Translate.vc / Portuguese → Turkish / Vivê
Vivê translate Turkish
231 parallel translation
Se estes vão ser os meus últimos momentos, deixe-me vivê-los em paz.
Eğer bunlar benim son anlarımsa bırakın da huzur içinde yaşayayım.
- Se quer vivê-la sozinha...
- Eğer yalnız yapmak istiyorsa...
Quero vivê-la contigo, Danny, mas...
Seninle yapmak istiyorum Danny, ama...
- Deveria estar a vivê-los bem.
- Hayatın tadını çıkarmalısın. - Öyle yapıyorum.
Para viver uma vida simples, sincera, honesta, era difícil vivê-las todas.
Basit, sade ve dürüst bir şekilde yaşamak kuşkusuz çok zordu.
Ainda tenho milhares de sensações dentro de mim e quero vivê-las todas.
İçimde kalmış pek çok duygu var. Bunları açığa çıkaracağım. Hepsinin tadına varacağım.
Estou a vivê-las!
Onlarla birlikte yaşıyorum.
Devo compreendê-la, começar a vivê-la muito tempo antes.
Çekimlere geçmeden önce onu içimde yaşamak isterim...
De momento, tudo o que temos é uma fachada e temos de vivê-la.
Bak Marnie, şimdilik tüm yapacağımız rol yaparak yaşamaya devam etmek.
É melhor vivê-los.
O günleri iyi geçirelim.
Eu devia estar em Hollywood, diante de uma máquina de escrever, a inventar tudo isto, para fazer um filme, e não a vivê-Io.
Hollywood'a geri dönüp, bir daktilonun başında, tüm bunları bir film senaryosu için uyduruyor olmam gerekirdi. Yaşıyor değil.
Se te disser, escolhes um sonho teu e deixas-me vivê-lo contigo?
Eğer söylersem içinde ben olan bir hayal seçerek yaşamama izin verecek misin?
Terão a vida inteira para vivê-la.
Gerçeği sonra alırlar.
Quero vivê-la.
Onu yaşamak istiyorum.
Não só para estudar o passado, mas para vivê-lo. Está tudo aqui.
Sadece geçmişi incelemeyeceğim, onu yaşayacağım da.
Mas bem diferente é vivê-la em primeira mão.
Ama savaşa şahit olmak başka bir şeydir.
Se são nossos últimos momentos, vamos vivê-los com honra!
Eğer bunlar son vakitlerimizse, Gelin hadi onurluca çarpışalım
Tenciono vivê-la à mina maneira ou deixo de viver.
Ya istediğim gibi yaşarım, ya da hiç yaşamam.
Mas tem de vivê-la, para poder escrever sobre ela.
Onun hakkında yazabilmek için... onu deneyimlemelisin.
Se te responder, escolhes um sonho que tenhas tido e deixas-me vivê-lo contigo?
Sana, istediğin bir hayali seçmeni söylesem, ve onu benimle yaşamanı?
O sonho do Jack Dalton, o meu pesadelo, e, no momento, estávamos os dois a vivê-lo.
Jack Dalton'un rüyası benimse kabusum ve şuanda bunu ikimizde yaşıyoruz.
Só tenho uma vida e quero vivê-la.
Tek hayatın var ve yaşamak istiyorsun.
E tu prometeste-me que iríamos vivê-la juntas
Her şeyi paylaşacaktık, söz vermiştin.
A aprender os seus mistérios e a vivê-los não apenas por ele, mas pela humanidade.
Uzayın sırlarını öğrenmek ve uzayı keşfetmek sadece kendisi için değil, insanlık içindi.
É por isso que não consigo vivê-la.
Bu yüzden kendi hayatımı yaşayamıyorum.
- Comecem o dia. Já estou a vivê-lo.
- Evet, hayatı yaşıyorum.
Nós estamos a vivê-las. É esse o espírito.
Biz gerçeğini yaşıyoruz!
Só estou a dizer que não podemos vivê-la por ele.
Tek dediğim, hayatını onun adına yaşayamayız.
E, agora, que estou a vivê-lo, qual é o drama?
Şimdi bakıyorum da korkacak bir şey yokmuş.
Binóculos para ver a vida de longe, e Shakespeare para ler acerca dela em vez de vivê-la.
Yaşayacağına okuyan hayatı dürbünle seyreden bir adam.
Claro que, vivê-la, foi um tanto diferente.
Ama olayı bizzat yaşamak... anlattıklarınızdan biraz farklıydı.
Eles estão a vivê-lo.
Kitabı yaşıyorlar.
A vida é tua, amor, e não posso dizer-te como deves vivê-la.
Bu senin hayatın, bir tanem, ve sana nasıl yaşayacağını söyleyemem.
Poucos são aqueles que têm a oportunidade de vivê-la.
Sevdiğini kaybetmek zor bir şey.
Estou a vivê-lo, Harv.
Ben hayalimi yaşıyorum.
É a tua vida, tens direito a vivê-la como quiseres.
Bu senin hayatın, sen de doğru olanı yapmalısın.
Estou a vivê-lo.
Ben bunu yaşıyorum.
A estratégia do Ed era de outros tempos, a Samantha vira-a em filmes antigos, mas nunca imaginara vivê-la em primeira-mão.
Ed ile çıkmak daha önceki ilişkilerinden çok farklıydı. Hareketleri eski filmlerde gördüğü gibiydi ama şimdiye kadar kendisinin başına hiç gelmemişti.
Basta ficar em casa e vivê-la.
Evde otur ve hayatını yaşa!
Se a vida é tão horrível, para quê vivê-la?
O kadar korkunç bir hayatımız olmayabilir de.
Um demónio roubou-me a vida e está a vivê-la melhor do que eu.
İblis, hayatımı elimden aldı. Şimdi benden daha iyi yaşıyor.
Viveu a vida conforme achava que devia vivê-la.
Yaşaması gerektiğini düşündüğü hayatı yaşadı.
Porque tenho a minha própria vida e não consigo vivê-la quando estou ocupada a tentar prová-lo a ti, tentando provar que não te vou trair!
Çünkü benim kendi hayatım var ve her zaman sana kendimi ispat etmeye çalışarak, Sana ihanet etmeyeceğimi göstermeye çalışarak yaşayamam.
Sim, há momentos da nossa vida que gostávamos de poder voltar a viver, mas se já os vivemos na perfeição, para quê vivê-los de novo?
Evet, tekrar yaşamak istediğimiz zamanlar vardır. Ama... eğer onları harika şekilde yaşadıysak niye tekrar yaşayalım?
Vivê-la-á com o abandono romântico de um dia de Verão, com a sensação de um grande filme ou de uma canção pop que sempre adorou.
Romantik bir yaz gününün bitimiyle yaşayacaksınız, harika bir filmin veya sevdiğiniz bir şarkının verdiği hazla.
A vida é um jogo, Professor. O meu lema é vivê-la ao máximo.
Benim felsefem bu
E se não conseguirmos dizê-lo, nunca conseguiremos vivê-lo.
Ve bunu kelimelerle ifade edemiyorsan o zaman bunu hiç tecrübe edemeyeceksin demektir.
... a vida é minha, e vou vivê-la como entender. Falo a sério, Darby...
... benim hayatım, istediğim gibi yaşarım.
Gabrielle, se só tivesse 30 segundos de vida assim é como quisesse vivê-los olhando teus olhos.
Gabrielle, yaşamak için 30 saniyem kalsa, Gözlerinin içine bakarak, Bu şekilde, sadece onlara bakarak yaşamak isterdim.
... assim é como quisesse vivê-los : olhando teus olhos.
Bu şekilde, sadece gözlerinin içine bakarak yaşamak isterdim.
Vivê-la.
Yaşamak.