as été.
Gittiğin her yeri izliyor olması ihtimali var.
Non. Tout va bien.
Hayır, her şey yolunda.
Prouve-le, faisons l'amour tout de suite sur le sol de la cuisine.
Mutfak zemininde benimle sevişerek bunu kanıtla o zaman.
Tu me manquais et le bébé aussi et j'étais capable de regarder Ellen tout les jours.
Seni, bebeğimizi ve her gün Ellen'ı izleyebilmeyi özledim.
Si je n'y retourne pas, j'abandonne tout ce pourquoi j'ai travaillé.
Dönmezsem de çalıştığım her şey boşa gidecek.
Et le meilleur dans tout ça : Halley ne se rappellera de rien.
Ve en iyi tarafı da Halley hiçbir şey hatırlamayacak.
Non, mais Sheldon m'a tout raconté.
- Yok be, Sheldon bana her şeyi anlattı.
Il l'a raconté a tout le monde.
Herkese anlattı.
Tout le monde au taquet!
Herkes en iyisini yapsın.