Translate.vc / Portuguese → Turkish / Br
Br translate Turkish
1,210 parallel translation
Continue a tentar colocá-los em funcionamento!
Çalışır duruma getirmeye [br] uğraş!
Responderei qualquer pergunta que vocês fizerem, mas primeiro, temos de cuidar de nossos feridos.
Tüm sorularınızı yanıtlayacağım ama önce ilgilenmemiz gereken [br] bir yaralımız var.
Sou Kathryn Janeway da nave estelar da Fereração Voyager.
Ben, Federasyon Yıldız Gemisinden [br] Kathryn Janeway.
O nível alccólico em seu sangue está tão alto, que está inibindo o reparo do sistema circulatório dele.
Kanındaki alkol seviyesi [br ] oldukça yüksek. Dolaşım sisteminin yenilenmesini [ br] engelliyor.
Eu disse a você que a bebida iria matá-lo um dia.
Sana, içki içmenin bir gün [br] seni öldüreceğini söylemiştim.
Há uma coisa que gostaria de dizer-lhe primeiro... mesmo que com 400 anos de atraso.
Ama önce sana söylemek [br] istediğim bir şey var 400 yıl geç olmasına rağmen
Excepto por uma ressaca, você ficará bem.
Ölmek bir kenara, [br] gayet iyi olacaksın.
Oh, Amélia, você, uh... esqueça o que acabei de dizer-lhe.
Oh, Amelia, sen, ah az önce söylediğimi [br] unut, tamam mı?
Vocês roubaram os 37 dos altares sagrados e vocês perturbaram o sinal de rádio que tivemos tanto cuidado em preservar.
Kutsal heykellerden [br ] 37'leri çaldınız. ve korumak için çok dikkatli [ br] davrandığımız radyo sinyalini bozdunuz.
Capitã, acho que ele está a falar sobre Earhart e os outros.
Kaptan sanırım Earhart ile [br] diğerlerinden bahsediyor.
Eles abduziram mais de 300 pessoas na Terra no ano de 1937.
1937 yılında Dünyadan [br] 300'den fazla insan kaçırdılar.
Mataram os Brioris, tomaram suas armas e sua tecnologia e sobreviveram.
Briori'leri öldürdü ve [br] onların silahlarını ve teknolojilerini aldı hayatta kaldılar.
E agora, existem mais de 100.000 de nós.
Artık bizim gibi 100,000 [br] insan var.
Por quê vocês roubaram os 37 restantes do santuário?
Neden geriye kalan 37'leri [br] kutsal yerden çaldınız?
Nós não os roubamos, simplesmente os revivemos.
Biz onları çalmadık, [br] sadece onları uyandırdık.
Eles estão mortos.
[br] Onlar ölüydü.
Não, eles estavam simplesmente num estado que nós chamamos de "crioêstase".
Hayır. Bizim basitçe "Derin uyku" [br] dediğimiz bir durumdaydılar.
Ninguém tem entrado no santuário por gerações.
Nesillerdir hiç kimse onların [br] kutsal mekanlarına girmedi.
Senhora Evansville, estamos a espera encontrar a nave que troxeram seus ancestrais aqui... possivelmente usá-la para voltarmos para a Terra mais rápido.
Bay Evansville. Biz, atalarınızı buraya getiren gemiyi bulmayı [br ] umuyoruz-- - Dünyaya biraz daha hızlı [ br] geri dönmek üzere kullanmak için
A nave Briori foi destruída na revolta dos escravos.
Briori gemisi, köle isyanı [br] sırasında yok edildi.
Lamento saber sobre sua longa jornada para casa.
Evinize olan uzun yolculuğunuzu [br] duyduğuma üzüldüm.
Mas você deveria saber que a vida neste planeta é boa.
ama bilmelisiniz ki bu [br] gezegendeki hayat güzel.
O Senhor Evansville se ofereceu para nos guiar num passeio pelos povoados.
Bay Evansville bize yerleşim [br] alanlarını gezdirmeyi önerdi.
Ele extendeu o convite para toda a tripulação.
Daveti tüm tayfa için [br] geçerlidir.
Seria uma honra mostrar para você nossas cidades.
Size şehirlerimizi göstermek [br] benim için bir onurdur.
Evansville não estava exagerando quando disse que eles tem muito orgulho de estarem aqui.
Evansville bize gurur duymamızı [br ] sağlayacak pek çok şey yaptıklarını söylerken hiç de [ br] abartmamış.
Você tem estado um pouco distraída desde que voltou das cidades.
Şehirlerden geri dönüşümüzden beri biraz dikkatiniz dağılmış gibi [br] görünüyorsunuz?
Há uma próspera e sofisticada cultura neste planeta... de seres humanos.
Bu gezegende, insanoğluna ait etkileyici, sofistike bir kültür [br] bulunuyor.
Evansville se ofereceu para acolher qualquer um de nossa tripulação que quiser ficar.
Evansville, isteyen tayfanın [br] kalmasını önerdi.
Talvez esta seja uma daquelas decisões que a Capitã tem de tomar pela nave inteira.
Belki bu, Kaptanın [br] tüm gemi adına vermesi gereken kararlardan biridir.
Você poderá ter problemas se muitas pessoas quiserem ficar.
Eğer çok sayıda insan kalmak [br] istersen bir sorununuz olabilir.
Mas ao mesmo tempo, não posso tomar a decisão sempre que houver uma decisão maior para ser tomada.
Ama aynı zamanda da, [br] her önemli karar verilmesi gerektiğinde oylama yapamam.
Será que sou a única que tem a intenção de voltar para casa?
Eve gitmeyi bu kadar çok [br] isteyen bir tek ben mi varım?
Posso liderar a tripulação em uma missão desesperada, com... nenhuma esperança real de sucesso?
Tayfayı hiç başarı şansı olmayan [br] ümitsiz bir göreve mi sürüklüyorum yoksa?
O povo daqui construiu uma nova Terra.
Buradaki insanlar yeni bir Dünya [br] inşa etmişler.
Poderíamos ficar, ajudá-los a construir uma civilização humana, aqui no Quadrante Delta.
Burada kalıp Delta çeyreğinde bir insan [br] medeniyeti inşa etmelerine yardım edebiliriz.
Não deveríamos estar gratos pela oportunidade que eles nos estão a dar?
Bize sundukları fırsat [br] için onlara minnettar olmamalı mıyız?
Mas quando vejo que não terei a oportunidade de ver o pôr do sol no deserto do Arizona ou nadar no Golfo do México num dia de verão, não há comparação.
Ama bu bakış açısını [br ] Arizona çölü üzerinde gün doğumunu görmek yada [ br ] bir yaz günü Meksika körfezinde yüzmeye karşı [ br] değerlendirirsek ikisi karşılaştırılamaz bile.
Temos 152 homens e mulheres nesta nave.
Bu gemide 152 erkek ve [br] kadınımız var
O quê aconteceria se metade deles decidissem ficar no planeta?
Yarısı gezegende kalmayı [br] isterse ne olur?
Poderíamos operar com 75 membros da tripulação?
75 tayfayla gemiyi [br] idare edebilir miyiz?
Na verdade, não acho que poderíamos operar a nave com menos de 100.
Aslında, gemiyi 100'den az adamla idare edebileceğimizi [br] hiç sanmıyorum.
Se muitos da tripulação escolherem ficar para trás... poderemos todos ficar encalhados aqui.
Eğer tayfanın büyük kısmı [br] kalmayı isterse... hepimiz burada kısılıp kalırız.
Diga a todos para se prepararem para um discurso da Capitã às 14 : 00 horas.
Herkese saat 14.00'te Kaptanın [br] duyurusu için hazır olmalarını bildirin.
Eles merecem fazer a escolha por eles mesmos.
Kendi seçimlerini yapmayı [br] hak ediyorlar.
Meu conhecimento sobre o Século 20 da Terra é um pouco fraco, mas eu fiz o que pude.
20. yüzyıldaki Dünya üzerine [br] araştırmaların biraz zayıf, ama elimden geleni yaptım.
Batatas fritas, feijões verdes e algo chamado... gelatina.
Rosto, yeşil fasülye ve de ismi şöyle birşey... [br] Jell...
Há terra aqui implorando por actividade e posso ter uma grande fazenda, exactamente como sempre sonhei.
Burada işlenmeyi bekleyen arazi var ve ben rüyalarımdaki gibi bir [br] çiftlik kurabilirim.
E para você, arroz com um pouco de peixe.
ve senin için pilav ile [br] küçük bir balık.
Eu até mesmo repliquei um pouco de gengibre para o tempero.
Mevsime uygun olsun diye [br] bir miktar zencefil bile ürettirdim.
Sim, tenho de admitir... a vida aqui parece um pouco melhor do que aquela que nós deixamos na Terra.
Evet, itiraf etmeliyim- - buradaki yaşam Dünyada bıraktığımızdan [br] çok daha iyi görünüyor.