Translate.vc / Portuguese → Turkish / Dover
Dover translate Turkish
524 parallel translation
Vimos as esfinges e os penhascos de Dover.
Dover Uçurumlarını gördük Ama rahatlıkla diyebiliriz ki
Dover!
Buraya. - Dover!
Dover.
Dover! - İki tane, iki.
Leva a criança para a Abadia de Dover.
Çocuğun, Dover'daki manastıra götürülmesine eşlik edeceksin.
Se me lembro corretamente, o trem para o cais de Dover... parte da Estação da ponte de Londres às 20 : 45 desta noite.
Eğer yanlış hatırlamıyorsam, Dover'a giden tren Londra köprüsü istasyonundan bu gece 8 : 45'te ayrılıyordu.
Talvez um linguado.
Dover pençesi, belki.
De Londres para Dover, e depois, atravessar o Canal para Calais.
Londra'dan Dover'a, sonra kanalı geçerek Calais'e.
Era empregada de mesa num hotel em New Dover.
New Dover'daki bir otelde garsonmuş.
O seu nome é Dover.
Atın adı Dover.
Vá lá, Dover.
Hadi Dover.
Vá lá, Dover!
Hadi Dover!
Não consigo equipamento... Desculpe... Rochedos Brancos de Dover?
istediğim ekipmanı alamıyor... Afedersiniz... white cliffs of Dover?
Vemo-nos amanhã em Dover.
Yarın Dover'de görüşürüz.
De Londres a Dover.
Londra'dan Dover'e
Porque vamos para Dover de carro e não de aeroplano?
Neden Dover'e karayolu ile gitmek zorundayız? Neden uçamıyoruz?
Assinalem nos mapas, cavalheiros, e sigam a via férrea para Dover.
Haritalarınızda işaretleyiniz baylar... ve Denver giden demiryolunu izleyiniz.
Vai para Dover e executa o resto das minhas instruções.
- Güzel. Peki, şimdi Dover'e dön ve patronunun talimatlarını uygula.
- Dover?
- Dover mı?
- Dover.
- Dover.
Dover, Hawkinge.
Dover, Hawkinge.
Quem é que está a proteger Dover?
Dover'i kim koruyor?
Ventnar, e agora também Dover está fora da acção.
Ventnar, ve şimdi de Dover görev dışı.
de Manchesters, passando por Oxfords... tomando as estradas MI.5 seguindo por Londres até Purleys... depois pelas A25s desde Purleys até Dovers.
Manchesterlar'dan, Oxfordlar'a oradan M1.5 yoluyla Londra'lardan Purleyler'e sonra A25'ler üzerinden Purleyler'den Dover'lara.
Com a reunião das forças da invasão, os alvos da Luftwaffe foram barcos de mercadorias e portos, principalmente nos mares estreitos do Canal. Dover ficou conhecida como a Esquina do Inferno.
Alman Hava Kuvvetleri'nin ilk hedefleri özellikle İngiliz Kanalı'nın dar kesimlerinde bulunan nakliye konvoyları ve limanlardı.
Havia sempre algo para as Actualidades ou para o jornalista, como por exemplo, Charles Gardner da BBC.
Dover, cehennem ateşinden oluşan bir köşe olarak anılır olmuştu. Gazeteciler ve radyo haberleri için her zaman bir olay mevcuttu. Örneğin BBC'den Charles Gardner için...
Não voltaram a navegar em comboio e portos como Dover foram bastante atingidos.
Konvoy sistemi bozulmuş ve Dover gibi limanlar vurulmuştu.
Graças ao bom tempo no estreito de Dover, os veranistas divertiram-se, exceto os corajosos que resolveram viajar.
Dover Boğazı'ndaki harika hava sayesinde, seyahat edemeyecek kadar isilik olanlar hariç, tatil yapan herkes mükemmel vakit geçirdi.
Ainda mais incrível era Mulberry, dois portos artificiais, cada um com o tamanho do Porto de Dover.
Mulberry ise daha dikkat çekici olan icattı. Yani, Dover limanıyla aynı büyüklükte iki yapay liman.
Estamos a chegar a Dover.
- Dover'a yaklaştık efendim.
Ela anda em Dover.
Dover'a gidiyor.
O meu exército espera por mim em Dover.
Ordum Dover'da beni bekliyor.
Vai a Dover de manhã.
Sabah Dover'da ol.
Bate muitas vezes na sua mulher?
Karınızı sık sık döver misiniz?
Digo sempre : "Pulso fraco, criança mimada."
Her zaman söylerim "kızını dövmeyen dizini döver."
A minha mãe matava-me se eu entrasse nessa casa.
Watling'e gidersem, annem beni mısır sapıyla fena döver.
Luto com eles, um de cada vez, e empilho-os debaixo da árvore.
Hepsini döver, o ağacın altına yığarım.
Ou o Kittredge bate-me?
Yoksa Kittredge döver mi?
Se não estiveres ocupada amanhã, espancas-me de novo?
Yarın akşam bir işin yoksa, beni tekrar döver misin?
Todos os outros homens que conheci bater-me-iam e punham na rua.
Tanıdığım diğer adamları beni döver ve kapı dışarı ederdi.
Claro.
Sünger gibi içer ve karısını döver, fakat bunun dışında hoş biridir.
Porque uma escrava fugiu, Simon espanca todos os escravos.
Bir esir kaçtı diye, Simon her bir esiri döver.
Se o Sr. Tavernier te vê, fica louco!
Bay Tavernier görse, döver seni.
Mas se fores travessa e preguiçosa... dormirás na cozinha no meio das baratas... e serás surrada pela Sra. Pearce com um pau de vassoura.
Ama eğer yaramazlık ve tembellik edersen... mutfakta karafatmalar arasında uyursun... ve Bayan Pearce seni süpürgeyle döver.
Depois bate com a cauda na água, perto da fêmea que espera com luxúria paciente na superfície do oceano.
Arkasından suyun üstünde sabırla bekleyen dişinin yanında kuyruğuyla suyu döver.
O pior que ele pode fazer é voltar a bater-me.
En kötüsü beni yine döver.
Pois, o pior que ele pode fazer é bater-te.
Tabii, en kötüsü seni döver.
Crianças mimadas é o que dá, hã?
Kızını dövmeyen dizini döver ha?
Baterá em você toda noite
- Seni her akşam döver...
- Ela conta ao Dick e ele dá-lhe uma coça.
- Dick'e söyler, o da seni döver.
No entanto sem a flecha... o arco é uma promessa vazio de vôo.
Ve ok olmadan da yay yalnızca havayı döver.
Pergunta-lhe pela mulher... a lavadeira que lhe bate.
Onun canını sıkmak istiyorsan, karısını sor. Karısı çamaşırcıdır, adamı her gün döver.