Translate.vc / French → Turkish / Yad
Yad translate Turkish
352 parallel translation
Louez Dieu, notre Seigneur! "
Her şeyin sahibi, Tanrı'yadır övgü!
Thomas Marsh, en charge de cette section affronte le problème principal de la Union Pacific - Il doit trouver un raccourci à travers les collines.
Thomas Marsh, bu görevin sorumlusu, Union Pacific inşaasında hayati bir sorunla karşı karşıyadır - tepelerin üzerinden kısa bir yol yapmalıdır.
Votre candidat n'oubliera pas ma référence à lui par le surnom par lequel il est déjà connu à, heu, Westminster.
Adayınızın ondan Westminster'da bilinen lakabıyla.. .. söz etmemi yadırgayacağını.. .. pek sanmıyorum.
J'ai évoqué des souvenirs avec un camarade de guerre.
Eski bir arkadaşımla karşılaştım. Beraber savaştaydık. Eski günleri yad etmeye başladık.
C'est une histoire comme on en lit dans les romans.
Olağandışı bir hikaye. Romanda okusam yadırgamazım.
J'ai peur, à l'aide Les éléphants roses déferlent
Yadımın gerekiyor bu işte Pembe filler resmi geçitte
Je t'ai rendu de nombreux services, Matt.
Sana pek çok yadımım oldu, Matt.
Pourquoi nous révolter contre l'inévitable?
Olması olağan sayılan bir şeyi, neden yadırgayıp boşuna hayıflanmalı?
Mais tu aurais pu me dire bonjour.
Ama bir selam bile vermemeni yadırgadım.
Aidez-moi!
- Ne olur bana yadım edin.
On aurait tous bien besoin d'une tasse du café de Jesse.
Hepimiz Jesse'ye yadım etsek iyi olur.
Sur la plage
# Yitip giden geçmişteki şeyleri yad etmek için
La forme des nuages
# Eski güzel günlerde yaşayanları yad etmek için
Elle a été exposée au soleil et aux nuits froides.
Güneş ve soğuk gecelerle karşı karşıyadır.
- Désolé, je ne peux pas.
- Üzgünüm yadım edemem.
Il a une ferme près du moshav Yad El. - Aimez-vous les fermes?
O, Yad El'deki Moshav Çifliği'nden.
Ce n'est que quelques kilomètres après Yad El.
Yad El'den birkaç kilometre ileride.
Bienvenue à Yad El, Mme Fremont.
Yad El'e hoşgeldiniz, Bayan Fremont.
Jordana, ton frère Ari est à Yad El, je viens de parler à ton papa.
Jordana kardeşin Ari Yad El'de. Demin babanla konuştum.
Alors, ils l'ont renvoyée à Yad El dans un sac attaché sur le dos d'une mule.
Onu bir çuvala koyup bir katırın arkasında Yad El'e gönderdiler.
- J'ai trop mangé à Yad El.
Yad El'de çok fazla yedim.
Un groupe britannique de recherches vient de fouiller Yad El.
Bir İngiliz arama ekibi Yad El'i altüst etmiş.
Ari et moi avons vécu ensemble à Yad El.
Ari ile beraber Yad El'de yaşardık.
Ce soir-là au Johnny's bar on sirotait un café noir et on pensait à Jim qui s'amusait à Santa Fe.
# O gece, Johnny'nin barında koyu kahvemizi yudumlarken # # Santa Fe'deki yaşlı Jim'i yad ediyorduk #
C'est ce qui était écrit dans le journal.
Aynı şeyi gazetelerde yadı.
.. Mais la vôtre, les gênera!
Hayır, ama onlar sizi yadırgar.
Je parle de la bonté qui vient... d'une force interne qui est si puissante que chaque action... quoi que tu fasses, justifie cette force.
Hareketlerin çok güçlü olduğunu gösteriyor. Kadınlar bunu yadırgar.
On joue aux cartes ou on se raconte des souvenirs.
Kağıt oynamaya mı eski günleri yad etmeye mi geldik?
Parlons d'abord du bon vieux temps.
Önce eski zamanları yad edelim.
Pouvez-vous m'aider dans mon enquête?
O konuda bana yadım edebilir misiniz? Ne? Soruşturma.
J'ai un neveu à UCLA., il est dermatologue.
Bilirsiniz, U.C.L.A'da ( Los Angeles California Üniversitesinde ) bir yeğenim var. Orada yadımcı dermotolog.
- A propos de la vie du président, il est de mon devoir de vous informer, M. le ministre, que nous sommes face à une catastrophe nationale.
- Hayatına kastedecekse... sizi uyarmak vazifemdir sayın bakan, bence... ülkemiz acil bir durumla karşı karşıyadır.
Aide-moi un peu.
Bana biraz yadım et.
- Et parler du passé.
- Eski günleri yad ederiz.
Si l'amour peut encore se souvenir
# Eğer aşkımızı yad edersek...
Rembrandt n'est plus qu'un beau souvenir pour Amsterdam.
Rembrandt, Amsterdam'ı yad ettirecek harika biri.
Je m'assieds ici... pour remémorer.
Burada oturup, eski günleri yad ederim.
Évoquez vous, mon oncle seulement les moments sereins?
Yalnızca iyi anları mı yad edersin?
Il est habitué à Misko, maintenant il ressent une autre conduite.
Mişka'ya alıştı, benim elimi yadırgıyor.
Dieu les garde!
Tanrım bize yadım et.
Ces types amers qui restent là, à ressasser le bon vieux temps.
O köşesine çekilmiş eski günleri yad eden adamlar.
A Greensboro, peut-être.
Belki Greensboro'yadır.
Avec ton pote...
Bu lafı pek yadırgadım.
M'emmerde, moi, ce qu'on a vu l'autre jour à Santa Ana.
— Santa Ana'da gördüğümüz şeyi yadırgıyorum. — Neymiş o?
Cette question me choque.
— Aferin sana Boyl. Bu soruyu gerçekten yadırgadım.
Je ne peux pas avaler ces conneries!
Şahsen bu tip saçmalıkları yadırgıyorum.
Eh bien, n'avale rien!
O halde yadırga, tamam mı?
Qu'y a-t-il? Il n'est pas là?
Henry'ye bir doğumgünü yad etme olayı için uğrayayım demiştim.
Non?
Varlıklarını yadırgamayız.
- On était en train de se remémorer.
Onunla eski günleri yad ediyorduk.
Ca m'emmerde...
Bense neyi yadırgadım biliyor musun?