English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / French → Turkish / Tâte

Tâte translate Turkish

220 parallel translation
Tâte un peu!
Dokun bak!
Je me tâte.
Sen ne düşünüyorsun?
Tâte ce tissu.
Kumaşına dokun.
Tâte un peu.
Yokla bak biraz.
Tâte-moi cette brosse.
İşte. Süpürgenin ucundaki çekimi hissedin.
Il tâte le terrain.
Leslie hamlesini yapıyor.
Mon lit c'est mon nez, tâte un peu le tien.
Yatağım beni ilgilendirir. Burnunu her işe sokma sen! Hadi kalk!
Tâte ça.
Hâlâ hissediyorum.
Il dort mieux. Il tâte de la bouteille.
Daha iyi uyumuştur da ondan.
Les boniments, il en tâte!
Bilirsin, Jim eskiden iyi hikaye anlatırdı.
Du vrai chewing-gum! Attends que je tâte.
Tamam, şimdi bir bakmama izin ver.
Allez, tâte-moi ça.
Haydi, dene.
Tâte-le.
Ters çevir.
Tâte. 45 cm, et que du muscle!
Hissedin, Onsekiz inç ayar doğru yerde.
Vous pensez que je tâte seulement vos pieds, mais cet endroit que je touche... c'est la colonne vertébrale.
Sadece ayaklarınıza bastırdığımı sanıyorsunuz ama bu dokunduğum nokta belkemiğinizin olduğu yer.
Touche-le, tâte-le.
Bir saniyeliğine dokun parmağınla.
- Oui, tâte la fin.
- Konsantre olamıyorum.
Tâte-la toi-même, Morris...
Açıklamama izin ver Morris ve sen de.
Mets ta main par terre, et tâte le sol.
Bunu anlamamak için epey bir aptal olmalısın.
- Y en a auxquelles j'ai déjà tâté... et y en a pour lesquelles je me tâte encore.
- Kız arkadaşım olarak düşündüklerim. - Sadece düşündüklerim.
- Je me tâte.
Olabilir.
- On se tâte.
Yapabiliriz.
"Tâte un peu ça!"
"Hey! Şunlara bak!"
Je me tâte. C'est du délire.
Bu çılgınlık John.
- ll tâte des affaires étrangères.
- Dış işlerini biliyormuş.
Je me suis dit que si je vais jouer ici, il faut que je tâte le terrain.
Bu sahada oynayacaksam ortamı tanımam lazım.
Tâte ça.
Hisset.
Tâte ça, maintenant.
Evet. Şimdi bunu hisset.
Je tâte la marchandise.
- Beygir özelliklerinden birini... -... bulmaya çalışıyorum.
Je me tâte.
Daha emin değilim.
"Tâtonner." Comme : Tâte-ton-nez.
Tıpkı "burnunu sürtmek." gibi.
Tâte-ton-nez.
Burun sürtmek.
- Vas-y, tâte-le pour voir.
- Hadi, elleyebilirsin.
J'ai grandi. Et j'ai tâté de tout.
Büyüdüm ve yapmadığım iş kalmadı.
Les deux ont tâté de la bouteille.
- İkisi de şişeyle içli dışlı olmuşlar. - Haydi.
On dirait que tu as tâté du mauvais côté du cheval.
Kız kardeşin değil, o! Atın yanlış tarafına çalışmışsın gibime geliyor.
Attends que j'ai tâté le terrain pour pointer ton nez.
İşin nasıl gittiğini görene kadar senin ortaya çıkmanı istemiyorum. - Anladın mı?
Paraît que Charlie y a tâté dans le temps, quand elle vivait ici avec son vieux.
Charlie Venner. Birkaç yıl önce babasıyla geldiğinde... o biraz tadına baktı.
Après, on est allés chez elle, j'ai tâté de son Gohonzon.
Ama daha sonra kızın evine gittik ve Gohonzon'u denedim.
- T'as tâté?
- Onu becerdin mi?
Il tâte de la baguette, mais c'est tout, rassurez-vous.
Bunun dışında, bir şey yapmıyor, merak etme.
Et toi, tâte ça!
İyi açıklama mı?
- La garce t'a tâté les couilles?
- Hayalarına mı vurdu?
J'ai tâté le terrain un peu partout.
Ama her yeri iyice "kolaçan" ettim.
Je suis venue, j'ai mis la main dans le lit et tâté ses pieds.
Oraya çıktığımda elimi yatağa koydum ve ayaklarını hissettim.
- Tu as déjà tâté du cachot?
- Hiç tekli hücreyi denedin mi?
Tu as tâté le tissu?
Ne demek ona dokundun?
Tâte-le.
- Dokunmasam daha iyi!
Mais j'étais confiant, car j'avais tâté de la marchandise.
Ama malın tadına baktığım için bundan kesinlikle emindim.
- Tâte voir.
Onu ilk defa gördüm.
Je me tâte encore.
Şey, ben... hala düşünüyordum.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]