Translate.vc / French → Turkish / Éspace
Éspace translate Turkish
11,326 parallel translation
Après des années dans l'espace profond, je pense qu'il vaut mieux commencer petit.
Uzayda boşa geçen yıllardan sonra, küçükten başlamanın en doğrusu olacağını düşündüm.
Je vais te donner un peu d'espace, mec.
Sana biraz boş alan bırakıyorum, dostum.
C'est une sorte d'immense espace.
Ne büyükmüş burası.
La forteresse éternelle est la seule prison pouvant retenir le maître de l'espace et du temps.
Uzay ve zamanın efendisini tutabilecekleri tek hapishane işte bu gördüğün kale.
Tu ne libéreras jamais le maître de l'espace et du temps!
Uzay ve zamanın efendisini asla kurtaramayacaksın!
Je pourrais vous envoyer, vous, vos scanners et cette ideuse tour dans l'espace si j'en avais envie.
İstesem seni, tarama cihazını ve bu çirkin kuleyi uzaya gönderebilirim.
Mon père m'a donné la mission de trouver le maître de l'espace et du temps.
Babam bana uzay ve zamanın efendisini bulma görevini verdi.
Le maître de l'espace et du temps est l'un des mes amis,
Uzay ve zamanın efendisi benim arkadaşım.
Pour piéger Hiro et utiliser son pouvoir on devait l'emprisonner quelque part sans temps ni espace.
Hiro'yu tuzağa düşürüp güçlerini manipüle edebilmek için onu uzay ve zamanın olmadığı bir yerde tutmamız gerekti.
Pour libérer le maître de l'espace et du temps, je dois surmonter un dernier obstacle.
Uzay ve zamanın efendisini kurtarmak için son bir engeli daha aşmam gerekiyor.
C'est vrai que... si tu sauve le maître de l'espace et du temps, tu vas mourir?
Uzay ve zamanın efendisini kurtardığında ölebileceğin doğru mu?
Petit à petit, les gens sont arrivés en métro et en transports publics. En l'espace de 30 mn, il y avait déjà des milliers de gens.
İnsanlar yavaş yavaş metrodan ve toplu taşıma araçlarından çıkmaya başladılar ve yarım saat içinde binlerce kişi toplanmıştı bile.
Mais tout de même... nous sommes limités par le temps et l'espace, incapable de diriger notre destinée.
Ama yine de mekan ve zaman tarafından bağlanmışız ve kendi kaderimizi yönlendiremiyoruz.
J'ai laissé de l'espace.
Birkaç boşluk bıraktım.
On dirait que tu as exprimé ton besoin d'espace.
Bana kendin için bir şey arzu etmişsin gibi geldi.
L'espace mort est toujours un indice.
Boşluk her zaman bir ipucudur.
Je veux dire, je pourrais manger en regardant fixement dans l'espace, mais je préfèrerais parler à quelqu'un.
Etrafa bakınarak da yemek yiyebilirim ama sohbet etmeyi tercih ederim.
Nous avons dérivé impuissant dans l'espace, cherchant le moindre signal pour nous guider jusqu'aux arches Votan et leur destination.
Uzayda amaçsızca dolaştık. Bizi Votan Kemerleri'ne ya da yerine götürecek bir işaret aradık.
Tout ce dont on avait besoin était notre espace.
Tek ihtiyacımız kendi yerimizdi.
Tu sais cet espace entre deux coussins dans un canapé?
Kanepedeki iki minderin arasındaki boşluğu bilir misin?
Et notre pilote entre dans l'espace aérien cubain - - Il atterri dans 40 minutes et attendra 5 minutes.
Ve pilotumuz şu anda Küba hava sahasına giriş yapıyor. 40 dakika sonra iner ve beş dakika bekler.
La seule façon que je peux trier mes sentiments est si l'espace entre nous.
Duygularım konusunda karara anca aramıza mesafe çekerek varabilirim.
Vous auraient-ils tué avant ou après avoir franchi l'espace aérien russe?
Tek soru, seni Rus hava araligina girmeden önce mi yoksa sonra mi öldürecekleriydi.
Enfin, si je n'avais pas de soucis avec mon espace vital, je vous ferai un câlin.
Kişisel alanım ile ilgili sorunlarım olmasaydı sana sarılırdım.
alors l'espace est un problème.
Bir denizaltı.
Cette pièce, dans laquelle on est, est un espace clos.
Bu oda... şu anda içinde bulunduğumuz, kapalı bir alan.
Si nous construisons un récepteur Wi-Fi fort et qu'on se rapproche assez près d'un groupe de bâtiments suspects alors le rebond du signal Wifi peut nous cartographier l'espace négatif comme un radar.
- Eğer güçlü bir Wi-Fi alıcısı yapar ve şüpheli binaların yeterince yakınına getirebilirsek, o zaman geri seken Wi-Fi sinyalleri binanın içindeki negatif alanların radar gibi şeklini çıkartır.
Il me semble que son père a dit que le meilleur moyen était de lui donner de l'espace.
Babası, en iyisinin onu biraz rahat bırakmak olduğunu söylememiş miydi?
Le système d'innondation s'actionne, envoi du sable. et l'un de nous ^ ^ Vol dans l'espace de stockage chimique.
Yağmurlama sistemi devreye girerek kum gönderecek ve içimizden biri, kimyasal depo odasına uçuş yapacak.
Je suis juste un.. un peu perdue prenant un peu d'espace pour mieux comprendre les choses.
Sadece kayboldum, neler olduğunu anlamaya alışıyorum.
Quand tu es revenu, elle t'a accueilli sans hésitation, donc tu peux bien lui accorder un peu d'espace maintenant.
Geri geldiğinde, seni soru sormadan kabullendi, neden ona biraz zaman vermiyorsun.
Je t'ai demandé de l'espace, et tu m'as littéralement enfermée dans une cellule de prison.
Sana biraz zamana ihtiyacım var dedim ve sende beni bir hücreye kilitledin.
Je vais te donner de l'espace.
Tamam. Seni yanlız bırakacağım.
Prochain arrêt, l'espace.
Sonraki durağımız uzay boşluğu.
On peut pas juste la libérer dans l'espace?
Uzaya boşaltamaz mıyız?
Oui, mais seulement à travers les propulsions et ça nous enverrait n'importe où au fin fond des ténèbres de l'espace.
Evet ama sadece itici güçle ve bu da bizi uzayın derinliklerine doğru körlemesine fırlatır.
Depuis tout petit, il rêvait d'aventures dans l'espace.
Çocukluğundan beri uzayda maceralar yaşamak istiyordu.
Mais l'espace est vraiment serré en haut.
Ama üst katta sıkışığız zaten.
Tu aurais besoin de plus d'espace?
Daha fazla alana mı ihtiyacın var?
L'avion quitte l'espace aérien dans environ 30 minutes.
Uçak yarım saat içinde ABD havasahasından çıkacak.
L'accumulation de particules de poussière et la préservation générale de l'espace suggèrent que notre tueur est quelqu'un de coincé dans le temps.
Toz parçacıklarının toplanması ve evin genel haline bakarsak katilimizin hiçte zaman sıkıntısı yokmuş.
Mais la pousser dans un coffre dans un tel espace ouvert est trop risqué.
Ama kızı böyle açık alanda bagaja sokmak çok riskli.
Vous allez finir par vouloir plus d'espace, et vous allez déménager dans une maison, et plutôt que de venir dîner plusieurs fois par semaine, ce sera plus que quelques fois par mois, et à la fin ce sera seulement
En sonunda burası size dar gelecek. Müstakil eve taşınacaksınız. Haftada birkaç kere beraber yemek ayda birkaç kereye dönecek.
Cette robe ne mérite pas de partager son espace avec ces chaussures.
O giysi o ayakkabılarla aynı yerde olmamalı.
Votre travail était de rentrer dans son univers, et en l'espace de 2 minutes, il a deviné que vous n'étiez pas celui que vous prétendiez être?
Yapman gereken şey aralarına sızmaktı ve iki dakika içerisinde söylediğin kişi olmadığını anladı mı?
Beckett et moi sommes mariés depuis presque un an, et... et tout allait super bien, et tout d'un coup, elle dit qu'elle a besoin d'espace.
Beckett'la neredeyse bir yıldır evliyiz ve... işler iyi giderken, sonra aniden zamana ihtiyacı olduğunu söyledi.
Je ne dis pas que c'est vrai, mais considérons, l'espace d'un instant, que je sois le problème.
Tamam. Doğru demiyorum ama biraz durup da sorunun bende olabileceğini düşünelim. - Evet.
J'ai programmé une alerte du contrôle aérien pour le transpondeur de Crandall, en pensant que quand il traverserait l'espace aérien contrôlé, il devrait le rallumer.
Aram, bu konuda emin misin? Crandall'ın vericisi için bir alarm kurdum. Hava sahasının dışında çıktıklarında haber verecekti.
Je suis désolée. Je sais que tu veux de l'espace. mais c'est en quelque sorte pour ça que je suis là.
Biraz dinlenmek istemiştin ama bu yüzden geldim de zaten.
Je ne pense pas que de l'espace va réparer ce qui ne va pas entre nous.
Şu anda zamanın ikimizin arasındaki şeyi düzeltmeyeceğini biliyorum.
J'arrête pas de te demander de l'espace, mais à chaque fois que je me retourne, tu es là.
Biraz rahat bırakmanı istiyordum hep ama ne zaman başka tarafa baksam sen oradasın.