Translate.vc / Portuguese → Turkish / Entro
Entro translate Turkish
2,313 parallel translation
Até que um dia, eu entro, e apenas permaneci.
Sonra bir gün, içeri girdim ve öylece durdum.
Entro já. Eu...
Gireceğim ama- -
Abra o portão e eu entro.
Bahçe kapısını açın da içeri gireyim.
"Olá. Abra o portão e eu entro."
Bahçe kapısını açın ki içeri gireyim. "
Então estou-me a despir, a pensar que ele tinha deixado a banheira livre para mim, e entro eu e vejo o seu enorme rabo a dirigir-se para a banheira.
Yani yıkanmak için üstümü çıkarıp hazırlanmışken, o da benimle birlikte yıkanmaya hazırlanıyor. Sadece içeri gir ve küvete adım adım yaklaşırken onun koca yaşlı kıçını gör
Ou seja, atravesso o útero e entro no cérebro do bebé ; abro um buraco entre os ventrículos que extrairá o fluido e aliviará a pressão.
Yani rahmin içinden bebeğin beynine girer karıncıklar arasında, sıvının bir kısmını boşaltıp basıncı hafifletecek bir delik açarım.
Não entro no avião enquanto não souber o segredo da minha mãe, e esse segredo está naquele envelope.
Annemin sırrını öğrenene kadar o uçağa binmiyorum ve sırrı da o zarfın içinde.
Onde eu entro?
Olaya dahil mi oluyorum?
Como entro lá?
İçeri nasıl gireceğim?
Eu entro e saio quando quiser.
İstediğim gibi gelip giderim ben.
Tal como John Muir, eu entro no deserto Com nada mais do que o meu jornal e um sentimento infantil de admiração.
John Muir gibi, kırlara giderken yanımda günlüğümden ve çocuk benzeri merakımdan başka hiçbir şey getirmem.
Entro na sala do centro do campo intrínseco.
Araştırma yaptığımız odaya giriyorum.
Eu nunca entro com uma arma.
Öyle olduğunu duydum.
- E onde é que eu entro?
- Ben bu işin neresindeyim?
- Entro.
- Varım.
Eu entro naquele avião se qualquer um de vocês me derrubar.
Eğer herhangi biriniz beni alt edebilirse ilk uçakla geri döneceğim.
Eu entro já. Tenho de ligar à minha mãe.
Şimdi geliyorum, annemi aramalıyım.
Mesmo. E sempre que entro e saio, rezo para estar no tempo certo.
Gerçekten istiyorum, ve ne zaman girip çıksam, doğru zamanda olmak için dua ediyorum.
Não entro nisso.
Ben yokum.
Bem, eu quando entro num avião, e enquanto me encaminho para os lugares baratos, controlo todas as portas, cálculo as distâncias entre as saídas e o meu lugar.
Pekâlâ, uçağa ben bindiğimde, arkadaki ucuz koltuklara doğru yürürken geçtiğim tüm kapıları ölçerim. O çıkışlarla oturduğum koltuk arasındaki mesafeyi adımlarımla ölçerim.
És tu que vejo quando entro no sonho.
Rüyaya girdiğimde ne görüyorum, biliyor musun?
Não pode pagar o seu fígado, bom, é aí que eu entro.
Karaciğerinizin parasını ödeyemezseniz işte o noktada ben devreye giriyorum.
Um favor? Claro que entro primeiro.
Herhalde ilk ben gireceğim.
Se não há teclado, como entro no sistema?
Klavye olmadan sisteme nasıl gireceğim?
Venha. Entro na casa de um minuto, vamos lá.
Bir dakikalığına eve geçin bakalım.
Entro escondido.
Aralarından sızayım.
Podes ir até ali enquanto eu entro, amigo?
Ben aşşağı inene kadar şu tarafa git kanka.
Entro na minha casa.
Evimin içine doğru yürüdüm.
Entro, sento-me, assino uns documentos, eles dão-me o meu dinheiro.
İçeri giriyorum, oturuyorum, birkaç belge imzalıyorum, paramı veriyorlar.
Se tentarem, entro aqui com uma metralhadora AK47.
Bu s.. tirici yere ilk önce bir AK-47 alacağım.
Entro e sento-me.
Otobüse binip oturacağım.
Jane, vês quando entro no autocarro e contas até 30 e depois sais e juntas-te a nós, como se estivesse tudo bem. Certo?
Jane, benim otobüse bindiğimi göreceksin ve sayacaksın 30'a kadar ve sonra da dışarı çıkıp bize katılacaksın sanki hiçbir şey olmamış gibi.
Não te preocupes. Não entro em transes parvos.
Merak etme, saçma bir transa geçmeyeceğim.
Eu entro com o meu nariz!
Burnumu feda ediyorum.
Eu entro e...
Ben şimdi geleceğim ve...
Eu já nem entro em casa.
Eve gitmiyorum.
Há semanas que praticávamos. Mesmo assim, de cada vez que entro em palco, acho que vou vomitar.
Haftalardır çalışıyoruz ve hala, her seferinde, kendimi kusacak gibi hissediyorum.
- Não entro.
- Kurmuyorum.
Sem estes cremes e vitaminas, entro logo na menopausa.
O krem ve vitaminler olmazsa menopoza dalacağım.
De vez em quando entro e agito as águas para iniciar um bom debate.
Arada sırada girip daha iyi yorum için ortalığı karıştırıyorum.
E onde é que eu entro?
Peki, bunda benim rolüm ne?
Eu uso vozes diferentes toda a vez que eu entro lá. XD
Her seferinde farklı ses tonuyla konuştum.
Não tive tanto receio como quando entro naquele escritório.
Ama o zaman bile bu kadar korkmadığımı sana söyleyeyim.
Eu entro a matar e depois tu suavizas.
Ben kötü davranacağım, sen sonra devreye gireceksin.
- Eu entro a matar e tu suavizas.
Önce ben, sonra sen.
Não entro.
Ben yokum.
Um dia, quando entro em casa, ela diz que quer confessar tudo.
Bu yıl eve gittiğimde, bana her şeyi itiraf etmek istedi.
- Não entro nela contigo.
- Seninle hiçbir yere gitmiyorum.
Escuta, Gwen, eu entro nesses teus jogos de vampiros... é para isso que me pagas, mas acho isto uma treta.
Gwen, senin vampir masallarını kabul ediyorum çünkü onun için bana para veriyorsun ama ben palavra diyorum.
Eu entro já, okay?
Hallo Vera.
Não entro ali sozinha.
Tek başıma girmem oraya.