Translate.vc / Portuguese → Turkish / Rasa
Rasa translate Turkish
264 parallel translation
Para melhores resultados, selecionem um local com bastante sol e coloquem o corpo numa cova rasa, quinze a 20 centímetros, abaixo suas plantas.
En iyi sonuçlar için, güneşli bir yer seçiniz ve bedeni sığ bir mezara yerleştiriniz, bitkilerinizin 15 cm ile 25 cm altına.
O po ( l ) vo está escaldado, mas ainda está vivo. Perdi-me. O po ( l ) vo está escaldado...
Pırasa fırın gibi, ama önemi yok... eski şeyin miadı dolmadı henüz... bir saniye, kafam karıştı... evet, pırasa fırın gibi... burası fırın gibi, değil mi?
Visto estar de volta, o que muito aprecio, penso que devíamos fazer tábua rasa.
Döndüğünüz için mutluyum. Sizinle yeni bir başlangıç yapmamız gerektiğini düşünüyorum.
Há um restaurante galês, o "Leek House". Fica a 5 minutos.
5 dakika mesafede, Pırasa Evi adında... acayip güzel küçük bir Gal restoranı var.
Vamos comer figado de vitela... preparado a veneziana e molho vinagrete especial... recheado de ferro... e aIho-poro... cheio de ferro... que tambem melhora o timbre da voz.
Yemekte'Veneziano'usulü hazırlanmış... özel'vinaigrette'soslu ve demir yüklü... buzağı ciğeri ... ve ses kirişlerine faydalı olacak... demir doldurulmuş pırasa var.
- para engrossar a voz?
-... hergün pırasa yermiş.
A água é muito rasa.
Su çok sığ.
Em primeiro lugar, vou instalar algumas pequenas culturas familiares. Alho-porro, tomates, batatas, será fácil.
Öncelikle pırasa, domates ve patates yetiştirmek istiyorum.
Não quero saber se ele andou enrolado com o Duque de York com um alho-porro premiado!
Ödüllü pırasa ile York Dükünü düdüklese bile umurumda değil!
E creio que Vossa Majestade... usará alho-porro no dia de São Davi.
Ve ben majestelerinin Aziz Davy'nin gününde... pırasa giymeyi küçümsemeyeceğine inanıyorum.
Adeus, mulheres "tábua rasa" e dentes salientes.
Elveda dümdüz göğüslü, tavşan dişli kadınlar.
Rasa, pelo cheiro.
Kokusundan öyle anlaşılıyor.
cinco nós, estamos na parte mais rasa.
Beş kulaç. Sığ taraftayız.
- Mas tem alho francês.
- Pırasa da var.
Tem alho francês aqui.
Oh. İçinde pırasa varmış.
É uma campa rasa ou tem uma construção em cima?
Düz mü uzanıyor yoksa toprağın dışında bir yere mi koyulmuş?
Já que mente facilmente e é tão superficial... vou enterrá-lo em cova rasa...
Madem yalan söylemeyi bu kadar seviyorsun... ve bu kadar yüzeyselsin... seni fazla derin olmayan bir mezara gömerim.
Barquettes com molho de alho-porro.
Yumurta aklı pırasa.
Rasa.
Rasa.
oh, Rasa Devi, o escandalo, a vergonha...
Oh, Rasa Devi, Utanç verici!
Não, Rasa Devi, nunca.
Hayır Rasa Devi, asla.
Oh, Rasa!
Oh Rasa!
Eu quero compreender correctamente, Rasa Devi.
Rasa Devi'yi tam anlamıyla anlamak istiyorum.
Da mesma forma que Rasa teve o meu marido.
Rasa'nın kocama sahip olduğu gibi.
Como Rasa me diria :
Rasa'nın bana dediği gibi :
Tábua rasa.
Kapalı bir kutu.
Tábua rasa.
Sil baştan.
Uma tábua rasa, Buffy.
Temiz bir başlangıç Buffy.
Os seus olhos eram verdes como folhas.
Gözleri pırasa gibi yeşil.
A água é sempre tão rasa?
Su düzeyi her zaman bu kadar düşük mü?
Vais começar a ter patilhas não tarda nada e por isso pensei... que isto podia dar-te jeito.
Yakında bıyıkların çıkar, düşündüm de tıraşa başlamak için... bu iyi olurdu.
Não é de costume?
Tıraşa ihtiyacın var.
Por acaso, querido, tens de fazer a barba.
Bu arada sevgilim, tıraşa ihtiyacın var.
Está a precisar de fazer a barba.
Rahatlayın. Tıraşa ihtiyacınız var.
Uma bela barba feita. Pronto...
Güzel, rahatlatıcı bir tıraşa.
- E duas alcachofras.
- Biraz pırasa ve iki top enginar.
Bom, ao menos Poderá usá-lo
Eğer tıraşa ihtiyacı olursa
Tens essa coisa verde que costumavas passar na cabeça do Stamtisch? Vens todas as manhãs para uma barba grátis e nunca disseste nada do rádio.
Hergün bedava tıraşa geliyorsun ama radyodan hiç bahsetmedin.
É suposto que comas uma panqueca por cada barba.
Bir tıraşa, bir krep yeme hakkın var.
Uma quantia rasa?
Sabit ücret?
Precisas de uma navalha para esse toucinho.
Etin sağlam bir tıraşa ihtiyacı var, değil mi?
e também necessitas de fazer a barba sim preciso de me barbear
Ve tıraşa ihtiyacı olan kör bir aptal. Ve tıraşa ihtiyacım var.
Tirou-nos tudo o que era de lata. E saímos mais cedo, porque ficou com a barba presa no afia-lápis.
Sakalı kalemtıraşa sıkıştığı için bizi eve erken gönderdi.
Altameyer, queres que te façam a barba?
Altameyer, bir tıraşa ne dersin?
Queres fazer a barba?
Bir tıraşa ne dersiniz?
uma tábula rasa.
Temiz bir tahta.
Fazes a barba de graça todas as manhãs e nunca falaste num rádio.
Hergün bedava tıraşa geliyorsun ama radyodan hiç bahsetmedin.
Devias cobrar uma panqueca por uma barba.
Bir tıraşa, bir krep yeme hakkın var.
Temo que ele esteja mais para modelar uma escultura fractal do que analisar os dados da última sondagem astronómica.
Korkarım son verilerimizi analiz etmektense bir heykeltıraşa model olmayı daha fazla tercih ederdi.
Olhem para aquela barba!
Şu tıraşa bakın!
Olhem para aquela barbaI
Şu tıraşa bakın!