English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Portuguese → Turkish / Singular

Singular translate Turkish

356 parallel translation
O local mais singular de Paris.
Paris'te başka bir eşi yok.
Parece dotado de uma agressividade singular.
Garip bir saldırganlığı var.
- Uma agressividade singular.
- Garip bir saldırganlık.
Uma situação singular, mas...
Alışılmamış bir durum ama- -
Então tem uma visão singular.
O zaman çok acayip bir görme yeteneğin var.
É um assunto muito... singular. Muito melindroso.
Bu durum çok olağan dışı çok zor...
Você é uma mulher muito singular, Sra. Vole.
Çok olağanüstü bir kadınsınız, Bayan Vole.
Que singular maravilha magnética.
Ne acayip bir manyetik mucize.
Se aqui é normal um homem acusado de homicídio de primeiro grau... vaguear por aí à vontade, julgo não ser preciso um estranho... sublinhar que a lei não providencia esse tão singular liberalismo.
Taammüden cinayetle suçlanan birinin elini kolunu sallayarak dolaşması... buralarda adettense, yasalarda böyle acayip bir serbest fikirliliğe... yer olmadığına dikkat çekmek, bir yabancı için yakışık almaz herhalde.
Depois disso acontecer na manhä seguinte, comecei a escrever no meu diário na terceira pessoa do singular, assim :
O olayın ardından ertesi sabah, üçüncü tekil şahısın ağzından günlüğümü yazmaya başladım, şöyle ki :
Bem, temos o que creio ser uma organizaçäo singular na vida comunitária americana.
Bizim Amerikan dernekleri arasında benzersiz bir organizasyonumuz var.
A história singular
Ve şövalyelerin cesur ve yiğit olduğu zamanlardan
Como psicólogo, Thomas tendes a perder-te no indivíduo, a mente singular.
Bir psikolog olduğun için Thomas, kendini tek bir bireye ve onun düşündüklerine fazla kaptırıyorsun.
Deve ser um homem singular.
Hayalperest biri olmalι.
Da próxima vez, serei mais singular.
Bir dahaki sefere daha hayalperest olurum.
Uma ideia muito singular, mas estou mais qualificado para fazer a selecção.
Çok saf bir düşünce, ama seçimi yapmak için ben daha iyi konumdayım.
Propulsão iónica, alta velocidade, embora com uma tecnologia singular.
İyon jeti, çok hızlı, benzersiz bir teknoloji.
Singular?
Bir tanecik mi?
É uma pessoa muito singular : Sensível e generosa.
Siz nadir bulunan insanlardansınız, hassas ve cömert.
É bastante singular.
Değişiktirler.
Quer dizer, todos nós presumimos que a vida alienígena é grande, singular e complexa, mas e se for uma colónia?
Yani hepimiz uzaylıların büyük, tekil ve karmaşık olduğunu varsayıyorduk ama ya bir kolonilerse?
estabeleceu-se que o Oceano de Solaris é um cérebro muito singular.
Solaris okyanusunun garip bir beyin olduğu kanıtlandı.
Há mais de 30 anos, que todos os dias este casal realiza esta cerimonia singular, para espiar a culpa de sete almas perante os seus deuses.
Bu yaşlı çift, otuz yılı aşkın süredir her gün eski bir geleneği yaşatarak Tanrı'dan, yedi ruhun günahlarının bağışlanmasını diliyor.
Vai achá-lo bastante singular.
Emsalsiz olduğunu göreceksiniz.
Durante 48 horas, trabalhadores, lojistas e homens de negócios tinham iniciado uma greve singular em defesa dos judeus.
48 saat boyunca işçiler, esnaflar ve işadamları Yahudileri korumak için ortak bir grev yaptılar.
seja porque não somos árbitros, seja porque o mais singular e o mais bizarro, em boa análise, deriva sempre de um princípio básico de refinamento.
İki nedenden ötürü ; çünkü biz onların hakimi değiliz, çünkü o, incelendiğinde "Nezaketin Ruhu" ndan kaynaklanan, son derece eşsiz ve tuhaf bir yapıya sahiptir.
Ele tem um sentido de perspectiva muito singular.
Olağanüstü bir bakış açısı var. - Yapabilir miyim?
E corria a ilha num movimento singular.
Olağanüstü bir içgüdüyle adayı dolaştı.
Este tem um objectivo singular e evidente.
Bunun eşsiz ve kusursuz bir işlevi var.
As viagens humanas de exploração ao sistema solar exterior, são controladas de longe, a partir de um local singular no planeta Terra, o Laboratório de Jato Propulsão ( JPL ) da Administração Nacional de Aeronáutica e do Espaço ( NASA ) em Pasadena, Califórnia.
Güneş sistemi dışına yapılan keşif seyahatleri bu güne kadar Pasadena Kaliforniya'daki Ulusal Havacılık ve Uzay Merkezinden ( NASA ) tek bir noktadan yönetildi.
As grávidas agem sempre de forma singular.
Hamile bayanlar hep tuhaf davranırlar.
Para a radiante singular donzela... a quem os anjos chamam Lenore, sem nome aqui jaz para sempre. "
Meleklerin çağırdığı eşsiz, sevgili Lenor'dan, Adı artık anılmayan. "
Pensei que conhecia cada singular olhar...
* Her ayrı bakışı bildiğimi düşündüm.
É a forma singular de nos dizerem para fazermos um brinde.
Bu bize tostu anlatan şirin bir yoldur.
E no chão junto ao corpo estava uma singular moca de madeira artesanal.
Ve zemin üzerinde albayın ölü bedeninin yanında, elle oyulmuş ahşap bir sopa duruyordu.
Na perspectiva do perito criminal, Londres tornou-se uma cidade de uma banalidade singular.
Usta bir suçlunun bakış açısıyla Londra başlı başına tuhaf farklı bir şehir hâline geldi.
E ter um empregado que trabalha abaixo do preço de mercado não sei se não será tão singular quanto esse anúncio.
Piyasa fiyatının yarısına çalışan bir işçi. Yardımcınızın da şu gazete ilanı kadar dikkat çekici olup olmadığını merak ediyorum.
O facto é que um conjunto singular de acontecimentos ocorreu recentemente em minha casa, na Broo Street, e esta noite achei impossível esperar mais uma hora sequer, para lhe pedir conselho e ajuda.
Gerçek şu ki, son zamanlarda evimde bir dizi olaylar silsilesi meydana geldi. Bu gece, bu olaylar dizisi artık boğazıma kadar geldi ve hem tavsiyenizi hem de yardımınızı almak üzere size başvurmak için fazladan bir saat bile beklemenin artık imkansız olduğuna karar verdim.
É singular.
Tuhaf bir yer.
Primeira pessoa do singular. Só eu.
Birinci tekil şahış.
O meu pai tinha uma desagradável e singular personalidade.
Babamın türünün tek örneği nahoş bir kişiliği vardı.
Cabine singular no Shuttle, suite de luxo no Hilton, todos os locais de interesse, o Monte Pirâmide, os canais e, claro está...
Uzay aracında tek kabin, Hilton'da lüks oda, tüm görülmeye değer yerler, Mount Pyramid, büyük kanallar ve tabii ki...
Vem, criança singular Até à natureza e ao mar
"Gel, ey insan evladı, " Bu sulara, bu vahşiliğe.
Com a tua voz singular Que nos persuade a rejubilar
- "Özgür sesinle yine de inandır bizi sevince."
É um lugar singular.
Burası benzersiz bir yer.
É o ser humano mais singular do planeta.
Sen gezegen üzerindeki en eşsiz adamsın.
Eu não vou remodelar todo o processo judicial só porque o senhor se encontra na posição singular de defender clientes que dizem nada ter feito.
Sadece siz kendinizi, suç işlemediklerini söyleyen iki müvekkilli savunmak gibi benzersiz bir konumda budunuz diye tüm adli süreci yeniden düzenlemeye niyetim yok.
Contribuem para sua capacidade de caça e a suas defesas naturais. Intrigam-me suas oscilações subvocais, Um desenvolvimento singular na comunicação felina
Sevgi gösterisi olarak kürkünün ritmik okşanmasında çıkardığın... temel zevk güdülerini karşılayan... kedi iletişimin eşsiz bir gelişimi olan... ses titreşimlerin büyülüyor içten beni.
Recolhemos uma passageira singular.
Yanımıza oldukça sıra dışı bir de yolcu aldık.
É dito que em toda idade, há um evento singular que sempre modifica o mundo à nossa volta. Um Nexus, se você vai.
Her şey Dünya yılıyla 2257'de tarafsız uzayda son Babil istasyonunun kurulmasıyla başladı.
- De um modo muito singular.
- Çok garip olmuş diyorlar.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]