Translate.vc / Portuguese → Turkish / Doa
Doa translate Turkish
383 parallel translation
Vou tentar fazer com que não te doa.
Bu işi acısız halletmeye çalışacağım.
Nem quero que seu dente doa.
Dişinizin ağrımasını da istemiyorum. Bana bakın.
Calculo que a minha gota lhe doa mais a ele que a mim.
Bahse girerim hastalığım benden çok onun canını acıtıyordur.
Nesses dias dificilmente me sinto vivo a menos que meu estômago doa.
Midem ağrımadıkça canlı olup olmadığımı zor hissediyorum bu günlerde.
Doa o que doer, não se queixa.
Ne kadar acısada.
Se você não se doa, eles pegam... mesmo que tenham que roubar algo que é seu.
Sen kendin vermezsen onlar alır. Bu senin olan bir şeyi çalmak anlamına gelse de.
Você doa o seu corpo Mas fica com a sua alma
Vücudunu verirsin ama ruhunu korursun
Mas um membro doa um carneiro e um frango.
Üyelerden biri caza olarak bir koç ve bir tavuk veriyor.
- Não posso evitar que me doa, Rico.
Baş ağrısına karşı bir şey yapamam, Rico.
Não foi um doa tão divertido como pensavas.
Düşündüğün gibi güzel bir gün değildi.
Não admira que doa, ainda tens o espino.
Acımasına şaşmamalı kıymık hala içinde.
O truque, William Potter, é não nos importarmos que doa.
Hilesi, acıyı önemsememek, William Potter.
O que faz com que seja pior. o que faz com que doa mais... é saber o que te vai acontecer, percebes?
Daha fena, daha çok acıtan şey ise başına ne geleceğini bilmen, tamam mı?
Sinatra doa alas para o hospital. Cada um faz o que pode.
Sinatra hastanelere sahip çıkıyor hepimiz bir şeyler yapıyoruz.
A polícia doa carros para o projeto.
Polis, projeye araba bağışlıyor.
Faz o que um sacana como o Cross diz, doa a quem doer?
Kimin zarar gördüğüne aldırmadan Cross gibi bir serserinin lafını mı dinliyorsun?
Ralph, diz-nos, não importa o quanto doa.
Ralph, ne olur bize acı gerçeği söyle. Biz ne yaptık?
Ele doa muito dinheiro para a caridade.
Kayda değer işlere fazlaca bağış yapıyor.
Ela acha que o pai é um empresário rico que doa metade dos rendimentos à igreja. Sabia que não batia certo.
Demek istiyorum ki... onun gelirinin yarısını kiliseye bağışlayan varlıklı bir yatırımcı olduğunu düşünüyor.
O Joey Tai vai ao presidente do Município de Manhattan, a quem ele doa 100.000 dólares ao ano, certo?
Joey Tai, Manhattan Borough bürosuna gidiyor. Çünkü orada yılda tam 100,000 dolarlık bir yardım yapıyor.
Tenho um novo SOP para o DOA do FAA.
DOA'lar için, FAA'dan yeni bir SOP çıktı.
Que estão a amar o próximo, até que doa.
Acıtana kadar komşunu sevmekten bahsediyorum!
Vamos fazer com que não doa, certo?
Hadi bunu acısız yapalım, tamam mı?
Talvez doa um bocadinho.
Biraz acıyabilir.
Doa você mesmo!
Acı çektir kendine!
Não é preciso que doa!
Canın yanmayacak!
Só porque doa uns milhões, acha que é o dono do zôo.
Bir kaç milyon bağışlayınca burayı kendinizin sanıyorsunuz.
É o Julius Beaufort que doa os prémios do clube, não é?
Kulübün verdiği ödülleri bağışlayan Julius Beaufort değil mi?
E sabe, por mais que isto lhe doa não importa o que Tracy estava fazendo nas suas costas a conseqüência foi muito pior do que ela merecia.
Biliyor musun? Bu sana acı verse de Tracy'nin arkandan ne iş çevirdiği önemli değil.Çünkü hak ettiğinden daha fazlasını aldı. - Ya ben?
O seu marido foi encontrado DOA.
Kocanız D.O.A. bulundu. ( Ölü bulunmak )
Milionário doa espaço para golfinhos.
Bir dakika.
Doa a quem doer.
Çok zor bile olsa.
O derrotado será ofendido e vaiado até que a garganta me doa!
Kaybedeni, boğazım ağrıyana kadar yuhlayacağız!
Daqui até lá não me doa a mim a cabeça.
Bunu dert etmek için daha çok erken.
Mesmo que doa, você tem que seguir a vida.
Ne kadar üzücü de olsa hayatına devam etmek zorundasın.
- Espero que te doa!
- yaralısın sanırım.
Eu queria doá-lo ao Museu Nacional... mas o Ministro das Belas Artes opôs-se.
Bunu Ulusal Müzeye vermek istedim. Ama Güzel Sanatlar Bakanı itiraz etti.
Imagino o Ferguson a doá-lo a um fundo para escoceses pobres.
Ferguson onu fakir İskoçlara bağışlayacaktır.
Decidiu doá-los todos. A escolas, museus...
Hepsini müzelere, okullara bağışlamaya karar verdi.
Sr, se algum dos meus circuitos ajudar, doá-los-ei de bom grado.
Efendim, eğer devrelerim veya dişlilerim yardım edecekse, seve seve veririm.
Segunda-feira, logo pela manhã, vou doá-la para as pesquisas craniais para os pobres.
Pazartesi günü Yoksullar için Kafatası Araştırmalarına bağışlayacağım!
Oxalá doa!
İnşallah canın yanıyordur!
Mas eu quero doá-la irmã.
Ama vermek istiyorum Rahibe.
Vai doá-las à livraria.
Onları dükkâna bağışlayacakmış.
Não prefere doá-lo para a Ciência?
- Bedenini bilime adamaya ne dersin?
Pensei que talvez pudesses doá-las ou cena assim.
Onları belki giyim eşyası satanlara falan... bağışlarsın diye düşünmüştüm.
- Porque vai doá-lo?
- Neden bağışlayasın ki?
- Pois vou doá-lo à igreja.
- Neyse, onu kiliseye bağışlayacağım.
Queres entrar e doá-lo?
İçeri girip bunları benim yerime sen verir misin?
- A quem vais doá-los?
- Kime bağışlıyorsun?
Parece-me uma ignomínia doá-lo à caridade quando podíamos... dá-lo a alguém mais merecedor.
O parayı kiliseye vermek yazık daha çok hak eden birine vermek varken.