English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Portuguese → Turkish / Tak

Tak translate Turkish

71,984 parallel translation
Não é suposto estarmos na mesma equipa?
Bu da ne? Aynı takımda olmamız gerekmiyor mu?
Eu tive a melhor equipa, mas a maioria de nós, eramos pensadores, não combatentes.
En iyi takım biziz ama bizler düşünürüz savaşçı değiliz.
Sim, isso não quer dizer que queremos andar contigo.
Evet ama bu birlikte takılacağız anlamına gelmiyor.
Ela e o Ketch fazem uma excelente equipa.
O ve Ketch oldukça iyi bir takım oldu.
Ela e o Ketch fazem uma óptima equipa.
O ve Ketch oldukça iyi bir takım oldu.
Jarrod e seus amigos estavam a curtir em Weather Top.
Jarrod Fırtına Tepesi'nde takılıyorlarmış.
Agora que tu voltaste, vamos, Equipa Libertem Willy.
Şimdi sen de geri döndüğüne göre Özgür İrade Takımı iş başında.
A ser bastante chateado pelos idiotas britânicos para me juntar ao esquadrão do chá e do biscoito.
İngiliz pislikler çay ve tatlı takımlarına katılmam için beni zorluyorlar.
- provavelmente. - Sou um jogador de equipa.
Ben bir takım oyuncusuyum.
Porque a Kelly anda a fazer equipa com um velho amigo teu.
Çünkü görünüşe göre Kelly senin eski dostlarından biri ile takılıyormuş.
Não fique para trás.
Geçmişe takılıp kalma.
Estava por perto.
Biraz orada burada takıldım.
É exigente em relação à idade?
Yaş takıntımız var sanırım.
Vou até à praia, e acampo, toda a noite.
Sahile iner oltamı kurar tüm gece takılırım.
Liguei a toda a gente que conheço, disse-lhes para passarem a palavra, vamos escolher equipas de entre os que aparecerem.
Takımlarımızı seçip oyuna dahil olacağız. Elemeli bir yarışma gibi olacak.
Viu muitas vezes a Trish Winterman nessa noite? Sim, claro.
- Tabii, başlarda epey birlikte takıldık.
Passei bastante tempo com ela, no princípio. Depois ela saiu com algumas das amigas do trabalho.
Daha sonra iş yerinden kızlarla takılmaya gitti.
O Ed não é uma pessoa que socialize normalmente.
Sürekli aynı kişilerle takılır. O gün üstüne fazla gitmişti.
Está de fato!
Takım elbise giymişsin.
Isto não é amor, é obsessão.
- Bu aşk değil. Resmen takıntı.
Não, amar alguém não é. Mas perseguir, é.
Birine aşık olmakta yok evet ama birini takıntı haline getirmekte var.
- São fotos obsessivas. - Está enganado.
Bunlar bir takıntının ürünü.
Percebe como isso, combinado com as fotos, sugere um homem com uma obsessão doentia pela Trish.
Çiçekleri de kattığımızda durumu görebiliyor musun? - Trish'e ne kadar sağlıksız ve takıntılı bir ilgin olduğunu?
- Eu não estou obcecado!
- Bu bir takıntı değil.
Basicamente, é um falhado obsessivo com pavio curto, não é, Ed?
Çabuk patlayan, kaybetmeye mahkum takıntılı herifin tekisin değil mi Ed?
Tinham-me dito que era um evento formal. Mas quando lá cheguei, era o único a usar fato.
Resmi bir parti olacağı söylendi bana ama gittiğimde tek takım elbiseli bendim.
- De fato? - Sim.
- Takım elbisenle mi çalışıyordun?
É óbvio que ele está obcecado pela Trish e pode ser violento, mas porque passou das marcas naquela noite?
Trish'e takıntılı olduğu ve şiddete yatkın olduğu ortada. Ama onu o gece buna iten neydi?
Isso não é amor, é obsessão.
- 5219. Bu aşk değil, resmen takıntı.
Sabemos que ele está apaixonado e obcecado por ela, que depende dela, que pensa que não pode viver sem ela.
Ona takıntı seviyesinde aşık olduğunu biliyoruz. Ona fazla bel bağladığını, hatta onsuz yaşayamayacağını düşündüğünü biliyoruz. Ya Ed onu terk edeceğini düşünmüşse?
Estavas a seguir uma mulher que foi violada. Não é assim.
Tecavüze uğramış bir kadını takıntı haline getirmişsin.
Estávamos a arranjar-nos e conversámos.
Biraz muhabbet takıldık falan.
Eles trouxeram as balizas para o jogo, com o mesmo fio azul.
Biri Leo'nun takım kaptanı olduğunu söylemişti.
Porque andas comigo? Por pena.
- Neden benimle takılıyorsun?
O mesmo capacete de segurança há quatro dias seguidos.
Üst üste dört gündür aynı bareti takıyor.
Lillian, passaste 40 anos presa ao passado.
Lillian... Kırk yıl geçmişe takılı kaldın, şimdi de gelecek için üzülüyorsun.
Eles veriam isso como uma despromoção voluntária pelo bem da equipa.
Takımın iyiliği için özverili bir hareket olarak görünüyorlar.
"Ridicularizar" significa "trocar".
- "Alaya almak", "takılmak" demek.
Klaus, ainda usas esses óculos idiotas de ler demasiados livros.
Klaus, sense kitap okuya okuya bozduğun gözlerin için hâlâ o aptal gözlüğü takıyorsun.
Também me confundiu.
Ben de başta ona takıldım.
Não, quero o teu fato.
Hayır, takımını istiyorum.
Podemos beber qualquer coisa depois?
Daha sonra takılalım mı?
Alguns efeitos secundários.
Bir takım yan etkileri oldu.
Não quero que sejas a médica que os impede de jogar para os tratar.
İnsanları oyundan çekip sarsıntı protokolüne sokan takım doktoru olmana ihtiyacım yok.
Quero que sejas a médica com amónia, cortisona, esteroides e Lasix para os pulmões, que os cola e os empurra de volta para o jogo.
Amonyak tuzu, kortizon iğnesi, steroit ve akciğerleri için kas gevşeticiyle onları bir araya getiren ve oyuna geri sokan takım doktoru olmana ihtiyacım var.
Estamos no mesmo lado.
Aynı takımdayız biz.
Portanto, Alex. Há alguma razão em especial para o teu novo interesse em futebol?
Alex, lise futbol takımıyla bu kadar ilgilenmenin bir nedeni var mı?
Nós dávamo-nos bem.
Takılırdık.
- Está sim.
Evet takıntı.
Sabemos que ele é obcecado pela Trish.
Trish'e uzun süredir takıntılı. Bir numaralı şüphelimiz kendisi.
Alguém disse que o Leo treina a equipa e o Lucas está nessa equipa.
Lucas da aynı takımda. İşte bağlantı burada.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]