Translate.vc / French → Turkish / Ècoute
Ècoute translate Turkish
49 parallel translation
Ècoute, nabot.
Şimdi beni dinle sürüngen.
Ècoute-moi. Je t'aime, comprends-tu ça?
Dorothy, beni dinle, seni seviyorum.
Ècoute, Tod, à quoi ça rime...
Tod, ne biçim bir...
Ècoute, Danny, Mike n'est pas...
Bana bak Danny. Mike sana...
- Ècoute...
- Hayır...
- Ècoute-moi.
- Beni bırak da dinle.
- Ècoute-moi.
- Beni dinlemelisin.
Ècoute-moi.
Beni dinle.
- Catherine, ècoute-moi...
Caterina, dinle...
- Ècoute-moi, s'il te plaît.
- Beni dinle lütfen.
Ècoute mon vieux, je te parle comme un ami.
Dinle dostum, arkadaşın olarak söylüyorum...
- Ècoute Miles.
Dinle Miles,
Ècoute.
Dinle.
Ècoute-moi bien, c'est très important.
Şimdi dinle bak, bu çok önemli.
- Ça marche à tous les coups. - Arrête. Ècoute,
Bu iyi bir espriydi.
Ècoute, Paulie, ne les tue pas devant moi.
Ben etraftayken öldürme.
- C'est parti! Ècoute-moi bien, Larry.
Bu tekneye atlamıyoruz!
Ècoute. Il faut qu'on prévienne la police.
Bak- - polisi aramalıyız.
Ècoute-moi.
Tamam.
- Le mot d'adieu. Ècoute ça.
Not bu, dinle.
Ècoute-moi!
Burası tehlikeli.
Ècoute, je suis occupée là.
- Bak, şu an çok meşgulüm.
Ècoute, c'est le geste le plus romantique qu'un homme ait jamais posé pour toi.
Anne, bugüne dek bir erkeğin sana yaptığı... en romantik şey bu.
Ècoute-toi.
Söylediğin şeye bak.
Ècoute, ne lui fais pas confiance.
Dinle, ona güvenme, tamam mı?
Ècoute, j'ai pensé, quand j'aurai terminé mes affaires ici, je veux venir à Brooklyn pour te voir.
Dinle bak, düşünüyordum da, burada yaptığım işi yapmayı bitirdiğim zaman seni görmeye, Brooklyn'e gelmek istiyorum..
Ècoute-la parler.
Dinle, bak, konuşuyor.
Ècoute, je dois la mettre au lit.
Dinle, onu yatağına götürmek zorundayım.
Ècoute, ça parle du grand amour.
Bak, bu gerçek aşk hakkında.
Ècoute, petit, pourquoi tu veux pas faire une déclaration?
Evlat, neden ifade vermiyorsun?
Ècoute, je crois qu'on a fait une erreur.
Bak. Bir hata yapmış olabiliriz.
Ècoute, on n'a pas toutes de gros nibards.
Dinleyin efendim hepimizin büyük ayvaları olamaz ya.
Ècoute-moi.
Dinle beni.
Ècoute, vieux. ll faut que tu sortes, que tu t'occupes.
Dinle adamım, oradan kalkmalı ve bir şeyler yapmalısın.
- Ècoute, j'ai fait ma part.
- Dinle, görevimi yaptım.
Ècoute, je dois y aller.
Gitmem gerek.
Ècoute. Tu as certainement des choses à faire.
Dinle, muhtemelen yoğunsundur.
Ècoute, Cam.
Bak, Cam.
Ècoute-moi frapper des mains.
Ellerimi çırpıyorum.
Ècoute ce que tu dis.
Ne dediğini bir duy. Ne söylediğini duyuyor musun Jane?
Ècoute, je te rappelle demain.
Bruno, üzgünüm dostum, seni sabah arasam olur mu?
Ècoute, Dipper.
Dinle Dipper.
Alors ècoute-moi :
Öyle mi?
Ècoute!
Lütfen Brian, dinle!
Ècoute.
Şunu dinlesenize.
- Ècoute-moi...
- Beni dinle- -