Translate.vc / Portuguese → Turkish / Cocó
Cocó translate Turkish
1,311 parallel translation
O Rojo fez cocó dentro de casa?
Rojo'yu içerde mi gördün?
E uma pá para enterrares o cocó.
Ha, dışkını gömmen için kürek de lazım olur.
- Olha, este cocó é meu.
- Hey, bu boktan iş benim.
A Bailey atribuiu-me este cocó.
Bu benim işim.Bailey bu boktan işe beni atadı.
- Estás a remexer no meu cocó.
- Ben benim dışkımda balık tutuyorsun.
Mesmo que isso significasse que terias de remexer em cocó nos próximos anos?
Bugün ve gelecek günlerde tuvalette balık tutmana neden olsa bile mi?
Espera, então nós apostamos onde a galinha vai fazer cocó?
Bekle, sadece tavukların dışkısının nerede olduğuna mı bahse giriyoruz?
Sim. As galinhas tem de fazer cocó, as pessoas tem de apostar.
Evet, tavuklar sıçacak, insanlar bahis yapacak.
Quando o "cocó da galinha" acabou, eu arranjei o numero de um lugar no estrangeiro que aceita apostas 24 horas por dia.
Tavukların tuvaletleri bitince, 24 saat bahis alan denizaşırı bir yerin telefon numarasını buldum.
Já que o Randy queria a Catalina fora do motel enquanto ele preparava tudo para a sua grande noite, Eu levei a para ver as galinhas a fazer cocó.
Randy, Catalina'yı motelden çıkartmak isteyip, büyük gecesi için hazırlık yaparken, onu tavukların boklarını izlemeye getirmiştim.
Aquilo é o movimento do cocó.
Bu kaka zamanı demek.
Berta tem que lidar com as manchas do Jake após ele mijar e fazer cocó.
Berta Jake'in beden dersi ve puding sonrası çamaşırlarını yıkıyor.
Alguém escreveu "eu adoro cocó" na cara deste pobre rapaz.
Birisi bu zavallının suratına "Kıç seviyorum" yazmış.
Vai ficar com hálito de homem e o cocó dele vai deixar de cheirar bem.
Ayakkabımı giyer, sandaletleri bavula katar, giderim. Steve'in ergenliğe girmesine daha hazır değilim.
- Uma com cocó. Não!
( Swirlie = Kafasını tuvalete sokup sifonu çekmek )
OS CÃES FAZEM COCÓ AQUI
"KÖPEK TUVALETİ"
Certo como cocó no sapato, tudo se agarrava ao porcalhão.
Sonra da, can sıkıcı bir şekilde, her şey berduşa yapışmış.
Levantamo-nos às 6 : 00, dou-lhe banho e de comer, depois faz cocó.
Altıda kalkıyoruz, onu besliyorum, çimdiriyorum, sonra kaka zamanı, sonra onun kaka zamanı.
Depois faz cocó. Por isso, há que juntá-los quanto antes.
Bu yüzden bu ikisini hızlıca bir araya getirmeliyiz.
A não ser que tente fazer cocó para cima de mim não há nenhum fetiche que me impeça de conseguir esta beldade.
Üzerime sıçmak istemedikten sonra, o ateşli kızla yapamayacağım fetiş yoktur.
O "James e o Pêssego Gigante", o "Um peixe, dois peixes", e o "Toda a gente faz cocó".
James ve dev şeftali. Bir balık, iki balık Ve herkes kakasını yapar.
Não olhes para mim como se tivesses pisado cocó de cão.
Tam da köpek dışkısına yeni basmış gibi bakma bana Freddie.
Estou a tentar tirar cocó deste sapato, que pesadelo.
Ayakkabımdaki köpek bokunu temizlemeye çalışıyorum. Kabus gibi.
O mais giro é, quando lhe acertar na cara se pareça com cocó de vaca.
En güzel yanı, tam yüzüne yapıştığı anda - kokmuş tezek gibi görünür. - Tamam.
Não que seja da tua conta, mas estava a pensar em ir fazer cocó.
Şey, seni ilgilendiren bir şey değil... ama biraz kaka yapmayı planlıyordum.
O bebé fez cocó?
Bebek kakasını mı yaptı?
O bebé não tinha de fazer cocó!
Bebeğin kakası yokmuş!
Avisei-vos que tinha de fazer cocó.
Kaka yapmam gerektiğini söylemiştim.
Filma o cocó, Rick.
Kakayı çek, Rick.
- Rick, filma o cocó.
- Rick, kakayı çek.
- Rick, filma o cocó.
- Rick, kakayı çek, dostum.
Rick, filma o cocó!
Rick, kakayı çek!
Fez cocó nas calças à minha frente.
Benim önümde altına yaptın.
E o meu cocó parece carvão.
ve kakam mangal kömürü gibi çıkıyor.
Um vídeo de um cão a fazer cocó em cima de um bebé.
Bir bebeğin üzerine kakasını yapan bir köpeğin videosu.
É um cão a fazer cocó em cima de um bebé.
Bir bebeğin üzerine kakasını yapan bir köpek.
É um bebé a fazer cocó em cima de um bebé.
Bir bebeğin üzerine kakasını yapan bir köpeğin videosu!
Quando era pequeno e tive que o ensinar, se ele fizesse cocó no tapete da sala, esfregava-lhe o focinho lá.
Eğer oturma odamızın halısına işerse, Burnunu sıkıyorum.
Só comem e fazem cocó e choram. E depois choram quando fazem cocó e fazem cocó quando choram.
Sadece yemek yerler, kaka yaparlar ve ağlarlar sonra kaka yapınca ağlarlar ve ağlayınca kaka yaparlar.
Chora mais e o cocó é ainda maior.
Daha çok ağlar ve daha çok kaka yapar.
Esperem, eles fazem cocó?
Bebekler kaka mı yapar?
Toda a gente faz cocó, Bela.
Herkes yapar, Uyuyan Güzel.
É o cocó deles.
sen onların tam altındasın...
O Papá pisou o cocó do cão.
Babacık köpek pisliğine bastı.
Isso é puro cocó de cavalo!
Katışıksız yabanturpu.
Anda lá, o "Limpa o cocó sujo"?
Hadi, pislik temizleyicisi misin?
É tudo sobre o cocó, eles estão a tentar fazer-me a descarga
Hepsi doo-doo, ile ilgili onlar beni uçurmaya çalışıyorlar #
Ele só come, dorme e faz cocó.
Sadece yer, uyur ve tuvalete gider.
É maluco. Põe cocó nas paredes.
İIginç değil, Earl.
E podemos fazer cocó nas pedras.
Kamp ateşi yakacağız.
Sobretudo o Tank. Definitivamente não é um vencedor. É um caixote do lixo cheio de cocó.
büyük dalgalar gelirken bana yardım eden... özellikle tank, o kesinlikle bir kazanan değil.