Translate.vc / Portuguese → Turkish / Kus
Kus translate Turkish
6,960 parallel translation
- Despacha-te lá com isso, lindinho.
- Çabuk kus muhallebi çocuğu.
Espírito das trevas entre matéria e tempo, lança as vossas sombras perante mim, e revela-me as forças do passado.
Madde ve zaman arasındaki karanlık ruh, kus gölgeni önüme mazideki gücünü göster.
Agora podemos matar dois coelhos com uma cajadada.
Şimdi bir taşla iki kuş vurmuş olacağız.
Como o pânico causado pela gripe aviária.
Birkaç yıl önceki kuş gribi gibi.
Porque não te contentas apenas com a observação aos pássaros?
Kuş gözlemciliğine başlasan ne olurdu?
Consegui dois, pelo preço de um.
Bir taşla iki kuş.
Por que não usou o Forstman para caçar-te e ficar com dois pelo preço de um?
Peki o zaman neden Forstman'ı seni de içeri çekmek için kullanıp bir taşla iki kuş vurmuyor?
Disse-lhe para não confessar e ele foi à SEC e deitou tudo cá para fora. Após ter feito o mesmo com o Jeff Malone.
Ona itiraf etme dedim, o ise doğruca SPK'ya gidip kuş gibi öttü Jeff Malone'a aynısını yaptıktan hemen sonra.
Seria melhor construírem uma gaiola.
- Kuş evi yapıyorsun inşallah.
Poupas?
Minik kuş *?
Chamam-me Poupas?
Bana "minik kuş" mu diyorlar?
Chamam-me Poupas!
Bana minik kuş diyorlar.
Ao menos, não é um pássaro qualquer.
Sonuç olarak herhangi bir kuş değil.
É o Poupas.
Minik kuş.
Se pensares bem, é um pássaro majestoso e grande.
Yani, bununla ilgili düşünmeye başlarsan, o görkemli, büyük bir kuş. Eşsiz.
Multitarefas.
Bir taşta iki kuş.
Um tipo de parasita "apanhou boleia" da gripe aviária. Fica inactivo até que morras.
Kuş gribinin içindeki bir çeşit parazit biz ölene kadar uyku halinde duruyormuş.
Está bem. As outras opções para além de um míssil seriam um embate contra aves ou um meteoro.
Pekâlâ, bir füzeden ziyade kuş veya meteor olabilir.
Mais nada.
- Kuş?
- Pássaros?
- Kuş?
Especificamente, peixes e resíduos de aves.
Özellikle, balık ya da kuş atığı.
Da última vez, a mensagem estava numa visão panorâmica do local do crime.
Geçen seferki mesaj olay yerine kuş bakışıydı.
Sheridan fica a 402 km, em linha recta.
Sheridan kuş uçuşu 250 mil mesafede. Bunlar da yedek olsun.
Ainda bem, porque um passarinho chamado Charlotte Clarke teve muito a contar antes de deixar a cidade.
Güzel çünkü Charlotte Clarke adında bir kuş bana şehirden ayrılmadan önce bir şeyler söyledi.
É uma bela ave, não é?
Ne kadar güzel bir kuş değil mi?
As marcas que encontraste que eram arranhões de unhas, descobri que são garras de aves.
Kurbandaki senin tırnak çizikleri sandığın izler bahse girerim kuş pençeleriydi.
E nós ganhamos a dobrar.
Ve bir taşla iki kuş vurmalıyız.
Como um filho de pássaro. Divirte-te, mãe.
Evet küçük bir kuş gibi.
Sem a cinza para renascer, a fénix seria só um pássaro.
Anka kuşu küllerinden doğmasaydı sadece bir kuş olurdu.
Como o Poupas?
Minik Kuş gibi mi?
- Não confio. Com um casaco de penas amarelas, marchava.
Dostum, eğer sarı kuş tüylerin olsaydı....... ben biterdim.
Gostaria que percebessem, um dia, que um tipo simpático e amoroso, que tem um pirilau pequeno, é tão atraente como um tipo com um porco premiado pronto para vender.
Bir gün küçük bir kuş yavrusu olan bir adamın da satışa hazır mavi kurdeleli bir domuza sahip bir adam kadar çekici olabileceğini fark etmenizi istiyorum.
Duas exibições diferentes de pássaros raros, as duas ao mesmo tempo.
Uh, iki farklı tür nadir bulunan kuş sergisi var, ikisi de aynı anda.
São muitos pássaros.
Bu bir sürü kuş demek.
Imundo!
Seni aptal kuş!
A minha mãe diz que quando um pássaro morre ele ganha um novo par de asas no céu.
Annem eskiden bir kuş öldüğünde... -... cennette yeni kanatlar alır derdi.
Aquele ia direitinho para o Inferno.
- Bu kuş direkt cehenneme gidecek.
Enquanto todos assistiam ao jogo, um pássaro voa a 10 metros do pátio.
Herkes maçı izlerken, bir kuş avlunun otuz metre üstünde uçar.
Só que não é um pássaro, mas um MVA. Micro veículo aéreo.
Tabii aslında bu kuş değil bir UHA'dır, ufak hava aracı.
Aquele pássaro está a deixar um belo presente.
Pekala, bu kuş çok sağlam bir kaka bırakıyor.
O pássaro não filmou nada para ajudar.
Kuş gözlem kipinde değilmiş, yani bize yardımı dokunacak bir görüntü yok.
Os acontecimentos que levaram a isso. Os acontecimentos que levaram a isso são... Persegui o suspeito até ao corredor, e ele meteu na cabeça
gelişen olayları gelişen olaylar şöyle... şüpheliyi olay yerine kadar takip ettim kafasından tam olarak ne geçtiğini bilmiyorum ama herif bildiğin kuş gibi kanatlanıp camdan aşağı atladı ona elini sürdün mü?
- Para voar, sim.
- Kuş sürüsüne. Sürüye, evet.
Tu conheces-me, Agente Especial Madrugador.
- Beni bilirsin, McErkenci Özel Kuş.
Está bem, Houdini. Como é que explicas aquela coisa do pássaro?
Tamam, Houdini kuş olayını nasıl açıklayacaksın peki?
A mãe vai comprar-te O pássaro imitador
Annen sana kuş alacak
E se esse pássaro imitador não cantar
Şarkı söylemezse O kuş sana
Pergunto-me se existem pássaros na lua.
Ayda bir kuş olup olmadığını merak ediyorum.
Quem vive aqui com estas casas de pássaros?
Kim bu kadar kuş yuvasıyla oturur?
- Aquilo não é uma câmara?
Kuş yemliğindeki kamera mı?
- Sim, é activada assim que há actividade de pássaros.
Evet. Kuş aktivitesi olduğu zaman çalışıyor.