Translate.vc / Portuguese → Turkish / City
City translate Turkish
6,243 parallel translation
Electro-City é a história de um jovem que vai do campo para a cidade para ser uma estrela da Broadway e é condenado à cadeira elétrica por um crime que não cometeu.
Elektro-Şehir taşradan şehre taşınan bir gencin Broadway yıldızı oluşu ve ardından işlemediği bir suç için elektrikli sandalyeye gidişini anlatıyor.
O Sr. Dumet fez de arauto, tio Pete e polícia figurante na digressão original de Electro-City.
Bay Dumet, Elektro-Şehir'in ilk turnesinde tellal ve Pete Amca ve eski polisi canlandırdı.
ESPETÁCULO ESTA NOITE ELECTRO-CITY Sim, morri
# Evet, öldüm #
É como gostas. ESPETÁCULO ESTA NOITE ELECTRO-CITY
Her şey gönlünüzce oluyor.
Senhoras e senhores, os dois novos protagonistas de Electro-City são... Katie Finnerty e Logan St. Bogan!
Bayanlar ve baylar, Elektro-Şehir'in iki yeni başrolü Katie Finnerty ve Logan St. Bogan!
ESPETÁCULO ESTA NOITE ELECTRO-CITY
Sacrer İyi seyirler dilerim.
As estrelas começam a cintilar e aqueles que gostam de músicas com algum drama devem ir até ao teatro, onde as estrelas cá do campo vão iluminar a noite com a interpretação do êxito da Broadway Electro-City.
Yıldızlar parlamaya başlayınca radyoda dram arayanlar tiyatroya doğru yola çıkmalı. Broadway'in ünlü müzikali Elektro-Şehir'le Odun'un yıldızları geceyi aydınlatıyor.
... Electro-City
# Elektro-Şehir #
Calculadora, localizador de chamadas Electro-City
# Hesap makinesi Telefon izi, Elektro-Şehir #
Electro-City
# Elektro-Şehir #
Ou Electro-City
# Diğer adıyla Elektro-Şehir #
Para sempre Electro-City!
# Sonsuza dek Elektro-Şehir #
Electro-City é um sítio cruel para viver.
Elektro-Şehir yaşanmayacak kadar zalim bir yer.
E não me digas que foram os lábios da advogada de Electro-City DA, a Pamela Needlehoffer, que me beijaram. Foram os lábios da Katie, ou seja, os teus.
Sakın bana dudağımı öpenin pişkin Elektro-Şehir savcısı Pamela Needlehoffer'ın dudağı olduğunu söyleme Katie'nin dudağıydı yani senin.
Recicla pneus e transforma-os em pavimentos para parques infantis e coisas parecidas, e há um em Mid-City.
Tekerlekleri toplayıp onları oyun parkları gibi yerlerin zemin kaplamasına dönüştürüyor. Şehrin ortasında da bir tane var.
A Cidade Mágica adora-o.
Magic City ona bayılıyor.
A minha tia é uma das Real Housewives de New York.
Halam "The Real Housewives of New York City" oyuncularından biri.
E mesmo que não estivesse em Daly City, Califórnia, custa o nosso capital líquido mais o valor estimado, dos lucros do ano que vem e ainda sem portes de envio.
Daly City'de olmasa dahi fiyatı bütün varlığımıza denk geliyor. Ve gelecek yıl için öngörülen gelirimizin çoğunu da kapsıyor. Nakliyeyi bile katmadık.
O servidor está em Daly City, por isso, sim, vais mudar-te para a Califórnia.
Bilgisayar Daly City'de. Bu yüzden Kaliforniya'ya yerleşeceksin.
Em feiras, em Atlantic City, em todo o lado.
Karnavallar, Atlantic City, her yer.
Ele entrou em pelo menos cinco "O Sexo e a Cidade". Qual é o nome dele?
Sex and the City'de en az 5 bölüm oynamıştı.
Tenho um pequeno estúdio em Alphabet City.
Alphabet City'de küçük bir stüdyom var.
Está no quarto ano na Faculdade de Culver City.
Culver City devlet üniversitesinde dördüncü sınıf öğrencisisin.
Em Culver City num restaurante em Washington e Centinela.
Culver City'de Washington ve Centinela'daki bir restoranda.
- Mujahidin. Eles vão ficar no Clayton em Crystal City.
Crystal City'deki Clayton'da kalacaklar.
De Kansas City.
- Kansas City'den çıkan.
E ainda se perguntam porque perderam Jackson City.
Ve sonra Jackson Şehrini neden kaybettiklerini merak ettiler.
Eu era Jackson City!
Çünkü Jackson Şehri bendim!
A minha receita tem uma infusão de Times Square, o Jardim Zoológico do Bronx, e o passeio de "Sexo e a Cidade".
Tarifimin içinde azar azar Times meydanı, Bronx Hayvanat Bahçesi ve Sex and the City şehir turu var.
E agora tudo indica que a Aliança Ariana Suprema está a planear um ataque que vai ter mais impacto que Oklahoma.
Şimdi yapılan görüşmelere göre Ari Yüce Birliği Oklahoma City'den daha fazla ses getirecek bir bombalama eylemine hazırlanıyorlar.
O homem que salvou Central City.
Central City'i kurtaran adam...
Quando criaram a singularidade por cima de Central City, também criaram uma brecha entre o meu mundo e o vosso.
Central City'de tekillik oluşturduğunuzda aynı zamanda benim dünyamla sizin dünyanız arasında bir gedik oluşturdunuz.
Então estás em Central City há seis meses.
6 aydır Central City'desin demek.
Se o Sr. Garrick está a dizer a verdade, há uma brecha algures em Central City que temos de encontrar e fechar definitivamente.
Eğer Bay Garrick doğruyu söylüyorsa Central City'de bir yerlerde, bulup sonsuza dek kapatmamız gereken bir gedik var demektir.
O Slick não estava em Central City na noite em que o acelerador de partículas explodiu.
Hızlandırıcının patladığı gece Slick Central City'de değilmiş.
A surpreendente mensagem de ontem do justiceiro de Star City que se autointitula Arqueiro Verde, deu vida a um intenso coro de...
Dün gece kendisine Yeşil Ok diyen, Star City kanunsuzunun sürpriz yayını hem destekçilerinde hem de karşıt görüşlülerde büyük bir yankı uyandırdı. Güzel isimmiş.
A polícia de Central City ainda não encontrou nada.
CCPD hiçbir şey bulamamış.
Procurei em todos os edifícios vazios de Central City e nenhum deles corresponde à descrição que precisamos.
Central City'deki bütün boş yerleri aradım. Hiçbiri de aradığımız özellikleri karşılamadı.
- Do que está a falar?
- Elektrofotografiyi kullanarak dünyamız başka bir boyuttan enerji girişi var mı diye Cisco ile, bütün Central City'i kontrol etmeyi başardık. - Ne diyorsunuz?
É a minha honra apresentar-vos o fundador do laboratório STAR, o salvador de Central City, o Dr. Harrison Wells.
Sizleri S.T.A.R. Labs'ın kurucusu, Central City'ni kurtarıcısı ile tanıştırmak benim için çok büyük bir onurdur. Dr. Harrison Wells.
É verdade. - Conheci o pai da Lori em Atlantic City.
- Babasıyla Atlantic City'de tanıştım.
Chamava-se Matteo e não gostavas assim tanto dele e foste a Atlantic City com as tuas amigas e conheceste o pai.
Evet, adı Matteo'ydu ve ona o kadar ilgi duymuyordun. Kız arkadaşlarınla Atlantic City'ye gittin ve babamla tanıştın.
A bomba no City Park.
Şehir parkındaki bomba.
E talvez tenha sido ele que colocou a bomba no City Park.
Şehir parkını havaya uçuran da oydu büyük ihtimal.
Central City era território do Frank Broussard.
Şehir merkezi, Frank Broussard'ın bölgesiydi.
A cair nas sondagens de Kansas City até Kalamazoo.
Kalamazoo Kansas City'de anketler yere çakıldı.
Kansas City e Kalamazoo não são na Virgínia, Cyrus.
Kalamazoo Kansas City, Virginia'da değil Cyrus.
Paras aqui, Canon City.
Canon City'de dur.
Canon City, Colorado?
Canon City, Colorado mu?
Vão concluir que não sabemos que o camião vai a caminho de Canon City, ou o que leva carregado.
Ayrıca o kamyonun Canon City'e gittiğini ve ne taşıdığını bilmediğimizi düşünecekler.
Usando a eletrofotografia, o Cisco e eu varremos Central City à procura de qualquer sinal de energia a entrar na nossa Terra vinda de outra dimensão. De qualquer brecha, como o Sr. Garrick descreveu.
Bay Garrick'in de dediği gibi gedik var mı diye yani.