Translate.vc / Portuguese → Turkish / Fazer
Fazer translate Turkish
525,017 parallel translation
- Eu não vou fazer isso. Mas preciso que te vás embora já antes que as pessoas cheguem e alguma coisa aconteça, Alison.
Senden istediğim şey buradan ayrılıp insanların neler yaşandığını hakkında sorular sormadan buradan gitmen.
Tu imaginas o que podemos fazer com esta informação?
Bu bilgiyle neler yapabiliriz biliyor musun? - Evet.
Desculpa, mas estamos prestes a poder fazer tudo o que quisermos.
istediğimiz her şeyi yapabilmenin tamamen kenarındayız.
- Não vou fazer isto agora contigo.
- Ferdinand'dı.
Acho que ela e a Delphine estão a fazer um acordo com a Rachel.
Bence onlar Rachel ile bir anlaşma yapıyor. - Siktir!
Estás a fazer o mais correto, Rachel.
Doğru şeyi yapıyorsun Rachel.
Eu podia fazer figura de idiota para sempre, sua cabra sem coração!
Orada sonsuza dek kalabilirdim, seni küçük kalpsiz kaltak!
O Ezra quer fazer uma exposição em Nova Iorque.
Ezra onları New York'ta sergilemek istiyor.
Não, só quero enchê-la de buracos com esta.45. Maiores do que os buracos que pode fazer em mim com essa 9 mm.
Sana bununla delikler açmak istiyorum. 45... o 9 mil. ile bana açacağın... deliklerden daha büyük.
Se viermos a saber que estamos a fazer o trabalho dele, talvez não devêssemos desperdiçar assim tanto tempo.
belki de bu kadar zaman ayırmamalıyız.
Dê-nos um minuto. Está bem? Temos de fazer umas chamadas.
Bir kaç arama yapmamız gerekiyor.
Ele vai fazer uma ponte de safena de manhã.
Sabah bypass'a girecek.
Porque sabe bem fazer o bem.
Çünkü iyi şeyler yapmak iyi hissettirir.
E pode fazer-me a cortesia de a deslizar até aqui?
Bana onu yerden gönderme nezaketinde bulunur musun?
Fiz o pior que um ser humano pode fazer.
Bir insanın yapabileceği en kötü şeyi yaptım.
Beber água salgada pode fazer alucinar.
Deniz suyu halüsinasyon gördürür.
Trouxe água e comida e podemos fazer jogos divertidos.
Su ve yemek aldım, bu oyunları oynarız.
OK, nada de tabaco e não posso fazer topless desde que seja violento.
Oldu, tütün içilmeyecek, işler zıvanadan çıkınca üstsüz gezebilirim. Anladım.
O que vamos fazer no escuro?
Karanlıkta ne yapacağız?
Lillian, não há problema. Não precisamos de fazer nada.
Lillian, önemli değil, bir şey yapmak zorunda değiliz.
Cantar em grupo e fazer aquela dança em que tenho de contar alto.
Grup bölümlerini okuyacağım. Adımlarımı saydığım o dansı edeceğim.
Estou a guardá-las para fazer sopa.
Onlarla çorba yapacağım.
- O que estás a fazer?
- Ne yapıyorsun?
É duro, mas sabes o que fazer
Zor ama ne yapacağını biliyorsun
Podemos fazer uma massagem, assim ganho crédito mas não preciso de ficar na mesma divisão que ela.
Masaja gidebiliriz, böylece bütün övgüyü alırım ama onunla aynı odada olmak zorunda kalmam.
- O que vais fazer?
Bekle biraz. Ne yapıyoruz.
Então, o que queres fazer?
Peki, ne yapmak istersin?
Aquele espremedor de sumos pode fazer qualquer coisa.
Bu robot gerçekten her şeyi yapabiliyor.
Beijaste outro homem, então deixa-o fazer o mesmo.
Başka birini öptün şimdi de onu başka bir oyun sahasında oynamasına izin vermelisin.
- Devíamos ir fazer sexo?
Bu... gidip seks mi yapsak?
Então o que devo fazer?
Tamam. Ne yapmalıydım?
Não sei o que fazer.
- Başka ne yapmalıyım bilmiyorum.
Happy, há alguma coisa que possas fazer para ajudar-me?
Happy, bana yardım etmek için elinden bir şey gelmiyor mu?
Junto com o projecto da casa, podemos fazer um modelo 3D da sala e dos detritos em cima dela.
Evin planlarıyla birlikte, odanın ve tavandaki molozun 3B modelini yapabileceğiz.
Sim, ainda está a fazer cálculos.
- Evet, hala hesaplıyor.
Já estavas a fazer isso.
- Biz buraya gelene kadar yapıyordun.
Para fazer o quê?
Ne yaparsın orada?
Continuei a fazer planos.
Sürekli planlar yaptım.
Tenho tentado entender porque é que demoraste a fazer a lista de convidados do casamento.
- Biliyor musun, bir süredir düğün için misafir listesini hazırlamanın neden bu kadar sürdüğünü çözmeye çalışıyordum.
Olha, eu... Gostava de poder fazer mais.
Bak, ben...
Ela está a fazer a coisa certa.
Doğru olanı yapıyor.
A Paige e eu estamos a ter sucesso a tratar um do outro, mas fiquei preocupado que pudesse fazer qualquer coisa que estragasse tudo, então pesquisei para evitar isso.
Birbirini önemseyen arkadaşlar olmaya karar verdiğimizden beri Paige'le aramız daha iyi olmaya başladı fakat er ya da geç bunu berbat edecek bir şeyler yapacağımdan endişelendim bu yüzden bundan kaçınmak için araştırma yaptım.
Eu sei o que estás a fazer.
ne yaptığının farkındayım.
O que é que estavam a fazer no telefone?
Arkada telefonda ne konuşuyordunuz siz?
Não precisavas de fazer isso.
Bunu yapmak zorunda değildin.
Se não fosse ele, não estaríamos para nos casar, então engole o choro e vamos fazer isso.
Eğer o olmasaydı, şu anda evleniyor bile olamayabilirdik o yüzden kabullen ve yapalım şu işi.
Olha só, eles estão a fazer qualquer coisa distractiva.
Şuraya bak! Dikkat dağıtıcı bir şeyler yapıyorlar. Durun ne olduğuna bakalım.
- O Ralph quer mudar o visual dele, ir ao salão e fazer um corte de cabelo.
Ralph görünüşünü değiştirmek, kuaföre gidip gerçek bir saç tıraşı olmak istiyor.
O que queres fazer com a nossa liberdade?
Özgürlüğünle ne yapmayı planlıyorsun?
Queres disparar primeiro ou fazer perguntas?
İlk önce ateş etmeyi mi yoksa soru sormayı mı istiyorsun?
Estamos a fazer isto tudo por um miúda que daria qualquer coisa para ir à praia.
# O benim hayalim # Biliyorsun, tüm bunları plaja gidebilmek için her şeyini verebilecek bir kız için yapıyoruz.