Translate.vc / Portuguese → Turkish / Sò
Sò translate Turkish
167 parallel translation
- Sò isso?
- Hepsi bu mu?
Se fores talhante, é sò um pedaço de carne.
Ama bir kasap için alelade bir et parçasıdır.
Sò isso?
Hepsi bu mu?
Sò por um minuto.
Yalnızca bir dakika.
Sò conseguimos arranjar lá atrás.
Sadece en arkada bulabildik.
Sò um instante, por favor.
Bir dakika lütfen.
ADEREÇOS Sò Funcionàrios
DEKOR ODASI İşi Olmayan Giremez
Sò temos de verificar a altura e o peso.
Sadece boyunu ve kilonu ölçeceğiz.
Sò estava a tentar...
Tek yaptığım şey...
Sò estava a ter um pesadelo.
Bir kabus görüyordum.
Sò queria dizer-lhe que näo sou irmäo de Miss Winthrop.
Sana Bayan Winthrop'un ağabeyi olmadığımı söylemek istedim.
Agora, sò temos de pensar como arranjarà ele uma farda e...
Şimdi, tek yapmamız gereken üniformayı nasıl alacağı ve...
Sò queria sentir que participo na obra que estäo a realizar.
Yaptığınız bu büyük işte bir parçam olsun istedim sadece.
Quero dançar e você sò me vem com planos.
Dans etmek istiyorum, tek yaptığın beni "açılamak".
Sò väo para o Panamà depois do seu espectáculo.
Şov bitmeden Panama'ya gitmeyecekler.
Se fosse a si, dedicar-me-ia sò à canalizaçäo.
Sen olsaydım, sadece muslukçuluk yapardım.
Sim, é sò um segundo.
Evet efendim, bir saniye.
Bem, ele tem uma pasta, mas acho que sò tem as iniciais dele.
Çantada taşıyor ama üzerinde yalnızca kendi adı yazıyor.
É sò quando estou cansado ou tenso.
Yalnızca yorgunken ve canım sıkkınken kızarım.
Sò há umas escadas e rangem sempre.
Gıcırdayan bir basamak var.
- Para ti sò vale o momento, Sarah.
- Senin için kiminle olduğun önemli Sarah.
Sò nos falta um futuro.
İlişkimizin tek eksiği gelecek.
Sò a verdade, sempre.
Daima gerçekleri söyledim.
Sò o à-vontade com que o fizeste.
Yaparkenki rahatlığın rahatsız edici.
Parecem aviões a arder, sò que não são.
Uçaklar sanki yanıyor ama yanmıyorlar.
Sò o teu braço esticado debaixo da porta.
Kapının altından yalnızca kolunu gördüm.
Sò queria apanhar ar.
Biraz hava alayım dedim.
Sò disse que era possível, Henry.
Yalnızca mümkün olduğunu söyledim Henry.
Sò precisava de conversar para esclarecer as ideias.
Kafamı toplamam için konuşmaya ihtiyacım vardı, o kadar.
É difícil escrevê-lo sò por vingança.
Ama intikam duygusu o kadar canlı kalmıyor.
Sò se fosse por razões de cobertura.
Tabii gizlenmek gerekiyorsa başka.
- Sò mais uma coisa, senhor.
- Bir şey daha var efendim.
Não lhe pode dizer que consegui identificar o homem, sò isso, e que não estava interessado?
Adamın kim olduğunu anladığımı... bu yüzden davayı bıraktığımı söyleyebilirsiniz.
Sò lhe trouxe desgraça e suspeita.
Ona keder ve şüpheden başka bir şey vermedim.
Sò se via o braço dele.
Yalnızca kolu dışarıdaydı.
Sò que nunca os chegámos a ter.
Ama olmadı.
- É sò o primeiro passo.
- Bu daha başlangıç.
Sò que sem qualquer virtude.
Ama erdemle falan ilgisi yok bunun.
É sò que não consigo viver sem ti.
Sensiz yaşayamam, o kadar.
É sò uma grande gripe.
Çok fena üşütmüşüm.
Sò queria o teu amor.
Ben yalnızca aşkını istedim.
Sò quero que me deixes aqui.
Beni burada bırak, yeter.
Sò tens de pensar em ficar boa.
Sen yalnızca iyileşmeye bak.
Sò teve sarampo e varicela.
Yalnızca kızamık ve suçiçeği geçirdi.
Sò se ela ficar muito doente.
Keşke hasta olmasaydı.
Sò quero dizer-lhe uma coisa...
Birşey diyeceğim.
Suponha que sò tinha pão de cebola.
Sizde hep soğanlı çörek vardı.
- Sò chega à noite.
- O akşama gelir.
Bom, esta foi sò por brincadeira.
Bu, eğlence olsun diye.
Estou sò a cuidar delas para um amigo.
Sadece göz kulak oluyorum.
- Sò soube disto quando estava no camarim, e vi...
- Odama girene kadar ben de bilmiyordum.