Translate.vc / French → Turkish / Á
Á translate Turkish
2,276,110 parallel translation
Je me suis dit : "Je me demande si c'est pour ça qu'il a fait changer les pneus. Les traces de pneus."
"Acaba tekerleklerini bıraktıkları izler yüzünden mi değiştirdi?" diye düşündüm.
Un an après, ça devait être en octobre 1971... mon amie m'a téléphoné pour me dire qu'elle avait lu dans le journal qu'un type draguait des filles du lycée Rock Glen.
Bir yıl sonra, yani Ekim 1971'de bir arkadaşım beni aradı ve gazetede okuduğu bir haberi söyledi. Rock Glen Lisesi'nde kız öğrencileri ayartmaya çalışan bir adam varmış.
J'ai appelé la police à propos de l'article dans le journal, ce qui a entraîné l'arrestation d'Ed en novembre 1971.
Gazetedeki makaleden sonra polisi aradım ve sonunda Ed, Kasım 1971'de tutuklandı.
On a mis des filtres à café sur la table avec les noms de tous nos personnages clés et...
Masanın üstü ana karakterlerin adını yazdığımız kahve filtreleriyle dolu.
- Gemma a essayé de faire un réseau montrant les personnes et leurs relations entre elles.
Gemma herkesin birbiriyle ilişkisine göre bir ağ yaratmaya çalıştı.
Il a été arrêté pour vol de voiture deux ans après le meurtre de Cathy.
Cathy'nin cinayetinden iki yıl sonra araba hırsızlığından tutuklanmış.
On l'a soigneusement examinée et tout s'est avéré exact.
Tüm dediklerini araştırdık ve her şey doğruydu.
On a retrouvé des archives du tribunal, les actes de mariage, des articles de journaux, et les détails correspondent parfaitement.
Mahkeme tutanakları, evlilik sertifikası, gazete makaleleri bulduk, hepsi onun anlattığı şeyleri teyit etti.
Dans sa voiture, la police a trouvé la preuve d'une transaction bancaire.
Polis, arabasını bulduğunda banka işleminin makbuzu bulunmuş.
La police a retrouvé ces petits pains dans la voiture.
Ve arabayı bulduklarında ekmekler de içindeymiş.
Il n'y avait pas de cadeau dans la voiture. On ne l'a jamais retrouvé.
Arabayı aradıklarında nişan hediyesi orada değilmiş ve hiç bulunamamış.
Ed m'a donné ce collier comme cadeau de Noël.
Ed bana Noel hediyesi olarak bir kolye vermişti.
Il s'est mis derrière moi et me l'a mis autour du cou.
Arkamdan gelip boynuma takıverdi.
Il m'a dit : "C'est pour toi."
"Bu senin için" dedi.
La tante de Debbie nous a donné le collier. Elle nous a dit de le garder.
Debbie'nin yengesi bu kolyeyi bize verdi ve saklamamızı istedi.
Je crois qu'on a tous les deux pour objectif de... S'il y a des gens encore en vie qui sont impliqués dans cette affaire, nous voulons bien sûr que justice soit faite.
Sanırım ikimizin de istediği şey bu işin içindeki kişiler hâlâ hayattaysa adaletin yerini bulması.
Puis, soudain : " On a assez souffert. Laissez-nous.
Ama " Yeteri kadar acı çektik, bizi rahat bırakın.
On n'a rien à vous dire. " On a dû respecter ça.
Söyleyecek bir şeyimiz yok " dediler. Buna saygı duyduk.
A-t-il une signification particulière qui expliquerait qu'elle ait fait ce choix comme cadeau de fiançailles? "
Cathy'nin nişan hediyesi olarak böyle bir şey alması anlamlı olur mu? "
Abbie en a donc créé une.
Abbie de bunu ayarladı.
Si quelqu'un a des informations à nous communiquer, des questions ou des commentaires, il peut le faire de manière anonyme.
Bizimle bilgi paylaşmak isteyen, sorusu, yorumu olan herkes isimsiz bir şekilde bizi arayabiliyor.
Après avoir amassé beaucoup de preuves, on a émis des hypothèses selon lesquelles Edgar et sa famille étaient impliqués dans le meurtre de sœur Cathy. C'est alors qu'une autre famille s'est manifestée via notre ligne d'informations.
Yeteri kadar delil topladığımızı ve Edgar Davidson ile ailesinin, Rahibe Cathy'nin cinayetinde bir parmağı olduğunu hissettiğimiz dönemde isimsiz ihbar hattımızı apayrı bir aile aradı.
On a parlé à la nièce du voisin de sœur Cathy. Elle nous a raconté une histoire semblable.
Rahibe Cathy'nin komşusu olan adamın yeğeni bizimle çok benzer bir hikaye paylaştı.
Personne ne m'a jamais fait de mal pour ça.
Henüz kimse beni incitmedi.
Notre mission sera de voir si les preuves en désignent l'un plutôt que l'autre, ou s'il y a une possibilité qu'ils aient été de mèche, peut-être sur ordre de père Maskell.
Şimdi yapmamız gereken şey delillerin daha çok kime işaret ettiğini anlamak veya bunu beraber yapıp yapmadıklarını öğrenmek. Belki Rahip Maskell'ın emriyle yaptılar.
Mais cette histoire a fait surgir des secrets du placard familial dont je n'étais pas au courant.
Ama bu olay, farkında olmadığım bazı aile sırlarımızı ortaya çıkardı.
Et c'était... Enfant, cette situation m'a effrayée.
Ve bir çocuk olarak bu durum beni korkutmuştu.
Il a dit à ma mère : " Tu veux savoir pourquoi je bois?
Anneme dedi ki " Neden içtiğimi mi merak ediyorsun?
Parce qu'on a tué une femme et on l'a mise derrière l'entrepôt. "
Çünkü bir kadını öldürdük ve dükkanın arkasına bıraktık. "
Quand on pense à l'endroit où elle vivait et là où on l'a retrouvée, ça fait bien trop de coïncidences.
Yaşadığı yere ve cesedinin bulunduğu yere bakarsanız tesadüflerin sayısı göze çarpıyor.
Ça n'a pas vraiment changé. Mon frère et moi jouions ici.
Aynı eskiden olduğu gibi, kardeşim ve ben burada oynardık.
Il y a Billy Schmidt, qui habitait dans l'appartement du bout, tout près de sœur Cathy.
Billy Schmidt şu uçtaki dairede oturuyormuş, Rahibe Cathy'nin yanında.
Et il y a Edgar Davidson qui rôdait pour appâter des collégiennes de Rock Glen.
Edgar Davidson da Rock Glen Ortaokulunda genç kızları avlamaya çalışıyormuş.
On parlait du fait que... ça a toujours été un sujet, dans notre famille, dont on ne parle pas.
SHARON'IN ANNESİ Şeyden bahsediyorduk... Hani bu olay aile içinde asla konuşmadığımız bir konu ya?
Et tout à coup, un jour, il a décidé de se mettre à boire.
Sonra bir gün birdenbire alkolik olmaya karar verdi.
Je crois que ton oncle Bill a appelé ton père pour qu'il aille l'aider.
Ve bence Bill amcan babanı arayıp ondan yardım istedi.
Je crois qu'on n'en a jamais parlé parce qu'il valait mieux ne pas savoir.
Ve sanırım bu konuyu hiç konuşmadık çünkü bilmemek daha iyiydi.
Elle a 40 ans.
40 yaşında.
Elle a une bonne personnalité, mais elle n'aime pas tout le monde.
İyi bir kişiliği vardır ama herkesi sevmez.
Je l'ai rencontrée, une fois. Il me l'a présentée.
Onunla tanışmıştım, bizi tanıştırmıştı.
Il a dit : "Ne t'en fais pas."
"Boş ver" dedi.
Il a répondu : "Il y avait une bagarre, au bar."
"Barda kavga çıktı" dedi.
Après la mort de la nonne, tout a changé.
Rahibe öldükten sonra her şey değişti.
Ça a bouleversé notre vie.
Hayatımız değişti.
Il disait : " Tu peux croire que quelqu'un l'a tuée?
Şöyle derdi : " Onun öldürüldüğüne inanabiliyor musun?
Tu imagines où on l'a retrouvée? "
Bulunduğu yere inanabiliyor musun? "
Ça a empiré. Bill a dû réemménager dans la maison pour quitter l'appartement.
Durum öyle kötüleşti ki Bill o daireden uzaklaşmak için eve geri taşındı.
Après l'assassinat de la nonne, je dirais trois à cinq mois après, il a tenté de se suicider.
Rahibenin cinayetinden sonra, herhalde üç, dört veya beş ay sonra, intihara teşebbüs etti.
À sa sixième et dernière tentative, il a réussi.
Altıncı ve son teşebbüsünde başarılı oldu.
Il m'a appelée, mais pour me dire :
Beni aradı ama sadece şunu söylemek için :
J'ai dit : "De quoi tu parles?" Il a raccroché.
"Neden bahsediyorsun?" dedim. Suratıma kapadı.