Translate.vc / Portuguese → Turkish / Hic
Hic translate Turkish
275,803 parallel translation
Ela não pensa que o mundo lhe deve a sua felicidade, o que não é uma pequena conquista quando se cresce neste país.
Dünyanın onu mutlu etmek zorunda olduğunu düşünmüyor ki bu ülkede yetişmiş biri için bu hiç de ufak bir başarı sayılmaz.
Alguma vez acabaste com alguém? Sim.
- Hiç biriyle ayrılmış mıydın?
Não sei.
Hiç bilmiyorum.
Ele não estava lá muito contente com isso.
Adam bundan hiç hoşnut kalmadı.
Ela devia ter ficado à margem disto tudo.
Bu işlere hiç bulaştırmamalısınız onu.
Então eu nunca poderei ter um namorado?
- Yani hiç erkek arkadaşım olamaz mı?
Quer dizer... ele parecia estar tipo mal-humorado, mais isso não é assim tão anormal com ele.
Biraz durgun gibiydi bizimki ama hiç yapmadığı şey değil sonuçta.
Eles alguma vez lhe perguntaram onde ia almoçar?
Hiç öğle yemeğinde nereye gideceğini sorarlar mı?
Aquilo não pareceu nada bem.
Bu hiç de güzel görünmeyecektir.
Não, não é.
- Hiç de bile.
Nunca mais?
Hiç mi?
Nunca?
- Hiç mi?
Alguma vez pensaste que ele se iria sair melhor que a Paige?
Paige'den daha başarılı olabileceği aklının ucundan geçmiş miydi hiç?
O Tuan alguma vez falou contigo algo sobre raparigas?
Tuan sana kızlar konusunda herhangi bir şey söyledi mi hiç?
Nunca fui.
Hiç evlenmedim.
Porquê tu nunca me contaste?
Bunu bana niye hiç anlatmadın?
Ela nunca viaja...
Hiç seyahat etmemiş.
Eu nunca ouvi falar disto antes.
- Ben böyle bir şey duymadım hiç.
Ele nunca quer ir.
Hiç gitmek istemiyor.
Bem, nunca iremos saber.
- Hiç öğrenemeyeceğiz ama.
Nós nunca conseguimos ultrapassar isso. Mas desde a nossa última tentativa há três anos, nós temos estado a trabalhar uma nova abordagem.
Bunları hiç aşamadık ama üç sene önceki son teşebbüsümüzden beri yeni bir yaklaşım üstünde çalışıyoruz.
"Eu tenho visto abusos sexuais, eu tenho visto casos, mas nada do que já vi se compara com aquilo que a P.J. tem passado."
Cinsel taciz, zina gördüm ama P.J.'nin yaşadıkları yanında hiç kalır.
Na minha área. Nunca me falaram dele.
Benim alanıma giriyormuş ama hiç ismi söylenmedi bana.
Quando o Brad fica assim... eu não choro.
Brad böyle olunca hiç ağlamıyorum.
Nós não sabemos se... eles irão alguma vez adaptar-se de verdade a viver lá...
- Oradaki hayata alışabilirler mi, hiç bilmiyoruz...
Nunca o fiz, nunca farei.
Hiç yapmadım, yapmayacağım da.
Não fazia a menor ideia de porquê.
- Sebebini hiç bilmiyorum.
Eu nunca conheci essa pessoa, eu nunca antes ouvi esse nome.
Dediğiniz kişiyle karşılaşmadım hiç, bu ismi daha önce duymadım.
- Eu nunca estive em Dyatkovo.
- Dyatkovo'ya hiç gitmedim.
Eu... eu nunca estive em Dyatkovo.
Dyatkovo'ya hiç gitmedim.
Ele nunca esteve na Rússia. Ele...
Rusya'ya hiç gitmedi ki o.
Não é fácil para mim.
Benim için hiç kolay değil.
Assim, ele nunca nascerá e ninguém se irá magoar.
Böylece hiç doğmamış olacak. Kimse zarar görmeyecek.
- Amanhã, às 9h, voará para Milwaukee e nunca mais irá vê-lo.
- Yarın sabah 9'da, Milwaukee'ye uçağı var sonra da adamı hiç görmeyecek.
Não me espanta que o Wyatt tenha roubado o Salva-vidas.
Wyatt'ın sana haber vermeden makineyi çalmasına hiç şaşırmadım.
Isto não parece nada bom.
Bu hiç iyi görünmüyor.
Ficarei atento ao Joel. Não sairei do pé dele.
Ben Joel'in yanında dururum ve oradan hiç ayrılmam.
- Hoje não estou para joguinhos, não estou com disposição.
Sizinle oyun oynamayacağım, hiç havamda değil.
Não tem CDs ou algo assim?
Hiç CD falan yok mu?
Ia esborratar em cores berrantes um cão de cerâmica extremamente feio para suscitar esta reação :
Planım şuydu, zaten hiç güzel olmayan seramik köpek kumbarasını zevksizce boyayacaktım ve böylece şu tepkiyi alacaktım :
Ela odeia-o.
Hiç sevmedi.
Esse ato compensa o facto de nunca os olhar nos olhos e ainda não saber bem os nomes deles?
Peki bu tek bir hareket, gerçekten de hiç göz göze gelmediğim gerçeğini ve isimlerini tam bilmememi telafi eder mi?
É como uma chama que nunca se apaga.
Hiç sönmeyen bir ateş gibi.
Estas coisas não deixam de ser verdade!
Bunlar hiç değişmiyor!
Muito confuso e até bastante assustador.
Çok kafa karıştırıcı, hiç korkutucu değil.
Como lição final para o Dia da Profissão, se pegassem no meu retrato profissional de 1999, dos quais encomendei mil, com urgência, sem nunca ter precisado, e se pudessem deitá-los ao lixo, porque eu não consigo.
" Kariyer Günü'nün son dersi olarak 1999 yılından kalma vesikalıklarımdan alın. Acil olarak 1000 tane sipariş etmiştim ama hiç ihtiyacım olmadı. Alıp bunları atın, ben atamıyorum da.
Não afeta nada o meu desempenho.
Performansımı hiç etkilemiyor.
Nunca deixei uma atuação a meio.
" Ben hiç gösteri kaçırmadım.
Nunca a vi lá.
Sizi oralarda hiç görmedim.
Já tentou atuar lá?
Oralarda çıkmayı hiç denediniz mi?
Por que nunca ouvi falar em Duluth no Minnesota?
Ben bu Minnesota, Duluth'u niye hiç duymamışım?