Translate.vc / Portuguese → Turkish / Fresco
Fresco translate Turkish
3,468 parallel translation
Relaxa, filho, o ar fresco faz bem aos rapazes!
Aydınlan biraz, oğlum. Temiz hava, ufaklığa iyi geldi.
CASADOS DE FRESCO!
YENİ EVLİ
Tem que ser editado... com um toque de fresco, um toque de Renoir... uma pitada de cinema de verdade...
Bir fresk dokunuşuyla,... bir Renoir dokunuşuyla ve biraz da sinema kalitesiyle elden geçirilmesi gerek.
- Sem mencionar o colchão. - Não te esqueças do melão fresco.
- Kanepe yastıklarını söylemiyorum bile.
Visto que é a única testemunha do crime, é crucial ouvir o seu testemunho enquanto está fresco na sua mente.
Suç mahallindeki geriye kalan tek görgü tanığı sensin bu yüzden kafandaki bilgiler tazeyken bu konuda bize yardımcı olabileceğini düşünüyorum.
Não podemos ficar de fora no ar fresco um pouco mais?
Şu temiz havada biraz daha dışarıda kalamaz mıyız?
As nossas roupas vão mantê-lo fresco, e aquecido quando precisar.
Bunlar sana
Fresco?
Yeni mi olmuş?
Paul. Sim, sei que és tão fresco como um animal morto, mas falas como um camponês.
Evet sen taze nedir bilmezsin, ama inan bana saçmalamamalısın
Alguém apanhado de fresco.
Taze tutulmuş balık.
Comprado de fresco.
Sadece taze alacağım.
- O que há fresco?
- Hangisi taze?
Só preciso de um pouco de ar fresco.
Sadece biraz temiz havaya ihtiyacım var.
Eu mal notei como o vale estava fresco e úmido, pois eu pensava no que teria acontecido aos Rüttlingers.
Vadinin ne kadar serin ve nemli olduğunun farkına varamadım çünkü Rüttlingerlere ne olduğunu düşünmekle meşguldüm.
Depois do frio severo, veio uma onda de ar úmido e fresco.
Çetin geçen soğukların ardından nemli ve ılık hava kendini gösterdi.
Eu honestamente desfrutar seu sabor fresco e doce.
Dürütçe serin taze tadını seviyorum.
Ele é fresco. Lembro-me do dia em que a avó veio viver connosco.
Bu çocuk korkağın teki.
Às vezes viajamos de noite porque é mais fresco.
Bazen geceleri, hava serinken yolculuk ederiz.
Fazia-te bem apanhares ar fresco.
Dışarı çıkmak iyi gelecek sana.
Temos espaço e ar fresco.
Onca yer ve taze hava.
Uma lufada de ar fresco, mas não estás para aí virado... antes uma nuvem de fumo a pairar por todo lado...
Derin bir nefes, umurunda bile olmayan kaplamış her tarafı o parlak duman. Hadi oradan.
Peixe fresco!
Taze balık!
E com toda a certeza ela é um sopro de ar fresco.
Eminim temiz hava iyi gelmiştir
Não. Eu só precisava de apanhar ar fresco.
Evet, sadece biraz temiz hava alayım dedim.
E é fresco.
Ve taze.
Muito fresco.
Çok taze.
Pode dar-nos café fresco?
Bize taze kahve getirir mısınız?
Como preparam o bacalhau fresco?
Morinayı nasıl yapıyorsunuz?
O bacalhau fresco, como é que o preparam?
- Morina balığı! - Onu nasıl yapıyorsunuz?
Como preparam o bacalhau fresco?
- Onu nasıl pişiriyorsunuz?
Bacalhau fresco com musse de limão e jangada de legumes da primavera com um toque de molho arco-íris.
Limon mus eşliğinde deniz prensi concassé altında kuşkonmaz salı ve gökkuşağı puantiyeli sos.
Mas eu não gosto do bacalhau fresco assim!
Ben morina balığı sevmem.
- Não deixes que o ar fresco te mande baixo.
Temiz havanın seni yavaş yavaş tüketmesine izin verme.
Precisa de um copo de água ou um pouco de ar fresco?
Bir bardak suya veya biraz temiz havaya ihtiyacın var mı?
Ar fresco, sabem?
Temiz hava falan.
Um Lanterna Verde é melhor consumido, fresco.
Yeşil Fenerler yenilebilecek en iyi ete sahiptirler.
Ficaria honrado por oferecer-lhes algo fresco.
Size içecek bir şeyler ısmarlıyayım.
Isto não se parece com o núbil fresco-enfrentado Bellas que temos vindo a conhecer.
Bunlar hiç görmeye alıştığımız seksi Güzeller'e benzemiyorlar.
É o fresco que graciosamente nos ofereceu, Cardeal.
İyi niyetinizle yapılmasını buyurduğunuz fresk, Kardinal Hazretleri.
É o fresco que encomendou tão generosamente.
İnce davranıp sipariş verdiğiniz fresk.
- Peixe fresco!
Taze balık! Taze balık!
É uma boa desculpa para ir tomar um ar fresco.
Biraz hava almak için bir mazeret olabilir.
Já apanhei ar fresco que baste.
Yeterince temiz hava aldım.
- Por que não te pões ao fresco, Kol?
Neden kaybolmuyorsun Kol? Bunu neden yapayım ki?
Tenho a certeza de que ela te disse para te pores ao fresco.
Sana kaybolmanı söylediğinden eminim.
Comam. O sushi é feito de órfão fresco.
Yiyin, bu suşi bir öksüzün etinden yapıldı.
Era tudo tão fresco, cheio de vida.
Her şey ama her şey çok tazeydi. Her şeyden hayat fışkırıyordu.
Só queria, apanhar ar fresco.
Öyle bir temiz hava alayım dedim.
Têm aqui néctar fresco.
Alın bakalım taze nektarlarınızı.
" Mantém-te fresco.
" Sıcaktan kendini koru.
É como uma lufada de ar fresco.
Derin bir nefes çek ciğerlerine.