Translate.vc / Portuguese → Turkish / Excite
Excite translate Turkish
69 parallel translation
O que é que queres atirar à minha cara, que te excite tanto?
Ne bulurum diye bu kadar heyecanlandınız?
Porque os idosos não têm mais nada que os excite.
Çünkü yaşlı insanlara heyecan verebilecek başka bir şey yok.
Tudo bem, Sir, não se excite.
- Pekala efendim heyecanlanmayın.
Isso é que te dá tanto excite?
Önce biraz üzerinde çalışmak mı istedin?
Não se excite.
Telaşlanacak bir şey yok!
- Não se excite.
- Bu kadar sinirlenmene...
Está tudo bem. Não se excite.
Şey, sorun yok, artık heyecanlanma.
Mas não te excite!
Heyecanlanma!
Por favor, nao se excite.
Rica ederim fazla ileri gitme.
Oiça, não se excite, pode ficar connosco como reféns.
Bayım, heyecanlanmayın. Bizi rehin olarak alabilirsiniz.
"Há quem se excite com coca..."
"Bazıları kokainden zevk alır..."
- Por favor, não se excite.
- Lütfen heyecanlanmayın.
Calma, não se excite, senhoria.
Hey, kendini kaybetme.
É a maneira perfeita... A quem não agradaria que alguém... que o excite e elogie...
* En iyi yol, can sıkan ve yağ çeken birinin * istenmediği yoldur.
Eu quero uma mulher que excite o meu intelecto e o meu sexo.
Sadece belden aşağımı değil, aklımı da uyandıracak bir kadın istiyorum.
Talvez isso o excite, Seinfeld.
Ya da belki bu seni heyecanlandırıyor, Seinfeld.
Não esperes que a Ly se excite com o teu peru.
Yani Ly'den lanet olası hindinizin üstünde amuda kalkmasını bekleme.
Qualquer coisa que nos excite.
Beraber seyrederiz.
Posso ser baixinho, mas isso não quer dizer que me excite de modo vicarial.
Boyumun ortalamanın altında olması, arzularımı da dizginlemem gerektiğini göstermez.
Talvez eu já não a excite. Repara, eu...
Belki de onu eskisi kadar heyecanlandırmıyorumdur.
Podemos saltar a parte da dança, por favor? A não ser que isto te excite...
Tavuk dansını hızlı geçebilir miyiz lütfen?
Não se excite.
Hemen heyecanlanma.
Algo que vos entusiasme, que vos excite... no qual encontrem valor.
Sizi heyecanlandıran, gaza getiren birşey. Değer verdiğiniz bir şey.
Não se excite.
Heyecanlanma.
Não se excite.
- O kadar abartma.
Talvez isso te excite.
Belki de bu seni tahrik ediyor.
Possivelmente me excite.
Belki bu beni tahrik eder.
Que não queira tocar-me ou não a excite. Por isso não entrei no outro dia.
Bana dokunmak istemeyecek, beni çirkin bulacak, çekici bulmayacak diye korkuyorum.
Se não se fizer isso e comermos tudo, podemos parecer animais, mas há quem se excite com um grande apetite.
İstemezse, sen ikisini birden istersin. Gerçi bir domuz gibi görünürsün. Ama bazıları, iştahlı kadınları sever.
Em especial se tiver algo que o excite.
Hele de biraz uyarıcı alınca.
Nã se excite tanto.
Telaşlanma.
Alguém que te excite.
Ve tabii seni baştan çıkarabilen biri.
Não se excite.
Havaya girme.
Tenho lá culpa que ela se excite quando trocamos carícias sabendo que vamos ser apanhados!
Hepsi onun suçu. Yakalanacağımızı bildiğimiz yerlerde cinsel mahrumiyetini kaybettiği zaman - ne yapabilirim ki?
Espera... estás a dizer... que isto acontece sempre que ele se excite com uma rapariga?
Bir saniye... Yani bir kızla her yakınlaştığında böyle mi olacak?
A não ser que a maldade te excite.
Kötü olmam senin azdırıyorsa ayrı tabii.
Podes brincar, mas não o excite muito.
Onunla oynayabilirsin ama yara bere içinde kalmasın.
A menos que isso te excite. Excita?
Tabii bu seni azdırmıyorsa.
Talvez ela se excite. Vês?
Belki seninle yatar.
Às vezes penetração vaginal não será o suficiente... para que ela se excite completamente.
Bazen direk olarak vajinaya girmek onun tam olarak uyarılmasına yeterli olmayabilir.
É natural que um rapaz se excite ao ver um corpo nu, mesmo sendo um cadáver.
Genç bir erkeğin kadavra bile olsa çıplak bir beden görünce heyecanlanması tamamen doğal.
- Algo que o excite.
- Bazı cinsel isteklerin. - Oh!
Talvez se excite fazendo iso.
- Belki de bu, onu heyecanlandırıyordur.
- Não o excite demasiado...
Onu çok heyecanlandırma...
Não se excite, temos lá culpa se nos deram os lugares.
- Tamam, hemen sinirlenmesenize. Yerlerini bize verdilerse biz ne yapalım ki?
Talvez um cara-a-cara o excite, e o faça deitar algo cá para fora.
Belki bir yüz yüze görüşme onu telaşlandırır bir şeylerden vazgeçmesine yol açar.
Se me lembro bem, no que toca ao sexo oposto, há pouca coisa que não te excite.
Eğer doğru hatırlıyorsam iş karşı cinse geldiğinde seni heyecanlandırmayan bir şey yoktur.
Escute, não se excite.
Dinle, hemen alevlenme.
- Talvez isto te excite.
- Belki bu seni heyecanlandırır.
Não é que me excite com cadáveres, nem nada.
Sonra faydalanacağıma eminim. İyi bir grup.
Olhe Michael, antes que se excite muito tenho que dizer-lhe que revi tudo.
İşte bu.