Translate.vc / Portuguese → Turkish / Presto
Presto translate Turkish
436 parallel translation
- Pois näo, näo presto.
- Hayır. Ben olmam.
Acha que não presto?
Sizce ben pislik miyim?
Se não presto, presta muito menos... o Sr. Magnata da Indústria Preysing!
Ben pisliksem, siz benden daha pissiniz... Bay Sanayi Patronu Preysing!
Eu não presto muita atenção nas mulheres.
Gerçi kadınların sözüne bakmam.
Que me torne cobarde para os miúdos acharem que não presto?
Çocuklar beni beğenmesin diye korkayım mı?
Tens razão, não presto.
Haklısın, işe yaramazım.
Eu não presto.
Ben kötüyüm.
Não presto...
Galiba ben sadece bir pisliğim.
- Eu não presto.
- Ben pisliğin tekiyim. Bunu bil.
Agora já não presto para nada, Charles.
Artık iyi değilim. Hiç bir konuda iyi değilim.
Não presto da cabeça aos pés.
Lütfen beni ayağa kaldırma.
É apenas um serviço que presto a todos os meus actores.
Ah, bütün oyuncularıma verdiğim sadece küçük bir hizmet.
Vocês não estão a interromper, dado que eu, raramente, presto muita atenção a esta parte do programa.
Bununla birlikte, araya girmiyorsunuz, çünkü ben programın bu bölümüne neredeyse hiç dikkat etmem.
Eu presto atenção a essas coisas.
Böyle şeyleri takip ederim.
Não presto muita atenção.
Ben pek dikkat etmem.
Talvez não devia dizer isto, mas eu não presto.
Belki böyle söylememem gerekir ama ben iyi değilim.
Avis, avitis, aviti, avetem, presto digitonium.
Uçar, kaçar, arı gibi sokar. Pandispandomonyum.
- Eu presto atenção, sim!
- Dinliyorum! Dinlemiyorsun.
Aliás, presto homenagem a Sua Santidade.
Hem ben zaten Papa cenaplarını şereflendiriyorum.
Talvez. Não presto atenção a estes...
Olup bitenlerle ilgilenmiyorum.
Se me pergunta... porque me presto a isso...
Neden bu işe... bulaştığımı sorabilirsin.
Entretanto, tenho de ficar aqui como observador, mas presto contas ao Ike.
Bu arada, gözlemci olarak kalacağım ve direkt Ike'a rapor vereceğim.
Como um anjo da guarda, te presto a minha vénia.
Koruyucu meleğin mekanında sana eğiliyorum.
Mas não presto atenção.
Ama fazla önemsemedim.
- Não... Já devias saber que não presto para isso.
Bu konuda iyi olmadığımı biliyor olmalısın.
E, num dia bom, se eu presto atenção, consigo ouvi-lo rindo lá em cima.
Güzel bir günde, kulağımı iyice kabartırsam gökyüzündeki gülücük seslerini duyabiliyorum onun.
Se não tocar, não presto para você nem para ninguém.
Bunu çalmazsam, ne sana ne de başkasına bir faydam dokunmaz.
Ah, não presto?
Beni beğenmedin mi?
Dizer que não presto
Pislik olduğumu düşünüyor
Não presto para ele.
Ona layık değilim.
Achas que não presto mesmo, não é?
Ben de hiç iş kalmadığını düşünüyorsun, öyle değil mi?
Eu não presto para ti.
Ben sana göre değilim.
Não presto muita atenção à política.
Politikayla ilgilenmem.
Apanho a traseira do carro do árabe, carrego num botão.
Arabın otosunun arkasına vuruyorum bir düğmeye basınca, presto.
- Não, eu não presto.
- Hayır, ben bir bok değilim.
E se disserem que não presto?
Ya iyi olmadığımı söylerlerse?
E se me dissessem que não presto?
Ya iyi olmadıklarını söylerlerse?
Já me viste jogar, eu não presto.
Beni basket oynarken gördün. - Yapma, Boof. İğrencim.
Às vezes, não presto muita atenção ao que Hattie diz.
Hattie'nin söylediklerine bazan o kadar çok kulak asmam.
Ele acha que eu não presto, mas eu presto, não é George?
İyi olmadığımı zanneder, ama ben iyiyimdir. İyiyim değil mi George?
Sabes bem o quê, contaste-lhe que eu não presto, sacana!
Ne olduğunu pekala biliyorsun. Ona iyi düzüşemediğimi söyledin, seni piç kurusu.
Eu não presto.
Ben iyi biri değilim.
Eu mal presto atenção.
Dinliyor bile sayılmam.
Com as minhas antenas mágicas já está!
Sihirli antenimle presto!
Eu quero ouvir. Está a dizer-me que sou os restos que sobraram? Que não presto?
Yani benim geride kalan bir artık olduğumu mu söylüyorsun ben posa mıyım yani?
- Julgas que presto atenção?
- Dikkat ettiğimi mi zannediyorsun?
- Presto, é velenoso.
É velenoso.
- Não é justo. - Nem presto atenção nele.
Reis filan anlamam.
Não presto.
Pislik.
- Achas que não presto?
- Sence kötü mü oynuyorum.
Não presto.
Berbatım.