Translate.vc / Portuguese → Turkish / Chançe
Chançe translate Turkish
4,560 parallel translation
Por que não nos dão uma chance de tentar tirá-las?
Onları kurtarmamız için bize bir şans versenize?
Então, ajudar essas baleias pode ser nossa melhor chance de mudar essa percepção.
Öte yandan balinalara yardım etmek bu algıyı değiştirmek için son şansımız olabilir.
Eu diria que há uma chance de 60 % de não acontecer.
Bunun olmama ihtimali % 40 derim.
Última chance, papelão?
Son şans, karton!
Um dia, estou dizendo, vai ter uma placa naquela parede lembrando a todos que este foi o dia em que tivemos nossa chance e mostramos ao mundo o que o Hootkin 450 poderia fazer!
Bir gün, o duvarda bir plaka asılı olacak ve orada bugün şansımızı denediğimiz Hootkin 450'nin neler yapabileceğini dünyaya gösterdiğimiz yazıyor olacak.
Esta história é nossa chance, Adam.
Bu haber bizim şansımız, Adam.
Mas há uma boa chance de morrermos congelados.
Donma ihtimalimiz bir hayli yüksek.
Os comunistas terão apenas uma chance de quebrar a formação de pressão.
Kızıl kurtarıcıların buzu kırıp geçmek için sadece bir şansları olacak.
Todo o projeto tem pouca chance de sucesso, sabe.
Projenin aslında çok cılız bir şansı var.
Muito bem, Mr. Ravel, Mr. Chance, vamos lá pousá-la.
Pekala, Bay Ravel, Bay Chance, gemiyi artık indirelim.
Chance, venha comigo.
Chance, sen benimle geliyorsun, hadi.
Chance!
Chance.
Chance, venha cá!
Chance, gel buraya.
Chance, vista o fato. - Vamos.
Chance, üstünü giy.
- Está pronto, Chance?
Hazır mısın, Chance? Evet.
Mr. Chance, leve-nos para casa.
Bay Chance, bizi eve götürün.
É a nossa melhor chance, pá.
Yani sahip olduğumuz en büyük şans gibi dostum.
O que espero, Kipps, é que aproveite esta chance para provar sua dedicação em buscar um futuro nesta firma.
Umuyorum ki, Kipps bu fırsatı değerlendirerek hukuk firmamızdaki kariyerine kendini ne kadar vakfettiğini kanıtlarsın.
Sem chance!
Bu mümkün değil.
Quanto mais gente souber, maior a chance de as garotas aparecerem.
Haber ne kadar yayılırsa bu piliçlerin gelme ihtimali o kadar artar.
É a nossa única chance.
Bu bizim son şansımız.
Eu vou só... - Meu pai foi mordido, é a nossa única chance, então apressa-te.
Babamın yarası, bu tek şansımız.
O estranho que encontraram, Esse homem pode ser a minha chance.
Yakaladıkları bu yabancı benim için bir fırsat olabilir!
Dean, nunca teremos uma chance sem isso. Há um monte de dinheiro. Porra, são um monte de dinheiro.
Sadece bana anlattığın zaman gibi
Eles apenas passaram pela porta e foram antes que eu tivesse uma chance até mesmo de dizer adeus ou de perguntar para onde estavam a ir.
Kapının önündelerken,... kapıyı, bir güle güle demeye fırsat bulamadan çekip gittiler. Ya da nereye gittiklerini soramadan.
Comigo sempre foi a minha vez de brilhar, a grande chance de lhes mostrar, mas... dançar com um parceiro, é tudo sobre... é tudo sobre partilhar o momento.
Tek başımayken, hep benim ışıldama vaktimdi ve onlara her şeyi gösterme fırsatı benimdi ama partnerinle dans ederken, her şey her şey anı paylaşmakla ilgili.
Bonne chance!
Bol şans!
V, ele está morto, sem chance.
- Bay V, o öldü, artık soru sormayın.
Dê-lhe pelo menos uma chance, querida.
Bir şans tanı, canım.
Ela não tinha chance.
Hiçbir şansı yoktu.
Para um infinito exército de mortos, a única chance da humanidade foi perdida para sempre.
Sonsuz ölüler ordusu için tek ihtimali elden kaçırdık.
Esta é a tua única chance de viver.
Mecbursun! Yaşamak için tek şansın bu.
Mas se quer me dar uma chance de sobreviver, precisa me ajudar.
Ama bana bir şans vermek istiyorsanız,... yardım etmeniz gerek.
Esta é a minha única chance de sobreviver.
Hayatta kalmak için tek şansım bu.
Sem chance!
Hayatta olmaz!
Que este momento é a nossa chance para...
Şu an bizim için bir fırsattır.
Dê-me uma chance, Naina, deixe-me explicar.
Bana bir şans ver Naina, açıklamama izin ver.
O que eu acho é apenas uma chance para nós para compartilhar uma refeição juntos e falar sobre o Campanha e seus problemas e certifique-se de que tudo vai ser civil, sabe?
Sanırım bu bizim bir yemeği paylaşmamız için bir şans ve kampanya hakkında konuşmak ve tabi ki sorunları ve emin olun herşey yurttaşlıkla ilgili olacak, bilirsiniz?
Há uma chance de que poderia fazê-lo se antes de as urnas amanhã aberto.
Bizim sandıklar açılmadan önce durumu değiştirecek bir şeyler yapma şansımız var.
Não tive chance de te dizer olá.
Merhaba deme şansım olmamıştı. Geldiğinizi bilmiyordum.
Muito bem, rapagão, última chance.
Pekâlâ, koca adam, artık son şansın.
O inimigo não tem chance quando você empunha sua espada.
Düşmanlarının, senin kılıcının karşısında hiç şansları yok.
E o Rosa Parks era a minha ultima chance.
Rosa Parks benim son şansımdı.
Pode ser a nossa chance de sermos os professores que esperávamos ser.
Bu bizim hep olmak istediğimiz öğretmenler olma şansımız olabilir.
Não vamos ter a chance de terminar isto a tempo do próximo ano.
- O zaman bunu öteki yıla bırakmayalım.
Já alguma vez te sentiste como se tivesses ganho uma segunda chance?
Sana ikinci bir şansın verildiğini hissettin mi hiç?
Nunca tive a chance de ser eu mesmo a dizer-lhe as palavras.
Hiç bir zaman ona söyleme şansım olmadı.
Você vai ter sua chance de ter um bebé também.
Sen de bebek yapma fırsatına sahip olacaksın.
Se eu gostar do que vir hoje, dar-lhe-emos, apenas uma chance.
Eğer bugün seni beğenirsek sana tek bir şans vereceğiz.
Estou a falar acério. Um erro nas boxes e podes dizer adeus à tua chance.
Eğer pitten çakarsan elveda dersin, tamam mı?
A sua chance de merda é agora.
Al sana şans.