Translate.vc / Portuguese → Turkish / Sansa
Sansa translate Turkish
2,040 parallel translation
Na Califórnia, conta como assalto à mão armada se as pessoas pensam que vocês tem uma arma.
Kaliforniya'da, insanlar, silahınız var sansa bile, bu silahlı soygun sayılır.
Mas se bem conheço o meu irmão, ele não vai arriscar o destino do mundo em algo tão hipotético.
Ama kardeşimi tanıyorsam dünyanın kaderini böyle küçük bir şansa bırakmayacaktır.
Enquanto esta história do bloqueio não estiver esclarecida, não corremos riscos.
Şu tutulma olayları da gösterdi ki, işimizi şansa bırakamayız.
Passei toda a minha vida afeiçoado a um pequeno pedaço de rocha. Julgando que éramos os últimos que restavam. Mas podem existir milhares de sobreviventes no exterior.
Tüm hayatımı küçük bir kaya... kitlesine bağlı olarak, hayatta kalan tek insanlar olduğumuzu, ve bize verilen tek şansa layık olduğumuzu... düşünerek geçirdim.
Às vezes as pessoas precisam de um pouco de sorte.
Bazen insanların şansa ihtiyacı olur.
Mas que coincidência de Port Au Prince.
Porto Prensi aşkına, şansa bakın.
Não, Ang, não vamos correr riscos.
Hayır, Angie. Bunu şansa bırakamayız.
O Clark Kent não acredita na sorte.
Clark Kent şansa inanmaz.
- Não preciso de sorte.
Şansa ihtiyacım yok.
Preciso de conseguir isto sozinha.
Kendi başıma başarılı olmak için bir şansa ihtiyacım var.
Não preciso de sorte, mas boa sorte também para ti.
Şansa ihtiyacım yok, ama senin var.
E não posso passar a oportunidade.
Ve ben de ikinci bir şansa hayır diyemem.
Preciso de outra oportunidade.
Bir şansa daha ihtiyacım var.
Acho que vamos jogar os dados.
İşimiz şansa kaldı.
Filho da mãe.
Şansa bak!
Qualquer estratégia baseada em criar medo no alvo é um pouco arriscada.
"Hedefe korku aşılamaya yönelik tüm stratejiler, şansa dayalıdırlar."
Ele não deixou nada ao acaso.
Hiçbir şeyi şansa bırakmamış.
Sim, ela não quer arriscar.
Evet. İşi şansa bırakmak istemiyor.
Melhor não arriscar, vou chamar a Pundit Ji.
Şansa bırakamayız, Pundit Ji'yi arayacağım.
Quer correr esse risco?
Bunu gerçekten şansa bırakmak mı istiyorsun?
- Não pareces precisar, mas boa sorte.
Şansa ihtiyacı olan biri gibi görünmüyorsun ama yine de iyi şanslar.
Imagino que vá precisar.
"Çünkü şansa ihtiyacın olacak."
Não posso correr riscos.
İşimi şansa bırakamam.
- É impossível que tenhas deixado à sorte.
Şansa bırakmış olmana imkan ihtimal yok.
- Filho da mãe.
- Hay böyle şansa!
- Não, não preciso de sorte. Preciso das gravações do Walter.
Şansa ihtiyacım yok, bana Walter'ın kasetleri gerek.
Há sempre uma maneira de os boatos se tornarem factos e não quis correr o risco.
Söylentiler gerçeğe dönüşebiliyor ben de bunu şansa bırakmak istemedim.
Preciso de outra hipótese com ela antes de pôr todo o exército Fae da Luz atrás dela. Eu não sei, Bo. Tu...
Sen bütün aydınlık orduyu onun üzerine göndermeden önce onu yoklamak için bir şansa daha ihtiyacım var.
Não vou arriscar até a Lauren e eu estarmos naquele avião.
Lauren'le beraber o uçağa binmedikçe işimizi şansa bırakmayacağım.
É tão estranho. Quero.
- Şansa bak, biliyorum!
Quero dizer, se eles cumpriram a pena, e precisam de uma segunda oportunidade, não seria melhor para eles estar num bom bairro?
Demek istediğim ikinci bi şansa ihtiyaçları varsa, iyi bir mahallede yaşamak onlar için daha iyi olmaz mıydı?
Merda!
Şansa bak.
O tempo acabou.
Şansa bak, zaman doldu.
Precisa de uma oportunidade para se poder reparar.
Kendini onarmak için bir şansa ihtiyacı var.
Ele está armado.
İşi şansa bırakamayız.
Não reage à quimioterapia, mas mesmo assim prescreveram-lhe como uma Ave Maria e tiveram sorte.
Kemoterapiye yanıt vermez ama her ihtimale karşı faydası olur diye vermişler ve şansa yaramış.
Este suspeito não deixa nada ao acaso.
Şüpheli hiçbir şeyi şansa bırakmıyor.
Não, espere. Por que preciso de sorte?
Neden şansa ihtiyacım var?
Não podemos correr riscos.
Hiçbir şeyi şansa bırakamayız. Onu ortadan kaldırmalıyız.
Não precisarei de sorte, posso avaliar lutadores tailandeses.
Şansa ihtiyacım yok, Taylandlı dövüşçüleri, değerlendirebilirim.
Na verdade sentes-te a teres hipóteses com radiação?
Gerçekten radyasyon söz konusu iken işi şansa bırakmak mı istiyorsun?
Vão precisar.
- Şansa ihtiyacınız olacak.
Aqui está um pouco de azar para ti.
İşte bu kötü şansa delalet.
Eles não deixaram nada ao acaso.
Hiçbir şeyi şansa bırakmıyorlar.
Parece que tenho 25 por cento de probabilidades, e o resto é tudo sorte, então, não sei, as melhores hipóteses são não conseguir.
Görünüşe göre 4'de 1 tutuyor, gerisi şansa kalmış, yani, bilmiyorum, gelmiş geçmiş sahip olduğum en garip şey.
Quinze, isso é alguma coisa?
Şansa bak.
Olá, papá. Preciso de mudar.
İyi, Baba. şansa ihtiyacım olduğunu düşünüyorum.
Mas não podemos arriscar.
Ama bunu şansa bırakamayız.
Não precisas!
- Şansa ihtiyacın yok.
Para ter qualquer hipótese, tem de se aproximar furtivamente, o mais possível.
Herhangi bir şansa sahip olmak için.. o mümkün olduğunca, sinsice yaklaşmalı.
Nada pode ser deixado ao acaso.
Hiçbir şey şansa bırakılamaz.