Translate.vc / Portuguese → Turkish / Bakir
Bakir translate Turkish
550 parallel translation
Estas bebidas nunca tocaram os meus lábios.
Bu tür içkilerle bakir dudaklarımı hiç kirletmedim.
Eu, Iris Matilda Henderson, solteira de nenhuma paróquia em particular, aqui renuncio solenemente aos meus bens de solteira e declaro que na próxima Quinta-feira, dia 26.
Ben, Iris Matilda Henderson, bir kiliseye bağlı olmayan, hiç evlenmemiş bir kız olarak, bakir mazimden vazgeçtiğimi duyururum.
descendo este rio, regressando à natureza... longe da civilização, procurando um lugar onde me fixar... um lugar onde viver, de volta aos bosques do interior.
Bu nehirde inip, bakir doğanın içinde kaybolmuştum medeniyetten uzak, yerleşilecek bir yer aradım Bodur ağaçlar bölgesi sırtlarında yaşanacak bir yer.
Mesmo mais selvagem aqui, enquanto me aproximava das origens... à fonte das coisas, mais me afastava das cidades e guerras.
Bu bakir doğada, savaşlardan ve şehirlerden olabildiğince uzakta herşeyin başladığı yere ; "insanlığın köklerine" daha çok yakınlaştım.
As pessoas dizem que é terra virgem.
Bakir bir ülke olduğunu söylüyorlar.
Apesar do tempo, deste céu sorridente e deste mar insondável.
Hiç değişmeyen ise şu mütebessim gökyüzü ve şu bakir denizdir.
Já dormiu com metade da vizinhança e agora vai dar uma de virgem... então você acha que vai se tornar uma.
Yatmadığın kimse kalmadı. Şimdi de bakir birisini istiyorsun sana da bakirelik bulaşsın diye!
Quem quisesse encontrar terras virgens e uma nova vida tinha agora um novo caminho. E utilizaram-no.
Bakir topraklar ve yeni bir hayat için can atan insanlar şimdi onları götürecek bir anayola kavuşmuşlardı ve harekete geçtiler.
Juntem-se-nos no apoio a um homem que no decorrer de cinco mandatos no Congresso, manteve este grande território inviolável.
Beş yıl boyunca Kongre'de bu büyük bölgeyi bakir tutmayı başaran adama bizimle birlikte destek verin.
Cuidado com ele, é virgem.
Ona dikkat et, hala bakir.
É o último lugar que não foi desbravado.
- Orası son bakir ülke.
Achei que aqui não fosse desbravado e que fôssemos pioneiros.
- Hani son bakir ülke burasıydı ve ilk göçmenler de bizdik.
- Não devíamos deixà-lo morrer virgem.
- Bakir ölmesine izin veremeyiz.
Achàmos que estava farto de ser virgem.
Bakir olmaktan bıktığını düşündük.
Esta não é uma terra núbia e feminina, nem tem prados verdes e virginais para a guerra violar.
Burası bakir bir yer değil. Uğruna savaşılacak yeşil ve el değmemiş bir yer de değil.
O sacrifício do rei desejado, como o do virgem tonto, será aceite.
Gönüllü bir kralın kurbanı olarak, bakir soytarı, kabul edilecektir.
Tivemos de abrir caminho pela selva virgem, para sair do país e encontrar o caminho para a Índia.
Bu ülkeden kaçabilmek için basitçe bakir ormandan bir şekilde geçebilmemiz ve Hindistan'a ulaşabilmemiz gerekiyordu.
Perguntei se ele era virgem.
Bakir olup olmadığını sordum.
Viver sozinho lá fora rodeado apenas de rochas por períodos de um mês... Eles estão a pagar o preço.
Bir ay boyunca, tek başına sadece bakir kayalardan... başka bir şeyler görmeden yaşamak...
Dane-se, Matthew. Vai morrer virgem.
- Matthew, bakir öleceksin.
Porra, não sabia que eras uma cereja.
Cehennem ol, Senin bakir olduğunu bilmiyordum.
- Mariquinhas, mariquinhas.
- Dalgayı bırak Chef. - Bakir Çocuk...
És um cabrão!
Bakir Çocuk. Sikilmiş köpek!
O que fazias com ele, mariquinhas?
Defol git! Onunla ne yapacaksın bakir çocuk?
Sim, as terras näo valem nada.
Evet, uçsuz bucaksız bakir topraklar.
A nossa nave imaginária leva-nos à fronteira final.
Hayali gemimiz bizleri en bakir uçlara götürüyor.
É todo um novo império, virgem e sem regras.
Bakir ve sınır tanımayan yeni bir imparatorluk.
- Se já não os tens, não levas a Wendy.
- Eğer bakir değilsen, Wendy i unut.
Porque diabo o filhinho dela quer casar com esta velha judia morena com donzelas como Janice Lacouture tão abundantes nos Estados Unidos?
Tanrım neden bizim küçük tatlı oğlumu Amerika'da Janice gibi bir çok bakir kız varken bu yaşlı yahudi kadınla evlenmek istiyor?
Oficialmente, é preciso ser-se virgem.
Resmen, hala bakir olunması gerekiyor.
Só um de vocês é que tem de ser virgem.
Sadece birinizin bakir olması yeterli.
Achas que ele ainda é virgem?
Sence hâlâ bakir midir?
- Adivinhe quem vai morrer virgem, amigo! Deixa-me fumar...
- Sanırım bakir öleceksin, dostum!
Ela é território virgem, Roberto.
Kız bakir alan, Roberto.
- Não sou virgem.
- Ben bakir değilim.
O John chamou-me virgem e eu disse que não era.
John bana bakir dedi. Ben de olmadığımı söyledim. Hepsi bu.
Estava, mas foi só... porque não queria que ela soubesse que eu era virgem.
Evet ama sadece onun benim bakir olduğumu bilmesini istemiyordum.
Desculpa lá ser virgem. Mil perdões.
Bakir olduğum için özür dilerim.
Acho que não faz mal um rapaz ser virgem.
Bir erkeğin bakir olması normal.
Da mesma maneira que só se é virgem uma vez.
Tıpkı bir kere bakir olabileceğin gibi..
Oh, sim! "O Príncipe e o porco marinho e o pobre".
Evet! "Prens ve Bakir ve Fakir"
E o porco marinho?
Ya bakir olan?
Todos gozam comigo porque sou o único virgem cá em casa.
Evdeki tek bakir ben olduğum için herkes benimle dalga geçiyor.
- Ela é uma virgem!
O bir bakir mi? O?
- É um nome estranho, não é? Ouvi dizer que significa "sacrifício na natureza".
Bakir doğadaki kurban anlamına geldiğini duydum.
Se não partilhássemos as mulheres tu ainda serias virgem.
Eğer biz kadınları paylaşmasak, sen hala bakir olurdun.
Vais virgem para o deserto.
Çöle bakir olarak gidebilirsin.
Um virgem com 100 quilos.
120 kiloluk bir bakir.
- Era celibatàrio?
Demek istediğiniz, bakir miydi?
- Virgem?
Bakir mi?
É como aquela história, "O Príncipe e o porco marinho".
"Prens ve Bakir"