Translate.vc / French → Turkish / Vietnam
Vietnam translate Turkish
2,344 parallel translation
Bien sûr c'est bon quand on se fourrait dans toutes l'affaire de Vietnam
Tabii tam da ülke Vietnam batağına saplanmak üzere ikendi bu.
J'ai demandé ce temps de radio et de télévision ce soir Pour annoncer qu'aujourd'hui on a conclu un accord pour mettre fin à la guerre et rendre la paix honorablement au Vietnam et à l'Asie Sud Est
Bu gece radyoda ve televizyonda bana bu zamanın ayrılmasını istedim çünkü bugün savaşı sona erdirmek ve Vietnam'a ve güneydoğu Asya'ya barış getirmek üzere anlaşmaya vardığımızı duyurmak istedim.
Le Congres accorde au Président Johnson l'autorité totale sur la guerre au Vietnam tandis qu'il étudie les peintures à Cooper Union Et continue le doublage dans son premier film important
Meclis, Başkan Johnson'a Vietnam savaşı için tam yetki verirken kadın Cooper Union'da resim eğitimi alıyor erkek de ilk önemli filminin dublajını tamamlıyordu.
le Vietnam.
Programın adı "Vietnam" dı.
J'ai prévu une surprise pour votre séjour. Continuez.
Vietnam'ın tadını çıkarmanızı kolaylaştıracak planlarım var.
J'ai vu des tanks plus petits que ça.
Vietnam'daki tanklar bile daha küçüktü.
Tu te rappelles dans l'avion qui nous a ramené au pays?
Vietnam'dan eve dönerken uçakta hissettiklerini hatırla. Mike! Aç, benim.
Ils retransmettent en direct du Vietnam.
Vietnam'dan canlı yayın var.
L'attaque des Vietcongs sur le Sud a entraîné des pertes records.
Vietkongluların Güney Vietnam şehirlerine yaptıkları saldırılarda kayıplar geçen hafta rekor düzeye yükseldi.
- On dirait un pilote d'hélicoptère.
- Vietnam'daki bir helikopter pilotuna benzedin.
Il sait certainement qu'au Vietnam...
Ve eminim ki Vietnam'da olanların...
Il veut les saigner à blanc. À cause du Vietnam.
Onları tüketip, Vietnam'ın intikamını almak.
Faire qu'ils envoient des troupes, de l'argent, encore et encore, jusqu'à devenir fous, comme nous.
Kafayı yiyene kadar sürekli asker ve para göndermelerini sağlamak. Tıpkı Vietnam'da başımıza geldiği gibi.
Mes amis, mon fils a combattu au Vietnam.
Dostlarım... Benim oğlum da Vietnam'da görev yaptı.
- Vous étiez au Viêt-Nam?
Vietnam'da bulundun mu?
- Ouais, j'étais au Viêt-Nam.
Evet, Vietnam'daydım.
- Non, je suis un vétéran.
Gaziyim. - Vietnam mı?
On n'est pas à Saïgon en 1967.
Burası Vietnam değil. 1967'de de değiliz.
Mon père me l'a donnée pour le Vietnam.
Vietnam'a giderken babam bana vermişti.
Il y a eu plus de journalistes morts en Irak qu'au Vietnam.
Biliyor musunuz, Irak savaşında, Vietnam savaşının tümünde olduğundan daha fazla gazeteci öldü.
Ma spécialité : Les côtes de porc, avec purée au safran et asperges citron vert.
Safran rengi patates püresi ve yeşil limonlu kuşkonmazım ile bezenmiş Vietnam usulü domuz pirzolam ünlüdür.
On accepte la mafia vietnamienne dans les conseils d'administration?
Vietnam mafyasını hapishane idare meclisine sokuyorlar mı?
Et qu'en est-il du Mémorial du Vietnam?
Vietnam Anıtına ne dersin?
C'est le V de Vietnam, pas de Vagin.
V Vietnam için, vajina değil.
Oui. J'ai rien à dire, vu le prix. Mais celle du Vietnam, ça a rien, mais alors rien à voir.
Ben şikayet edemem, çünkü fiyatı çok uygun ama Vietnam'daki mal çok daha çok daha güçlüydü.
Le problème de la drogue, au Vietnam, ce n'est pas seulement la marijuana.
Vietnam'daki uyuşturucu sorunu marihuanadan daha ciddi.
On estime que près d'un tiers des soldats américains au Vietnam ont tâté de l'opium et de l'héroïne.
Bu noktada, Amerikan askerlerinin üçte birinin afyon ve eroini denediği tahmin ediliyor.
Les soldats ont accès à ces drogues dans des lieux de plaisir et de détente, dans de nombreux lieux de plaisir et de détente, à Bangkok, à Saigon, et dans d'autres régions du Vietnam et de la Thaïlande.
Askerler Bangkok, Saygon ve Vietnam ile Tayland'daki birçok bölgede bulunan eğlence ve dinlenme mekanlarından uyuşturucu temin edebiliyorlar.
Paix au Vietnam!
Acil barış!
La paix! La paix!
Vietnam'dan çıkın!
Paix au Vietnam!
Vietnam'dan çıkın!
Nous sommes ici pour crier, le plus fort possible, qu'il faut absolument arrêter cette guerre, et que la meilleure façon de le faire, c'est tout simplement que les troupes américaines fassent leurs bagages et se retirent immédiatement du Vietnam.
Vietnam Savaşı'nın bitmesini istiyoruz. Savaşın sona ermesinin en iyi yolu da... ABD'nin pılını pırtısını toplayıp derhal Vietnam'ı terk etmesidir.
Base américaine de Bien Hoa - Vietnam
ABD Askeri Üssü BİEN HOA, VİETNAM
Les forces sud-vietnamiennes ont réclamé le pilonnage des positions communistes à l'intérieur de la ville.
Güney Vietnam birlikleri kentteki komünist mevkilere hava saldırısı düzenledi.
L'évacuation des personnels militaires et diplomatiques a continué durant toute la nuit, alors que les troupes nord-vietnamiennes marchent sur Saigon.
Askeri ve diplomatik personelin nihai tahliyesi gece boyunca devam etti. Kuzey Vietnam birlikleri Saygon'a doğru ilerlemeyi sürdürdüler.
Le département de la défense a annoncé aujourd'hui le rapatriement de toutes les unités combattantes encore présentes au Vietnam.
Bugün savunma bakanlığından alınan bilgilere göre... Vietnam'daki tüm muharip birliklerin tahliyesi devam ediyor.
... de nos soldats morts au combat rapatriés du Vietnam...
Vietnam'da ülkemizi savunurken ölen askerler...
Le Vietnam ne t'a rien appris?
Vietnam bunu kanıtlamadı mı?
À l'université, certains étudiants ont squatté les bâtiments pour protester contre la guerre du Vietnam.
Üniversitede okurken, birkaç arkadaş bir olup Vietnam Savaşı'nı protesto etmek için fakülte binalarını zapt etmiştik.
Il s'est procuré l'ADN d'un moustique originaire du fin fond du Vietnam qui a un taux de mortalité de 100 % en quelques secondes.
Vietnam'daki sapa bir yerden.. bir sivrisinek DNA örneği aldık. Bir saniye içinde yüzde 100 öldürme olanağına sahip.
Indochine, 1922. La France occupe le territoire depuis déjà longtemps, faisant naître dans la population, un profond ressentiment anticolonial.
İşgal altındaki Vietnam. # Ülkedeki uzun Fransız istilası, Fransa karşıtı duyguları körükledi.
Même merde que pour le Vietnam.
Vietnam'dan farkı yok.
Les policiers m'ont dit de me méfier, parce que ce gang-là a déjà... massacré la famille d'un restaurateur vietnamien, sur la Rive-Sud.
Polis beni uyardı. Çünkü aynı çete Güney Sahili'nde, bir Vietnam lokantasının sahibi olan aileyi katletmiş.
Au Vietnam, sa fonction était de se débarrasser des ennemis. De tuer.
Vietnam'daki görevi düşmanı ortadan kaldırmaktı.
Quelques images me sont revenues la nuit dernière, j'étais moralement opposée à l'Helvetica parce que toutes les grosses entreprises étaient recouvertes d'Helvetica pour sponsoriser la guerre du Vietnam.
Hey, dün geceki işlerden bazılarının çıktıları geldi. Ayrıca Helvetica'ya ahlaken de karşıydım çünkü Helvetica ile donatılmış büyük şirketleri, Vietnam Savaşı'nın sponsorları olarak görüyordum.
Donc si vous utilisiez l'Helvetica, c'est que vous étiez en faveur de cette guerre.
İşte bu yüzden, Helvetica kullanırsanız Vietnam Savaşı'nı destekliyorsunuz demek oluyordu.
Si l'Helvetica était la typo en faveur de cette guerre, quel serait la typo de la guerre?
Helvetica Vietnam Savaşı'nın yazı karakteriyse, ya bu savaşın yazı karakteri ne?
L'accusé a été reconnu coupable d'un crime en vertu de l'article E, art. 102 du code pénal de la RSFSR... meurtre avec préméditation, avec circonstances aggravantes... de Xuang Van Huy, citoyen vietnamien... dans le but de cacher un autre crime, et en vertu de l'article 23... il est condamné à la peine maximale : La peine de mort. Tous ses biens seront en outre confisqués.
Ağır cezanın E paragrafı, 102. maddesi uyarınca 1. dereceden cinayet suçuyla Vietnam Cumhuriyeti vatandaşı Suan-Van-Hey'i diğer suçları örtbas etmek için öldürmekten ilgili kanunun 23. maddesi uyarınca ölüm cezasıyla cezalandırılmasına ve sanığın tüm mal varlığına el konulmasına suçlu Belov Alexey Nikolaevich'in
Vous l'ignorez peut-être, mais j'ai manifesté contre le Vietnam.
Bunu bilmiyor olabilirsiniz. Bir zamanlar bende protestocuydum. Vietnam sırasında.
J'ai vu la même chose au Vietnam.
- Vietnam'da da aynı şeyi gördüm.
Tout comme le Vietnam pour vous.
Vietnam'ın sizinkini belirlediği gibi.