Translate.vc / Portuguese → Turkish / Saks
Saks translate Turkish
540 parallel translation
Se quisesses ver uma árvore, terias que plantá-la primeiro e regar-lhe água para que crescesse.
Ağaç görmek istediğinde, sana saksıda yeşillik getirirler... onu sulayıp büyümesini beklersin.
Gosto das flores numa tigela.
Çiçekleri saksıda severim.
Evidentemente, o Comandante é maluco, com a flor e com o órgão.
Şüphesiz, bizim saksılı patron zincire vurulacak bir deli.
- Deixo sempre uma chave na floreira no alpendre.
- Çiçek saksısının altına her zaman bir anahtar bırakırım.
- Ter com a avó ao Saks.
- Saks'a, büyükannenle buluşmaya.
Tia Hattie. Alô?
- Şu adamlara saksılarını ayağımın altından çekmelerini söyleyin!
Desde então, o prédio tornara-se no Saks da Quinta Avenida.
Şehirdeki evleri bugün Saks Fifth Avenue mağazası oldu.
- Este vaso de ferro quase me matou.
- Bu gülle gibi ağır saksı neredeyse beni öldürüyordu.
Havia um cacto neste vaso de barro.
Bu odada bir kaktüs olduğunu hatırlıyorum, saksının içindeydi.
Os gerânios crescem em vasos, não por qualquer lado, como ervas daninhas.
Itır çiçeklerinin yeri saksılardır, yaban otları gibi her yerde yetişmezler.
Daqui a momentos atire aquele vaso pela janela.
Bir şey yapmak istiyorsan, ben verandaya çıkınca... şu çiçek saksısını al ve pencereden at.
Atirou um vaso pela janela e os três tipos morreram.
Pencereden bir saksı attı ve üç adamın öldürülmesine yardım etti.
Somente quero poder ensinar aos meus alunos que o homem não foi plantado aqui... - Que não durou só sete dias.
Sadece öğrencilerime, insanın saksıdaki bir sardunya gibi buraya ekilmediğini, yaşamın uzun bir mucizeden kaynaklandığını öğretmek istiyorum.
Arranja-a debaixo da cama, compra-a a um vendedor, colhe-a dum pote.
Yatağın altında mı bulursun, bir satıcıdan mı alırsın, saksıda mı yetiştirirsin bilmem.
Temos de ser espertos e usar um pouco disto aqui.
Saksıyı biraz çalışmalısın. Birazcık, bu hayatta başarılı olmak istiyorsan.
Não queria uma casa. Não queria todos estes tachos e panelas.
Bir evim, saksılarım ve çiçeklerim olması bana yetmedi.
" Todos os vasos de flores...
" Teker teker her bir çiçek saksısı...
Se fores esperto.
Tabii saksıyı çalıştırırsan.
Obrigada por mais um vaso de flores.
Bir saksı çiçek daha mı, teşekkürler.
Você nunca mais vai falar em atuar e você vai largar isso agora mesmo.
Bir daha filmde oynamayı aklından bile geçirme ve o saksıyı yerine koy.
Falo sobre levá-lo a uma casa com jarros de flores na janela... e guardanapos na mesa.
Ben de sana penceresinde saksılar, masanın üzerinde örtüsü olan bir evde... yaşamaktan bahsediyorum.
Que fez com a minha planta?
Saksı çiçeğim nerede? Göremiyorum.
Acho que você caiu e bateu a cabeça, Toulouse.
Evet. Belki de başına saksı düşmüştür, Toulouse.
Imagina-las com portas de cores bonitas e flores?
Düşünsene, kapıları güzel boyanmış, Önlerinde de birer saksı?
Quer dizer, minha amiga Muriel e eu plantamos as sementes no mesmo dia... e as minhas plantas disparam como se estivessem correndo da polícia.
Arkadaşım Muriel'la ben tohumlarımızı aynı gün dikiyoruz, nedense benim çiçeklerim sanki peşlerinde polis varmış gibi saksıdan fışkırıyor.
- Sim, deixo-a no vaso ao pé da porta.
- Evet, Ön kapıda. Bir saksının içine koymuştum.
No outro dia, quando cá estive, reparei nestes vasos com plantas.
- Geçen sabah bunun üzerindeyken, - Ben bu saksıdaki bitkileri fark ettim...
Acho que o vi perto do One com uns vasos vazios.
Sanırım onu bazı boş saksıların yanında görmüştüm.
Ainda continua no vaso de flores.
Onu hala çiçek saksısında tutuyorsun.
Magnólias em flor. Lindo.
Saksıdaki manolyalar.
Nosso vizinho diz que melhor seria se plantássemos batatas.
Komşumuz diyor ki saksılara patates ekseymişiz daha çok işimize yararmış.
Para falar-me, ponha a bandeira vermelha.
Eğer benimle konuşman gerekiyorsa balkonundaki saksıya kırmızı flamayı koy.
No barracão do Sherman.
Sherman'ın saksı kulübesi.
Tens pedras na cabeça esta manhã?
Bu sabah kafana saksı mı düştü senin?
- E o gerânio não caiu muito longe -
Ya saksı çok yakına düştü!
O que se passa com o Céu é que foi feito para pessoas que gostam do tipo de coisas que lá se passam, como cantar, falar com Deus, regar as plantas.
Cennet konusu şöyledir : Cennet, aslında Cennete girip, şarkı söylemeyi, Tanrı ile konuşmayı, saksı sulamayı seven insanlara göre bir yerdir.
Os meus amigos achar-me-iam maluco.
Arkadaşlarım kafama saksı falan düştüğünü sanırlardı.
Alguém deixou cair uma panela.
Biri saksı düşürdü.
Sim, uma panela!
Evet, saksı!
... porque se é uma panela, talvez nos queiram matar!
Ama saksı değilse bizi de öldürmeye kalkışabilirler.
- Não jogas com o baralho todo.
- Saksın pek çalışmıyor galiba.
Se vocês destruirem outra vez os meus vasos, vou encher os vossos cus de pólvora!
Saksılarımı tekrar kırarsanız kıçınıza kurşun yersiniz.
Venham cá e destruam os meus vasos, que depois vou explodir os vossos cus!
Saksılarımı bir kırın da ben de sizi parçalayayım.
Apenas uma indulgência para regenerar a mente.
Saksıyı yeşertmek için bir kaç damla su.
E está outro na caixa das ferramentas.
Saksıdakiler hariç.
1.º Passo : pintar o tronco de verde.
Birinci aşama : Ağacın saksısını yeşile boya.
Orin, os miúdos podiam fazer suportes de vasos para o Dia da Mãe.
Orin, Anneler Günü için çocukların saksı tutacağı yapmalarına ne dersin?
A sua participação é tão irritante como um cacto em vaso dentro do pijama dum macaco.
Gerçekten öyle beyefendi. Varlığınız, bir maymunun pijamasının içine konmuş, kaktüs saksısı kadar irrite edici.
- Onde está a Kay?
Neden saksılarınızla dışarıda bekleyip...
Disse-lhe para atirar o vaso pela janela.
Ona saksıyı pencereden atmasını söyledim ve onun yerine ben çıktım.
- A miúda do vaso...
Belki elinde bir saksıyla şu kız çıkagelir.