English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Portuguese → Turkish / Pek

Pek translate Turkish

73,214 parallel translation
- nada bem.
- buster nasıl? - pek iyi değil.
Por acaso, não é necessariamente verdade.
Aslında bu pek doğru değil.
Derretem-se e não são tão boas quando as voltamos a congelar.
Eriyor, tekrar dondurunca da pek iyi olmuyor.
Aquilo do bilhete de avião não correu bem.
Uçak bileti olayı pek iyi gitmedi.
Vocês estão a divertir-se.
Pek eğleniyorsunuz.
- Nem por isso.
- Pek sayılmaz.
Não parecias bem da última vez.
Son gördüğümde pek iyi değildin.
Na verdade, não gosto de pensar em mim como tendo um cheiro.
Bir kokum olduğunu düşünmek pek hoşuma gitmiyor.
- Não exactamente, parceiro.
- Pek sayılmaz efendim.
Era um esconderijo da ARGUS. Como podes perceber pelas relações entre os EUA e a Rússia, - não tem sido muito usada.
Eski Argus güvenli evi ve Amerika-Rus ilişkilerini düşününce son zamanlarda pek kullanılmadığını anlarsınız.
Você trabalha para a Detralink. Não por muito tempo se lhe der acesso.
Giriş bilgilerimi verirsem pek uzun sürmeyecek bu iş.
Engraçado. Não pareceu preocupado em perder o emprego quando ignorou a política de notificar o Kremlin sobre actividades terroristas e suspeitas
Geçen sene ağınızdaki şüpheli ve terör bağlantılı hareketi şirket politikasına karşı gelerek Kremlin'e bildirmediğinde işini pek önemsiyor gibi görünmüyordun.
Olha, esperas que eu peça desculpas. - Não me conheces assim tão bem.
Dostum, senden özür dilememi bekliyorsan beni pek de iyi tanımıyorsun demektir.
Coisas que não estou pronto para falar.
- Konuşmaya pek hazır olmadığım şeyler.
NÃO PRETENDO.
Pek niyetim yok.
Está tudo bem. Não preciso de muito.
Sıkıntı yok, pek bir şeye ihtiyacım olmuyor.
Não és muito político.
Senden pek politikacı olmaz.
Não sabemos muito.
- Pek bir şey bilmiyoruz.
Não muito, não.
- Pek sayılmaz, evet.
- Não tenho a certeza disso, mas temos de apanhar estas mulheres antes que matem mais pessoas.
Bu senin sorumluluğunda değil Quentin. Ben pek öyle düşünmüyorum ama ne olursa olsun daha fazla insan ölmeden bu kadınların neyin peşinde olduğunu bulup durdurmamız lazım.
Não nos vimos muito hoje.
Bugün seni ortalıkta pek göremedim. - Evet.
Isso não é muito encorajador, Rene.
Bu pek de iç açıcı bir bakış açısı değil Rene.
Não tenho a certeza que esteja pronta para calçar os sapatos dela.
Ben pek de... Onun yerini alabileceğimi pek sanmıyorum henüz.
Mas acho que ambos sabemos que nem sempre ela fazia as melhores escolhas.
Ama sanırım ikimiz de biliyoruz ki her zaman pek de iyi kararlar vermiyordu.
Mas tu não serás capitão da Bratva por muito mais tempo.
Ama zaten pek uzun bir süre boyunca Bratva reisi de olmayacaksın.
Não vais ser capitão da Bratva por muito mais tempo.
Pek uzun süre Bratva reisi olamayacaksın.
Notícias do encobrimento abalaram a Câmara, forçando os vereadores a promulgar a rara cláusula de processo de despedimento.
Cinayetin üstünü kapatma haberleri belediye binasında büyük bir şok havası yarattı ve belediye meclisi üyelerini pek başvurulmayan bir görüşmede karar vermek durumunda bırakacak.
E ele já não está connosco, por isso não irá importar-se.
Artık yaşamadığı için de pek sorun etmez.
- Nem tanto, é um político.
- Siyasetçi. İkisi bir arada pek olmuyor.
Acho que ele não está contente por seres o Pakhan.
Yeni Lider olmandan pek hoşnut değil gibi.
Quando a União Soviética se dissolveu, muitos pensaram que as oportunidades capitalistas dariam lugar a um povo russo mais unido e forte.
Sovyetler Birliği dağıldığında pek çok kesim kapitalist fırsatlar ışığında daha güçlü ve kenetlenmiş bir Rusya ortaya çıkacağını düşündü.
Mas vários homens poderosos da KGB, do Partido Comunista, o Comsomol, decidiram investir nos seus privilégios... A Rússia não ficou forte, mas doente.
Fakat KGB, Komünist Parti ve Komsolmol'deki pek çok kodaman kendi çıkarlarını ön planda tutmaya karar verdi ve Rusya daha güçlü olacağı yerde hastalıklı hale geldi.
O que significa, que não tens muito tempo para me dizeres o plano do teu chefe.
Yani bana patronunun ne planladığını anlatmak için pek fazla vaktin yok.
Não és nada bom a fazer piadas, mas isso fica-te bem.
Espri yapmak sana pek yakışmıyor ama o dövme yakıştı.
Pelo menos não resta muito a fazer.
İyi haber, yapacak pek bir şeyi kalmadı.
Desculpa, acho que não é a minha praia.
Üzgünüm. Pek benlik bir olay değil bu.
- Na verdade, não.
- Hayır, pek sayılmaz.
Talvez beber antes de voar não seja uma boa ideia.
Uçağa binmeden içki içmek pek de iyi bir fikir değildi belki de.
Não exactamente.
Pek sayılmaz.
- Estás bem? - Não foi uma grande queda.
- Pek sert bir düşüş olmadı.
É apenas uma das muitas coisas que temos em comum.
Ortak olan pek çok konudan birisi.
A pressão realmente não está a ajudar.
Baskı pek yardımcı olmuyor.
Fiz algumas coisas na minha vida, Thea, das quais não me orgulho, mas tenho orgulho de ti.
Bu hayatta pek gurur duymadığım bazı şeyler yaptım Thea ama seninle gurur duyuyorum.
O ex-promotor Adrian Chase enfrenta múltiplas acusações de homicídio, entre outras.
Eski bölge savcısı Adrian Chase aralarında kasıtlı adam öldürmenin de olduğu pek çok suçlamayla karşı karşıya.
- Na verdade, pedi um bolo para uma criança de 6 anos por não saber se podia pedir um do Arqueiro Verde para adultos.
- Aslında keki 6 yaşında bir çocuğunmuş gibi yaptırdım. Yetişkin biri için Green Arrow keki alabilir miyim pek emin olamadım.
- Está bem, não perdeste muito.
- Sorun yok, pek bir şey kaçırmadın.
E se o Malcolm Merlyn provou alguma coisa, é que para a Liga dos Assassinos as fechaduras são sugestões.
Malcolm Merlyn bir şey öğrettiyse o da Suikastçiler Ligi söz konusu olduğunda kilitler pek işe yaramaz.
Não disse muita coisa.
Pek bir şey demedim.
Não necessariamente.
Pek sayılmaz.
- Na verdade, não.
- Pek sayılmaz.
Não.
Fakat Malcolm Merlyn'in biyolojik baban olduğunu öğrendikten sonra pek çok şeyin üstesinden gelebiliyorsun. Hayır.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]