Translate.vc / French → Turkish / Âges
Âges translate Turkish
929 parallel translation
Après ses adieux à "Bouton de Lys", toutes les larmes à travers les âges se précipitent au fond de son cœur.
Beyaz Çiçek'e son kez gülümserken, Bütün çağların gözyaşları kalbine doğru akıyordu.
A nos âges, nous fournissons le champagne, mais qu'un jeune passe et le vieux fou peut rentrer chez lui.
Biz ihtiyarlar şampanyayı buluruz. Ama gençlik çağırınca, aptal ihtiyar evde kalır ve hesabı öder.
De tous âges, de tous genres.
Her yaştan, her tipten, çeşit çeşit kadın.
Les sans âges...
Yaşını göstermeyeni...
Au fil des âges, les océans se sont mis à fourmiller de toutes sortes de créatures.
Daha sonra, zaman geçtikçe, okyanuslar çok çeşitli deniz canlılarına mekan olmaya başladı.
Lorsque cette étincelle divine embrase l'âme d'un mortel, qu'il soit prêtre, soldat, artiste ou patriote, amant ou politicien, ses actes changent le cours de l'histoire humaine, et son nom traverse les âges.
Bu kutsal kıvılcım ister rahip olsun, ister asker, isterse sanatçı, vatansever, aşık veya devlet adamı bir ölümlünün kalbinde alev alev tutuştu mu o kişinin yaptığı işler insanlığın gidişatını değiştirir ve onun adı çağları aşar.
Une dame entre deux âges, déraisonnable et généreuse.
Orta yaşlı, saf ve cömert bir kadın.
Enfants de tous âges!
Her yaştaki bütün çocuklar!
Et maintenant, une surprise pour les enfants de tous âges, notre invité d'honneur,
Her yaştaki çocuk için özel bir sürpriz geliyor, Bu akşamki konuk sanatçımız,
Enfants de tous âges, le grand show va commencer.
Aynı yaştaki çocuklar, Büyük gösteri nereyse başlayacak.
C'est peut-être pour cela que je préfère les femmes entre deux âges.
Belki de sizin gibi kadınları tercih ettiğim içindir.
Dans une heure, tu te réveilleras comme neuve. Et plus de bêtes histoires avec un aventurier entre deux âges. Paix à son âme.
Bir saat sonra kendini yine eskisi gibi hissederek uyanacaksın huzur içinde yatsın, orta yaşlı gemi işçisiyle ilgili aptal hikayeler olmayacak artık.
Il a pensé que c'était une blague. L'idée que je m'entiche d'un aventurier entre deux âges comme vous.
Senin gibi orta yaşlı vasıfsız bir işçi ile ilişkim olduğunu uydurmamın sadece şaka olduğunu sandı.
Voilà des âges que je ne t'avais pas vue, Satoko.
Geldiğine çok sevindim, Satoko.
Il appartient à l'éternité, aux âges.
Ebediyete intikal etti.
Pourquoi essayer à nos âges?
Neden bu yaşta bırakasın ki?
A travers les âges, l'homme a craint et vénéré ces créatures.
Çağlar boyu insanlar bu yaratıklardan korktu ve onlara taptılar.
Il est dans mes âges et n'a ni femme ni enfants.
Benden pek yaşlı değil. Karısı ya da çocuğu yok.
Ce ministère inversé est dirigé par un Satan de plus en plus puissant au fil des âges, éternellement rajeuni, évoluant, de plus en plus humain. J'allais dire spiritualisé.
Bu tersine yönetim, çağlar boyunca gitgide güçlenen, ilelebet yenilenen ve gelişen, artarak beşerileşen, hatta maneviyat kazanan bir şeytan tarafından idare edilir.
- Ce n'est pas une opinion, c'est un fait, résultant des recherches de l'évêque qui a soigneusement calculé les âges des prophètes mentionnés dans l'Ancien Testament.
Bu bir fikir değildir dört dörtlük bir gerçektir. Bishop eski ahitte belirtilen peygamberlerin yaşlarını dikkatli bir şekilde hesaplayarak bunu buldu.
Ce n'est pas l'heure, mais il y en a toujours, de tous âges!
Belki şu an belli olmuyor ama normalde farklı! Sizi temin ederim!
Quelque soit le Dieu de tous les dieux de tous les âges, je t'en prie.
Herhangi bir tanrı aşkına, tüm tanrılar aşkına, size yalvarıyorum.
Et là, le garçon et la fille... Si on peut appeler ainsi un homme entre deux âges, se rencontrent.
Ve burada da oğlanla kız, eğer orta yaşlı bir adama oğlan denirse, karşılaşıyorlar.
Vous n'êtes pas entre deux âges, M. Benson.
Orta yaşlı değilsiniz, Bay Benson.
- Il était dans vos âges.
- Örümcek Adam. Seninle yaşıttı.
Roc des âges fendu pour moi
# Rock of Ages, cleft for me
À nos âges, nous n'avons aucune envie de nous marrer, comme vous dites.
Zamanımızda, efendim, dediğiniz anlamda gazlamaya gerek yok.
Ici, on conserve des vins de Géorgie de tous les âges.
İşte, her yaştan Gürcistan şarapları mevcuttur.
Et de quels âges?
Ve yaşlarınız kaç?
La chambre des âges...
Çağların adaleti...
LES TROIS ÂGES
ÜÇ ÇAĞ
Pour les gens âgés.
Taraflar yaşlı ise öyle.
C'est l'affaire des hommes plus âgés.
- Olmaz.
Mais je veux que tu rencontres non seulement... les jolies filles, mais aussi les hommes et les femmes âgés et les jeunes hommes.
İncelemeye devam et. Kızların dışında yaşlı adamları, kadınları ve genç erkekleri de tanımanı istiyorum.
Le seul point fixe à travers les âges.
Ah sevgili, yaşlı dostum Watson. Birileri yıllar değişirken sabit kalıyor.
La terre que, aujourd'hui, mes parents frères et sœurs plus âgés ont assidûment et soigneusement cultivé.
Bugün o topraklarda annem, babam ve büyük kardeşlerim çalışarak toprağı sürüyor ve özenle ekim yapıyorlar.
- Des plus âgés ont résisté.
- Daha yaşlı adamların yapabildiğini gördüm.
Les plus âgés ont su faire leur deuil, mais les plus jeunes n'y arrivent pas.
Büyük olanlar kendi kayıplarını kabul etmiş. Ama genç olanlar hala özlem içinde.
J'ai toujours préféré les hommes plus âgés : Roosevelt, Churchill.
Ben hep yaşlı erkekleri sevdim.
Mais c'est dur, car certains, surtout les plus âgés, sont fiers de ce que nous avons fait.
Ama zor çünkü bazılarımız, özellikle de yaşlılarımız yaptıklarımızla gurur duyuyor ve herhâlde bu nedenle olmamız gerektiğinden de gururluyuz.
Mais nous sommes âgés, maintenant.
Ama artık yaşlıyız.
Sa Sainteté ne reconnaît pas la décision de quelques messieurs âgés de Flushing Meadows, se qualifiant eux-mêmes de Nations Unies.
Efendimiz, Birleşmiş Milletler'in kararlarını kabul etmiyor.
Les enfants plus âgés devront se débrouiller jusqu'à notre retour.
Dönene kadar işleri büyük çocuklar halletmeli.
Questionnez les couples âgés, plutôt que les jeunes... qui sont souvent illégitimes.
Röportaj yapacaksanız yaşlı çiftleri seçin. Herkes gerçek çift olmuyor.
Nous concluons des marchés. Un travail d'hommes âgés.
Pazarlığı biz yaşlılar yapacağız.
Et les hommes âgés font la paix.
Sonra yaşlılar barış yapar.
Mais comment des jeunes filles... se laissent-elles marier à des hommes plus âgés?
Ama niye sürü halinde evleniyorlar? Hem de yaşlı erkeklerle.
Et deux autres un peu plus âgés.
Diğer ikisi ise senden biraz daha büyük.
Mais ça veut dire que les enfants... Pourraient être très âgés.
Ama bunun anlamı bu çocukların da... çok yaşlı olabileceği anlamına gelebilir.
S'ils sont aussi âgés que le prétend Spock, ils doivent être au courant.
Spock'ın iddia ettiği kadar yaşlıysalar, ne olduğu hakkında fikirleri olmalı.
Très âgés, certes, mais des enfants.
Çok yaşlılar ama yine de çocuklar.