Translate.vc / Portuguese → Turkish / Atar
Atar translate Turkish
4,705 parallel translation
Largaram a sua Bíblia e pegaram numa arma.
İncili çöpe atar ve eline bir silah alırlar.
E se vocês se metem no nosso caminho, vamos vos foder!
Yolumuza çıkarsanız sizi siker atarız!
- Podemos atar-lhe uma corda...
- Üzerine kurdele bağlarız...
Os soldados invadirão a praia.
Askerler sahilde fink atar.
Quando encontrar, mando-ta por email.
Bulduğumda e-posta atarım.
Foi quanto tempo demorou até te tornares rude.
İki birayla hemen atar yaptınız.
- Mando instruções por SMS.
Talimatları mesaj atarım.
- E eu digo por SMS se posso!
- Tabii, müsait olursam ben mesaj atarım.
Procura os seres desprezíveis e arranca-os da Terra.
Değersiz olanları arar bulur ve onları dünyadan siler atar.
Ele toma Benadryl anti emprego. Apenas o toma.
Benadryl işini alır, bir tane atar.
Quando sente que vem aí um emprego, ele toma um Benadryl.
İş vakti gelince bir alerji hapı atar.
Então eu vou... pô-los no chá.
O halde... Biraz çayın içine atarım...
Agora vou atar com um monofilamento.
Şimdi monofilament ile dikiş atacağım.
Estou pronto para atar as pontas.
Bu döngüyü kırmaya hazırım.
Como podes ver, também dispara cartuchos de caçadeira, para usar em situações de curto alcance complicadas.
Sıkıntılı yakın menzil durumlar için aynı zamanda pompalı fişeği de atar.
E vou deixar o teu cadáver algures, onde ninguém irá encontrar.
Cesedini de kimsenin bulamayacağı bir yere atarım.
Por que está a atar o meu bebé à cadeira?
- Bebeğimi niye sandalyeye bağlıyorsunuz?
Se me matares no primeiro dia do resto da minha vida, vou ficar seriamente irritado.
Hayata atılmamın ilk gününde beni öldürtürsen gerçekten tepem fena atar.
Assim que saio da nave, há Ractonianos por todo o lado.
Gemiden dışarı adım atar atmaz, baktım her yerde lanet Ractonian'lar var.
Se voltar a abrir a boca assim, terá que sair desta sala.
Eğer bir daha ağzınızı açarsanız, sizi dışarı atarım.
- Vou mandar-lhes um email.
Tamam, aramam ama e-posta atarım onlara.
Envio-te um e-mail com os pormenores.
Detayları sana e-postayla atarım.
Cortamos as gorduras É isso que fazemos.
Yağları keser atarız.
Numa terça morre a minha mãe, na quarta ele põe-me na rua sem dinheiro e sem casa e na quinta, o prédio construído pelo meu bisavô para os filhos, os filhos deles e os filhos desses filhos é destruído por este monstro para se tornar num medonho hotel!
Annem bugün ölse yarın bu adam beni parasız pulsuz sokağa atar ve sonraki gün bu canavar adam büyük büyük babamın torununun torununun torunu için yaptığı.. bu evi yıktırıp yerine şu korkunç otellerden diktirir.
Dá, apenas, uma vista de olhos por mim.
Şuna bir göz atar mısın?
Em todo o caso, tem-no preso pelos tomates. Se é que me entende.
Öyle olursa adamın toplarını öğütücüye atar.
"Mas que raio foi aquilo?"
"Kahretsin bu da ne?" diyerek eşyaları atar.
Eu arriscaria tudo para conseguir o que quero.
Ben istediğimi almak için her şeyi riske atarım.
Traga consigo as outras fotografias e eu dou-lhes uma vista de olhos.
Fotoğrafların geri kalanını getirirseniz bir göz atarız. Özel olarak.
- Ponho-a na caixa e... - Olha, eu não posso.
- Kutunun içine atarım...
Mando um e-mail quando os bugs estiverem resolvidos.
Hataları düzelttiğimde sana e-posta atarım.
Está nas docas, eu envio-te o endereço.
Limanda park hâlinde. Neresi olduğunu mesaj atarım.
Mandaremos um SMS com tivermos algum plano.
Plan yaptığımız zaman mesaj atarım.
Vou-te esmurrar com tanta força, que me irás pedir para te expulsar.
Sana öyle sert yumruk atarım ki tekmelemem için bana yalvarırsın.
- Enviado um email Fotos da Jamaica.
- Mail atarız. Jamaika'dan fotoğraf göndeririz.
Não vou dizer nada porque isso nos põe a todos em perigo.
Bizi tehlikeye atar diye bir şey söylemiyorum.
Regressar ao México poria a vida da Miss Falta em risco.
Meksika'ya geri dönmek Bayan Falta'nın hayatını tehlikeye atar.
Envio um SMS quando falar com o Doyle.
- Doyle'dan haber alınca sana mesaj atarım.
Noventa e cinco mil assim que assinar.
İmzanı atar atmaz 95 bin dolar.
Vou marcar-te uma entrevista para o teu artigo.
Aynen öyle. Sana bire bir görüşme ayarlayıp, payını mesaj atarım.
Se a Cardiff descobre, ficamos os dois no olho da rua.
Cardiff öğrenirse ikimizi de sokağa atar.
Porque aqui no Texas, quando pões o ganha-pão de alguém em risco, não sobrevives. Não vais arranjar outro emprego, porque ninguém vai descobrir onde estás enterrado.
Çünkü Teksas'ta bir adamın geçim kaynağını tehlikeye atar da çuvallarsan kendine başka bir iş bulamazsın çünkü gömüldüğün yeri kimse bulamaz.
Ajudas aqui, Bromley?
Şunlara bir el atar mısın Bromley?
Está sempre a atar as caudas dos macacos, e a gritar, "O tigre já se foi", quando, na verdade, o tigre está lá.
Sürekli maymunların kuyruklarını birbirine bağlar "Kaplan gitti" diye bağırırdı ama kaplan her zaman orada olurdu.
Podes sair daqui viva ou eu mato-te e deito no lago o que sobrar de ti.
Ya buradan canlı çıkarsın ya da seni ben çıkarıp arta kalanlarını göle atarım.
Se gritares, mato-te. e te lanço pela janela.
Bağırırsan etkisiz hâle getirir arka pencereden atarım seni.
- Por que... uma detective com conhecimento de causa comprometeria a investigação da cena do crime?
Bir dedektif neden olay yerini bilerek ve isteyerek böyle riske atar?
O aneurisma está num segmento arterial distal, menos acessível por embolização.
Anevrizma atar damardan uzak. Bu yüzden tıkama için uygun değil.
Posso ver a artéria que alimenta o aneurisma.
! Anevrizmayı besleyen atar damarı görebiliyorum.
Se contrariarmos os chineses, estaremos a arruinar anos de progresso.
Çinlileri kızıştırırsak yıllarca yaptığımız işleri bir adımda siler atarız.
Porque ele vai comprometê-la.
- Çünkü seni tehlikeye atar.