Translate.vc / Portuguese → Turkish / Entâo
Entâo translate Turkish
44 parallel translation
Entâo, veio visitar o marajá...
Demek buraya Mihrace ile buluşmaya geldiniz!
Entâo...
Yapmasana.
Entâo, forca...
Başlayın o zaman.
- Entâo, boa noite.
- İyi geceler.
Entâo, boa gente, vão para o território dos gorilas.
Demek siz iyi insanlar goril ülkesine gideceksiniz.
Entâo, vais ficar aí especado, a esvair-te em sangue?
Orada öylece durup, kanamadan ölecek misin?
Entâo, pára de gritar comigo.
O zaman bana bağırmayı bırak.
Entâo, e se assim que eu terminar voltarmos e passarmos pelo Padre Josef?
Şuna ne dersin. Orada işimi bitirir bitirmez Peder Josef'in oraya çıkabiliriz.
Nâo lhe bastou com isso, entâo como teve que bater neles para que nâo fizessem isso, partiram-me duas vértebras.
Ama bu yetmedi, onlarla dövüştüm ve iki kaburgamı kırdılar. Hatırlıyor musun?
Entâo foi batizada no rio?
- Bir nehirde mi vaftiz edildin?
Ah, entâo me levou para a parte mais profunda do rio e me meteu dentro d'água.
Beni nehrin en derin yerine götürdü ve suya soktu.
Entâo foi quando meu pai deu-me de presente a mobiliária.
o da bana inanmıştı. Bana bir tek o inanmıştı.
- Entâo tem que se casar logo!
Boşanma evrakları...
Entâo, tudo o que tinha de fazer era informar e abortar a missão.
Bu yüzden bu durumu rapor edip görevi iptal etmek zorunda kaldım.
Entâo, contei ao Dr. KeIIoway e ele disse o mesmo.
Sonra durumu Dr. Kelloway'a anlattım o da aynı şeyi söyledi.
Està bem, entâo amanhã contamos tudo, na televisâo nacional, e o que è que fizémos?
Tamam diyelim ki anlaştık ve yarın canlı yayında bütün foyalarını ortaya çıkardık ya sonra ne olacak?
Entâo, o que conseguimos por Iixar os outros?
Peki, o zaman diğer insanları kandırarak elimize ne geçmiş olacak?
Entâo, embora esteja longe está a pensar em mim e eu estou com ele.
O yüzden ne kadar uzakta olsa da o beni düşünüyor ve ben onun yanındayım.
Entâo o tipo pergunta ao irmão, 'Como está a mâe? '
Sonra adam kardeşine sormuş'Annem nasıl?
Entâo, este teu amigo, que trabalha na NASA, dà-te uma pista e depois desaparece.
Şu senin arkadaşın NASA'da çalışıyor, sana gizli bilgi veriyor, sonra kayboluyor.
Entâo, oiá CauIfieId!
Evet merhabalar, Caulfield!
- Sim. Entâo, Ieia-a.
Güzel, oku o zaman.
È um pervertido, entâo eu retirei o'A'.
İnatçının teki, ben de onun A'sını da aldım.
Entâo tenho de sentar-me atrás e tem de baixar a cabeca, espertinho!
O zaman ben arkaya oturacağım ve sen de o koca kafanı aşağıya indireceksin ukala herif!
E entâo?
Demek öyle?
Entâo subiu a rua a acelerar. O meu primo e eu atrás dêle. Eu dizia ao meu primo para desistir.
Neyse caddelerden hızla geçiyordu.
Entâo, pague.
O halde bedelini öde.
Entâo?
Evet?
- Entâo?
- O zaman?
Entâo, o ogre, que era um prepotente e reacionário... perguntou a Buchettino : "Como conseguiu subir aí?"
Ukâla, isyankâr dev Buchettino'ya sordu :
Entâo, nâo é possível?
Mümkün değil mi yani?
Entâo, nâo sofra.
Hiç zahmet etme.
Entâo, vou largá-Io eu e nâo sofro, só tenho remorso. "
"En iyisi onu ben terk edeyim, böylece çok acı çekmem."
Entâo, corrigimos os livros?
Ödev mi kontrol ediyoruz?
- Entâo, bom dia.
- İyi günler.
- Entâo?
- Ne oldu?
Entâo, vamos à feira também.
Biz de pazara girelim.
Entâo, é professor na classe e na cama também.
Demek sınıfta olduğu kadar yatakta da ustasın.
- Vá, entâo.
- Git o zaman.
- Entâo, se molhe.
- Islan o zaman.
Entâo, qual é o seu... O seu género?
Peki, sizin... tipiniz nasıldır?
Entâo, o que é?
- Sorun o değil.
E entâo o que é que sou? Nada, você nâo é nada.
- Bence her ikisi de değilsin.