Translate.vc / Portuguese → Turkish / Tênis
Tênis translate Turkish
210 parallel translation
É um fã do tênis.
Tenise meraklısınız.
- Posso fazer algo mais do que não seja jogar ao tênis?
Tenis dışında bir şeyler yapmak isteyemez miyim?
Te pegou o sol jogando ao tênis com os ricos.
Zengin arkadaşlarınla tenis oynarken yanmışsın.
Se tivesse sabido todas essas tolices do tênis não te teria deixado.
Bu tenis saçmalığının para edeceğini bilseydim seni bırakmazdım.
Depois do tênis, me meterei em política.
Tenisten sonra politikaya atılacağım.
Um fã do tênis.
Bir tenis hayranı.
A primeira vez que deixo que alguém jogue ao tênis antes de prendê-lo.
İlk kez bir şüphelinin tenis oynamasını bekliyorum.
Diz que se parece ridiculo com as roupas de tênis.
Tenis elbisesiyle komik göründüğünü söylüyor.
Bem, ainda há jogo de marelas ou tênis de mesa, e bingo.
Şey, yine de tombala var, tenis gibi güverte oyunları var.
E talvez Frank Towns... quem voou de tudo... e quem poderia despegar ou aterrizar num campo de tênis... talvez esse pioneiro temerário grandioso... é agora obsoleto.
Belki bir tenis kortundan bile herhangi bir şeyi indirip kaldıracak büyük pilot Frank Towns'da aslında bir şey değildir.
Clubes de pôquer, clubes de golfe, clubes de tênis.
Poker dernekleri, golf dernekleri, tenis dernekleri.
Antes de Stolypin chegar, quero jogar tênis.
Stolipin gelmeden, biraz tenis oynamak istiyordum.
Alguém quer jogar tênis?
Tenis oynayan var mı?
Veja por exemplo o tênis de mesa, os bens, acupuntura... Eles me entediam.
Masa tenisi, golf, akupunktur...
Tenho que levantar-me cedo para jogar tênis com a malta.
Çocuklarla tenis için erken kalkmalıyım.
- Onde arranjaste esses tênis?
Bu spor ayakkabıları nerden buldun?
- Junto à quadra de tênis.
- Tenis kortunun oradan.
É uma recreação? Esperava vôlei ou tênis.
Voleybol veya tenis olur sanıyordum.
Jogar tênis amimar mulheres, mas tenho fins de semana fora e eu sou meu próprio patrão.
Tenis oynarım kadınları okşarım, ama hafta sonlarım boştur ve kendi kendimin patronuyum.
Precisa de um policial, não de um professor de tênis.
Size tenis hocası değil bir polis lazım.
Hoje não é o meu dia de sorte, Linda. Mas não se esqueça que nós vamos jogar tênis às 12 : 30.
Bugün şanslı günümde değilim Linda... ama on iki buçukta benden kaçamayacaksın.
Vemo-nos no tênis às 12 : 30.
On iki buçukta kortta görüşürüz. Hoşça kal baba!
Meu Deus, tenho que jogar tênis às 12 : 30.
Gitmem gerek. 12 : 30'da tenis maçım var.
Eram doze horas, depois fui jogar tênis
On ikiye kadar oradaydım sonra tenis maçına gittim.
Tenho jogo de tênis às 12 : 30.
On iki buçukta tenis maçım var.
Então eu me troquei, e vesti o meu fato Fred Perry, e fui para o ténis eram12 : 30, encontrei a Daphne e o Marshall no tênis.
Her neyse... üstümü değiştirdim ve Fred Patty kıyafetimle... tenis kortunun yolunu tuttum. Tam on iki buçukta oradaydım. Daphne ve Marshall oradaydı.
Vestida vai para tênis, com poucos minutos de atraso, sorridente, e com ar inocente.
Üstündeki güneş yağı renginden kurtulmak istiyordu. Hemen tenis elbiselerini giydi ve korta birkaç dakika geç kaldı. Ama soğuk kanlıydı ve gülümsüyordu.
Talvez, uma rede de tênis?
Tenis ağı veya saça takılan ağ.
- Rede de tênis?
- Tenis ağı mı? Evet.
A primeira pista, se lembro bem, é a rede de tênis.
İlk ipucu, anımsadığım kadarıyla, tenis ağı.
Rede de tênis, sobre esta torneira.
Çeşmenin üzerinde bir tenis ağı var.
Eles nunca encontrarão um executor, e caso encontrem, que minha "vara" conjugal se transforme em uma raquete de tênis.
Asla cellat bulamayacaklar. Eğer bulurlarsa,'evlilik çubuğum', tenis raketine dönsün.
Quem mandou pisar no meu tênis? Andar na minha calçada?
Kim dedi mahalleme gel diye?
Cara, seu tênis está fodido!
Ayakkabıların mahvolmuş oğlum.
- Devia me pagar um tênis.
Sana yenisini aldırmam gerekirdi.
Arranjo um professor de tênis e passeio pela cidade num BMW, como as outras.
Hey o kadar da aşağılamaya gerek yokmuş ardından bir tenis eteği alırım kasabadaki fıkır fıkır kaltaklardan bir farkım kalmaz
Saca só o tênis maneiro.
Şu ayakkabılara bak.
E, Hollywood, o tênis coube direitinho!
Hollywood, ayakkabılar tam geldi!
Tire o focinho do meu tênis.
Çek yüzünü ayakkabılarımdan.
- Tênis Air Jordan.
- Air Jordans.
É um campo de tênis!
Tenis kortları bile var!
É uma raquete estupenda, mas não jogo tênis. Nunca joguei.
Çok güzel bir rakete benziyor ama ben tenis oynamam, hiç oynamadım.
Que tênis são esses?
- Bunlar ne?
A Sra Filiz está comprando a área inteira para construir um grande centro comercial. hoteis, restaurantes, um mercado e uma quadra de tênis.
Filiz Hanım tüm bölgeyi satın alıyor, büyük bir ticaret merkezi, oteller, lokantalar, büyük bir market ve tenis kortu inşa etmek için.
Já comprei os direitos do gatinho albanês... e a Nike vai fazer um tênis especial pro Dennis Rodman.
Slogan bu. Ve Arnavut yavru kedisi işinin telif hakkını aldım. Nike'yi arayacağım, Rodman'a saçını leopar postu rengine boyattıracağım.
Batemos Oxford no campeonato de tênis.
Prentice Kupasında Oxford'u yendik.
- Bombei em Inglês no último semestre, estou em suspensão acadêmica, e fui expulso da equipa de tênis.
- Geçen sömestr İngilizce dersimden kaldım ve yıl tekrarı yapacağım ve tenis takımından da atıldım.
Eu já pratiquei alguns, entre eles, tênis, parrises squares... mas meu preferido, é voleibol.
Bir çoğu ile amatörce uğraştım- - tenis, parrises squares ama benim fovarim volleybol.
tenho 18 pares de tênis, 14 pares de sapatos, sem contar com os de treino.
1 8 tane pantolonum, spor ayakkabı dışında, 1 4 çift ayakkabım var.
Eu estava atrasada para o tênis que era às 12 : 30.
Tenis maçına geç kaldım.
"Conheço o cavalheiro, vi-o ontem, ou noutro dia... então, ou então, com tal e tal pessoa, e estavam jogando... estavam bebendo, estavam jogando tênis"... ou então "eu o vi na tal casa de tolerância"... ou seja, um bordel, e por aí vai.
Tanrım o beyzadeyi. Dün gördüm kendisini. Hayır, dün değil.