Translate.vc / Portuguese → Turkish / Fundamental
Fundamental translate Turkish
926 parallel translation
O que é fundamental perdura
Anlamını bulur herşey
Mas ainda que tenhamos tido muitas diferenças nunca diferimos no fundamental.
Ama çok fazla farklılığımız olmasına rağmen, özümüzde aynıyız.
Satisfazendo um desejo fundamental.
Temel bir ihtiyacı karşılıyoruz.
Ok, vamos ao fundamental.
Tamam, konumuza dönelim.
Estão a falar de detalhes e a esquecerem-se do fundamental.
Burada sadece ayrıntıları konuşup gerçeği göz ardı ediyorsunuz.
Agora, quando é fundamental, não consigo chegar a ele.
Ama şimdi, yakın iken bile, ona ulaşamıyorum.
Dê-me o fundamental e chegue ao ponto alto!
Özetleyip dönüm noktasına geçin!
É fundamental descontraíres-te, Torrey. Fundamental.
Rahatlamak çok önemlidir, ihtiyar.
Obrigado pelo cessar-fogo! o reconhecimento oficial deste comité e das nossas forças em Paris. um ponto fundamental.
Her şeyden önce ateşkes sayesinde kazanmış olduk ve Paris'te kuvvetlerimiz ve bu komite resmen tanınmış oldu. Ayrıca kritik bir noktada kesin bir yenilgiden kaçınmış olduk.
Fundamental!
Yapmalıyız!
A lei fundamental!
Temel kanun.
A novidade fundamental dos doces é a sua qualidade musical.
Şekerlerin temel özelliği müzikli olmaları.
e as formas e as relaçôes de produçâo do capitalismo. Isto é, entre a revoluçâo socialista e o sistema capitalista, na sua última face, a imperialista. Por exemplo, fala entre outras coisas da contradição fundamental entre o proletariado e o capitalismo.
yani bir Sosyalist Devrim ile nihai aşamasında olan sömürgeci emperyalist bir sistem arasındaki çelişkiyi göz ardı ederken az gelişmişliğin dilsel kıtasından kaçmaya çalışmak ve çağımızın en büyük çelişkisinin Kuzey Amerika emperyalizmi ile az gelişmiş ülkeler arasındaki çelişki olduğunu düşünmek yararsızdır.
quero lhe dizer que para mim, a contradição fundamental nâo se situa neste momento, por exemplo, entre os proletários europeus e os capitalistas europeus, se nâo numa zona onde a guerra encarna e materializa e mostra o que é uma contradição fundamental, por exemplo, o Vietnâ.
Asıl çelişkiler gerçek hayatta savaşa dönerse işte o vakit asıl çelişki sıfatını kazanırlar. Bence şu an asıl çelişkiyi Avrupalı proletaryalar ya da kapitalistler arasında değil daha ziyade savaşın meydana geldiği bölgelerde aramak gerekir.
O analisador de código de ADN dar-lhe-á a estrutura fundamental da coisa.
DNA kod çözücüsü yapısı hakkında bilgi verir.
É, com efeito, uma questão fundamental.
Çok güzel bir soru.
Mas há uma diferença fundamental entre o Sr. Chisum e eu.
Ama Bay Chisum'la aramda temel bir fark var.
Apenas nunca aprenderam o fundamental, como bloquear e derrubar o adversário, como esta equipa o faz.
Temel şeyleri öğrenemediniz. Bloke etmeyi ve omuzlamayı. Bu takım gibi değildi.
o cravo é fundamental. Dá no mesmo para mim, prefiro a manteiga.
onlar benim mısır karanfil sopa Ben gönderen geri olacak.
Mas eu também posso falar-lhes de 10 anos de sujeira, de comida que não lhe dariam a um cachorro, guardas e desprezo, grosserias e o lento desgaste de a qualidade fundamental de um homem, seu amor próprio.
Ben size 10 yıl süreli tacizden pislikten ve köpeğe bile veremeyeceğiniz yiyeceklerden söz etmek istiyorum. Döneklikten, gardiyanların aşağılamasından adiliklerden söz ediyorum. İnsanı insan yapan özelliklerden yoksun bir ortamda kişinin kendine olan saygısının yok edildiği bir dönem.
O molho é fundamental na cozinha.
Mutfaktaki et suyu, satıştaki mallarım demek.
A protecção aérea viria a revelar-se fundamental.
Havadan korumanın önemi anlaşılacaktı.
Eles tinham a certeza de que Hitler havia sido a grande ameaça, de que Hitler tinha de ser esmagado e de que para isso o Exército Vermelho fora fundamental.
Hitler'in daha büyük bir tehdit olduğu konusunda hemfikirlerdi. Hitler ezilmeliydi ve onun ezilmesi, mutlak surette Kızıl Ordu'ya bağlıydı.
É fundamental para a nossa sociedade que façamos tudo em igualdade absoluta.
Her işin mutlak eşitlik ilkesiyle yapılması, toplumumuzun temel dayanağıdır.
... a lei da unidade dos contrários é a lei fundamental do universo.
... karşıtların birliği yasası, evrenin en temel yasasıdır.
A altitude é fundamental.
Yüksekliği önemli.
O desporto é fundamental!
Bedenin güzel kalsın.
Não te esqueças de separar os da Nova inglaterra, é fundamental.
New England'daki olayları diğerlerinden ayırmayı unutma.
Isso é que era fundamental.
Bir parça marijuana almalıyız.
Acho que temos de colocar a questão fundamental. O que é que "eles" querem?
Bence burada asıl soruyu sormamız gerekiyor.
E há razões de Estado que tornam esta visita fundamental.
Ziyareti zorunlu kılan gerekçeler var.
Só então, se pode responder à questão fundamental, na raiz da ciência moderna, o que faz tudo isto funcionar?
Ancak o zaman modern bilimin köklerindeki en temel soruyu cevaplayabiliriz : Bunların ilerlemesine ne sebep olmaktadır?
Respondendo enfim à pergunta fundamental, o que faz os planetas mover-se?
Temel sorun cevaplanmıştı : Gezegenleri götüren neydi?
Em vez disso, a barreira da luz é uma lei fundamental da natureza, tão básica como a gravidade.
Işık hızı sınırlaması, yer çekimi gibi temel bir doğa kanunu.
Se uma pessoa aparentemente fundamental nunca tivesse existido, Paulo o Apóstolo, ou Pedro-o-Grande, ou Pitágoras, até que ponto seria o mundo diferente?
Havari Paul, Büyük Peter ya da Pisagor gibi tarihi karakterler hiç var olmasalardı,... acaba dünya nasıl bir yer olurdu?
Esta enzima é uma gentil pequena molécula, mas captura nucleótidos, junta-os na ordem correcta, sabe como corrigir, e é responsável na maneira mais fundamental, pela reprodução de cada célula e de cada ser vivo na Terra.
Bu minicik enzim ufak tefek olmasına rağmen, nükleotidleri yakalayıp doğru dizilişte yerlerine koyabiliyor, kontrol ederek okumayı biliyor, dünyada yaşayan tüm canlıların çoğalmalarında iş gören temel işlevden sorumludur.
A ideia fundamental de que a Terra é um planeta, de que nós somos cidadãos do universo, foi rejeitada e votada ao esquecimento.
Böylece dünyanın bir gezegen ve bizim de evrenin bir parçası olduğumuz fikri unutuldu.
Então, não com 20 questões, mas com uns milhares de milhões, lentamente poderíamos destilar da complexidade do universo, a sua ordem subjacente, fundamental.
Sonrasında ise 20 değil, milyarlarca soruyla evrenin üzerindeki gizem perdesini yavaşça aralayabiliriz.
Uma reestruturação fundamental completa, das instituições econômicas, politicas, sociais e religiosas?
Temelden yeniden bir yapılandırma... Ekonomik, politik, sosyal ve dini kurumlarda
Uma diferença fundamental sobre o valor da vida humana.
Sadece insan hayatının değerine dair... temel farklılık, Mr. Dexter.
A procura da dominação num espaço a que chamamos... território... é a base fundamental... de todo o comportamento humano, embora não estejamos conscientes das motivações.
# Hükmetmede mekan söz konusu olunca, her ne kadar... #... bizi harekete geçiren dürtülerin bilincinde olmasak da... #... insanın tüm davranışlarının... #... asıl kaynağı... #... yetiştiği çevredir diyebiliriz.
Sou o que chamam de "famoso fundamental".
Şüphe ederim. Esas oğlan benim.
- "Famoso fundamental".
- Esas oğlan.
A tua lenda fundamental.
Esas efsanen.
É absolutamente fundamental.
Bu çok önemlidir.
Acha que o lucro da economia mundial... é uma causa fundamental da guerra. Acredita que os americanos que apóiam a guerra... e que se protegem no patriotismo são cínicos ou ingênuos?
Savaşın başlıca nedeninin dünya ekonomisindeki kâr güdüsü olduğunu düşünürsek vatanseverlik saikıyla savaşa taraftar olan Amerikalıların tavrı kinik midir yoksa naif midir?
É fundamental que nenhum deles atravesse a fronteira do estado.
Her ne olursa olsun, eyalet dışına çıkmayacaklar.
Inútil é fugir no continente lingüístico do subdesenvolvimento e esquecer-se de que a contradição fundamental de nossa época nâo é a contradição entre o imperialismo norte-americano e os três continentes subdesenvolvidos, se nâo a contradição entre o desenvolvimento impetuoso das forças produtivas no mundo todo
Asıl çelişki, dünya çapında üretim güçlerinin zorunlu gelişimi ile kapitalist üretimin ilişkileri ve şekilleri arasındaki çelişkidir ;
As contradições fundamentais verificam-se na realidade, uma contradição fundamental quando encarna-se transmuta-se em guerra ;
Ama bunun tümüyle soyut olduğuna inanıyorum.
esta discussão está somente fundamentada no fato de se a contradição fundamental é uma ou a outra, isto é...
Vietnam, örneğin.
O teu famoso fundamental.
Esas şöhretinim.