English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Portuguese → Turkish / Pös

Pös translate Turkish

7,639 parallel translation
Um Sargt. atacado em casa, que te pôs nesta unidade, que te deu a hipótese de ajudar a cidade.
O komiser kendi evinde saldırıya uğradı, o komiser size kendi ekibine aldı, ve size şehriniz için iyi bir şeyler yapma şansı verdi.
- Pôs a sua irmã em perigo.
Kardeşini tehlikeye attın.
- Disse que tem ele, pôs uma arma na cabeça dele e...
Kardeşim elindeymiş, kafasına silahı dayayıp...
Em vez de usar as suas forças para destruir a SHIELD, pôs o resto do mundo a fazê-lo por ele.
Ve S.H.I.E.L.D.'ı kendi kuvveti ile yok etmek yerine bunu dünyanın kalanına yaptırtacak.
Mas, em seguida, Petra começou a agir e pôs todos loucos, e a família é tão poderosa...
Ama Petra birden deli gibi hareket etmeye başladı, ve aile de çok güçlü...
- Pôs homens à procura dele.
İnsan avında olan kendi adamları var.
Sim, ou por temer retaliação das pessoas que pôs na prisão. Só no último ano, ganhou 33 dos 35 casos que defendeu, dando-lhe uma taxa de sucesso de 94 %.
Sırf geçen yıl 35 davanın 33'ünü kazanıp % 94 başarı yakalamış.
O Borstein pôs os CDs no seu computador para ouvir enquanto escrevia o código.
Borstein'in kod yazarken dinlemek için bilgisayarına aktardığı CD'ler.
Alguém pôs um vírus num CD de "heavy metal", e mandou para o Edwin para que isso o matasse.
Yani biri ağır metalle dolu bir CD'ye virüs koyup ölümcül krizi tetiklesin diye ona yollamış.
A semana passada, ela pôs leite com chocolate no puré de batata.
Geçen hafta, patates püresi yapmak için çikolatalı süt kullandı.
Se não foste tu, quem é que pôs aquilo na minha secretária?
Eğer sen yapmasaydın... tamam, masamın üzerine koymak kim yaptı o zaman?
Alguém pôs 50 mil dólares na minha conta hoje.
Birisi $ 50,000 kablolu banka hesabıma bugün.
Mãe, tu precisas de ver o que a Gwen pôs na garagem.
Anne, Gwen'in garaja ne koyduğunu görmen lazım. Bana yeni arabayı göster!
Eu desejava que tu não tivesses de morrer, mas um monte de pessoas brancas pôs camisolas.
Ölmemenizi isterdim ama bir sürü beyaz insan kazak giyiyor.
- Não. Ele pôs a máscara de dinossauro dentro de um armário.
Dinozor kostümünü dolaba koyuyor.
O Berlin matou a Meera, pôs o Tom na minha vida, e quando podes pará-lo, deixas-o partir.
Meera'yı öldürüp, Tom'u hayatıma soktu. Durdurmak yerine, gitmesine izin veriyorsun.
Ele contou-me a história da miúda. Ela foi enviada para ele por um homem desconhecido. Ela estava com problemas, precisava desaparecer, então tirou uma fotografia, pôs num medalhão, e enviou para o seu pai.
Kızla ilgili anlattığı hikayede, tanımadığı bir adamın kızı ona gönderdiğinden kızın başının belada olduğundan, ortadan kaybolması gerektiğinden, onun resmini çekip bir madalyona koyduğundan ve madalyonu babasına gönderdiğinden bahsetti.
Foi com isso que sobrevivi, e foi por isso que ele me pôs aqui.
Bu şekilde hayatımı sürdürdüm ve bu yüzden beni buralara kadar getirdi.
O sol pôs-se há muito tempo e não vai nascer outra vez.
Güneş batalı çok uzun zaman oldu ve geri gelmeyecek.
Alguém pôs uma cruz na minha porta.
Birileri kapıma çarpı işareti çizmiş.
Ele pôs as mãos em cima de ti.
Adam sana elini sürdü.
A Trudy não te pôs um anel no dedo.
- Trudy sana yüzük takmadı.
Alguém pôs na minha correspondência.
Birisi posta kutuma bırakmış.
Ele pôs morangos verdadeiros num copo de champanhe, que foi a coisa mais sexy e com classe que alguma vez vi.
Bir kadeh şampanya içine gerçek çilekler koydu. Şimdiye kadar gördüğüm en zarif, en seksi şeydi.
O Danny pôs-me a par do caso hoje mais cedo.
Danny daha önce olayı anlattı.
Pôs um cartão no meu armário, mas nunca se desculpou com o Peter ou com o pai.
Dolabımın kenarına "özür dilerim" notu sıkıştırdın, ama hiçbir zaman Peter ve babasından özür dilemedin.
Ela pôs uma... Em cada uma das vossas gargantas.
İkinizin boğazına birer tane koymuş.
Se tiveres razão, o Flynn era um traidor. Ele pôs as nossas armas nas mão de bandidos.
Ve muhtemelen onu öldüren de işbirlikçilerinden biridir.
- Pai, acho que a Fiona pôs a mão na balança!
Baba, sanırsam Fiona parmağını teraziye koydu.
Arranjou um divórcio, um novo par de mamas, e pôs o filho dela numa escola privada. Só por trazer alguns quilos todos os meses.
Kendisi boşandı, yeni göğüsler satın aldı,... çocuğunu özel okula gönderdi,... hepsini ayda birkaç kilo getirerek yaptı.
O Gene pôs-me a fazer uma coisa.
Gene'nin söylememi istediği bir cümle var.
O Phil Spector pôs escutas cá em casa.
Phil Spector'un yaptırdığını düşünüyorum.
Primeiro, pôs logo um mestre de obras local corrupto a doar-nos $ 2 mil.
İlk iş, şaibeli bir yerel müteahhidin bize 2000 dolar bağışta bulunmasını sağladı.
Depois o Candy pôs a correr que a filha do seu candidato era cocainómana.
Sonra Candy kendi adayının kızının kokain bağımlısı olduğunu yaydı, değil mi?
Mas ambos sabemos quem lançou essa história e pôs fim à vida da miúda.
Ama o söylentiyi gerçekte kimin başlatıp o genç kızın hayatını bitirdiğini ikimiz de biliyoruz.
Ele pôs altifalantes em todas as paredes. Podem ouvir música em todas as divisões, incluindo a casa de banho.
Tüm duvarlarda hoparlör var, her odada müzik dinleyebileceksiniz... tuvalet de dahil.
Quem pôs esta cadeira ali?
Kim koydu bu yılanı buraya? Bana...
Que música pôs a tocar?
- Hangi şarkıyı açtınız?
Depois aproximou-se e pôs a mão no meu ombro e disse... "Sei que saías com a minha bela esposa".
Sonra yanıma gelip elini omzuma koyarak "Güzeller güzeli karımla önceden tanıştığını biliyorum." dedi.
E pôs-se a mijar contra o bar.
Bara işedin.
Pôs os contabilistas deles atrás de mim, a verificar todos os livros e tudo.
Muhasebecilerini peşime taktı tüm hesapları kontrol ediyorlar.
Pôs as armas desta guerra de novo nas vossas mãos, os jovens e, como tal, os poderosos.
Savaşın silahlarını tekrar sizlerin eline gençlere, yani güçlü olanlara verdi.
E esse tipo pôs o filho de 17 anos,
Ve o adam da bu iş için 17 yaşındaki oğlu
E se alguém pôs escutas? Olá!
- Sikeyim, ya birileri içeri dinleme cihazı koyduysa?
A criação de gado Até lhe pôs um nome.
Onlara ad bile veriyor.
Talvez Deus... ou o seu pai... pôs isto aqui para nós. Para que pudéssemos... começar de novo.
Belki de Tanrı veya baban bunu buraya yeni bir başlangıç yapmamız için koymuştur.
Deve ter esperado à porta dela quando ela o pôs a andar.
- Kız ondan kurtulduktan sonra evinin önünde beklemiş olmalı.
Pôs-se aos gritos.
Bağırıyordu.
O senhor pôs seu carro em movimento de novo.
- Arabanızı yine garajdan çıkarmışsınız.
- Quem o pôs à frente das coisas?
- Seni kim sorumlu yaptı?
Ele pôs uns intestinos de volta e tirou outros diferentes!
Bağırsaklarımı yerine koyup başkalarını aldı.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]