Translate.vc / Portuguese → Turkish / Yol
Yol translate Turkish
33,320 parallel translation
Preciso de encontrar um modo de o ajudar e de não o ajudar ao mesmo tempo.
Ona hem yardım edecek hem de etmeyecek bir yol bulmam lazım.
Por isso se a força que está a puxar a Torre é a gravidade, precisamos de uma maneira de sobrepor a gravidade.
Yani Kule'yi yere çeken yerçekimi bizim ihtiyacımız olan bu yerçekiminin üstesinden gelecek bir yol.
O que não entendes é que o poder sempre encontrará uma forma de sobreviver.
Anlamadığın tek şey gücün hayatta kalmak için her zaman bir yol bulduğu.
Tenho procurado uma forma de ir em vosso auxílio.
Ben de size yardım etmek için bir yol bulmaya çalışıyordum.
Polly Klaas, raptada do quarto dela em casa, e depois assassinada, o que levou à lei de "três crimes e estás fora".
Yatak odasından kaçırılan ve daha sonra öldürülen Polly Klaas, California'nın "üç cezada işin biter" yasasına yol açtı.
Bill Clinton enfrentou um grupo de manifestantes da Black Lives Matter que se opunham à lei contra o crime de 1994 que dizem ter levado ao aumento das detenções de negros.
Bill Clinton bir grup Siyahların Yaşamları Değerlidir protestocusuyla yüzleşti. Siyahların hapsedilmesinde artışa yol açtığını söyledikleri 1994 suç yasasını protesto ediyorlardı.
O povo americano foi prejudicado por estas políticas devido ao encarceramento em massa, sobretudo de pessoas de cor.
Amerikan halkı, özellikle beyaz olmayan nüfusun topluca hapsedilmesine yol açan bu politikalardan birçok bakımdan zarar gördü.
Os factores impulsionadores do sistema das fianças.
Kefalet gibi bir sisteme yol açıyor.
Historicamente, os esforços para criar reformas conduziram, inevitavelmente, a mais repressão.
Tarihsel olarak reform çabalarına baktığımızda kaçınılmaz olarak daha fazla baskıya yol açtıklarını görüyoruz.
Mas, como país, acho que nunca estivemos preparados para admitir que arrasámos comunidades inteiras e várias gerações, se pensarmos na escravatura, na segregação, nos sistemas de opressão que nos trouxeram até à situação actual.
Ülke olarak da bunu kabule hazır olduğumuzu sanmıyorum. Bugün içinde bulunduğumuz duruma yol açan kölelik ve Jim Crow kanunu gibi şeyleri ve tüm baskıcı sistemleri düşünecek olursak toplulukları ve birçok nesli ezip geçtiğimizi kabul etmemiz gerekir.
Ameacei contar aos outros que ele era um informador. Mas também descobri uma forma de ele ter liberdade condicional.
Herkese muhbir olduğunu söylemekle tehdit ettim ve tahliyesi için bir yol buldum.
Disseste que tinhas uma forma de nos livrar dele.
Peşimizi bırakmasını sağlayacak bir yol bulduğunu söylemiştin.
Descobriste uma forma de transferir o Gallo?
Gallo'yu nakletmek için bir yol mu buldun?
Determinei um padrão em que ele vai sempre à pesca sem isco suficiente.
Yeterince yemi olmadan balığa gittiği bir yol hazırladım.
Por isso, em vez de me culpares pela posição em que o Sutter te colocou, sugiro que procures uma forma de saíres dela.
Bu yüzden Sutter'ın seni düşürdüğü durum için beni suçlamak yerine, doğruca gidip bu işten kurtulmak için bir yol bulmanı öneriyorum.
Era a única forma de impedir que o caso fosse indeferido. Mas ele não aceitou.
Davanın düşürülmesini durdurmak için öngörebildiğim tek yol buydu... ama programı almadı.
Bem, já está longe dos seus dias como defensora pública.
Açık bir şekilde kamu avukatlığı günlerinden beri bayağı yol kat etmişsiniz.
Um tubarão comeu o colete na subida e arrancou a ligação via rádio a longo alcance.
Köpekbalığı, yol boyunca BC'yi yedi ve uzun menzilli radyo bağlantısını söktü.
Devias encontrar uma maneira mais económica de te passares.
Daha bütçeyi etkilemeyen bir yol bulsan mesela.
Temos que falar novamente com o Eli Morrow.
Eli Morrow'a ulaşacak başka bir yol bulmamız lazım.
Eu vou encontrar uma solução.
Ben bir yol bulurum.
Eu sei que é um público pequeno, mas... é o caminho mais rápido para a cela do Eli.
Biraz kalabalık olduğunun farkındayım ama Eli'ın hücresine giden en hızlı yol orası.
Encontra-nos outra forma de entrar na cafeteria.
Kafeteryaya giden başka bir yol bul. Nasıl olduğu umurumda değil.
Isso não muda o facto de não termos forma de conter o Sr. Reyes.
Bu, Bay Reyes'i kontrol altına alabileceğimiz bir yol olmadığı gerçeğini değiştirmiyor.
Espero que a Simmons nos dê algo que nos permita vingá-los.
Umalım da Simmons intikamlarını alacak bir yol bulsun.
E arranjaremos uma forma de os fazer ouvir-nos.
Bizi duymaları için bir yol bulacağız.
O Eli percorreu a Tabela Periódica até chegar ao plutónio.
Eli periyodik cetvelde plütonyuma kadar yol açıyor.
Permitiu que o dispositivo PEM dos "Watchdogs" cortasse a energia em várias cidades.
Gözcülerin EMP cihazlarının birçok şehirde elektrik kesintisine yol açmasını sağlamıştı.
O que causa um problema, porque, sabe... o plutónio.
Ki bu bir soruna yol açar, çünkü biliyorsun, plütonyum.
O "Darkhold" mostrou-me o caminho. Eu posso criar vida...
Darkhold bana yol gösterdi.
O pequenino tem asma e sabia que eu trouxesse o gato, diriam para o trazer, isso causaria problemas.
Küçük olanın astımı var zaten ayrıca kedim olduğumu söyleseydim, sen de onu getirmemi söylerdin, bu durum da probleme yol açardı.
Tivemos de trazer 200 pessoas no meio do verão, até ao inverno no sul de Ushuaia, a 14 mil km de onde devíamos estar a filmar isto há três meses, para encontrar gelo, porque está a derreter.
Üç ay önce çekim yapıyor olmamız gereken yerde erime olduğu için, 200 kişilik ekibimizle kar peşinde Güney Ushuaia'nın kışına ulaşmak için 14500 kilometre yol katetmek zorunda kaldık.
" A esperança convida-nos a reconhecer que há sempre uma saída,
Umarım herkes, her zaman bir yol bulunabileceğinin farkındadır.
Sim, mas há muitas reformas de casas em andamento, há estradas a ser pavimentadas, e é o Estado do Sol.
- O kadar mı uzun? Evet, bir sürü ev yapılıyor, bir sürü yol elden geçiyor ve burası Günışığı Eyaleti.
E no que toca à substituição do Peter, como os seus familiares e co - protagonistas anteriores aprenderam, um pouco de David Spade vai muito longe.
Peter'ın yerine gelen kişiyle ilgili durumlar ise, şey, ailesinden ve yardımcı oyunculardan öğrendiğim kadarıyla, David Spade'in kat etmesi gereken uzun bir yol var.
Ainda há um longo caminho a percorrer.
Önünde uzun bir yol var.
Acho que o Satao pode estar num destes contentores a caminho de oficinas de entalhe. Em breve, o Satao poderá tornar-se pauzinhos chineses ou anéis.
Bence Satao bu konteynerlerin herhangi birinde olabilir, oyma fabrikalarına doğru yol alıyor ve çok yakında Satao yemek çubuğu ve yüzük olacak.
A al-Sakar prefere ataques com elevado número de vítimas.
El-Sakar, toplu kıyıma yol açan saldırılara meyilli.
Orgulhoso dele, da origem dele e da distância que percorreu.
Onun ne kadar yol katettiğini görünce gururlanmamak elde değil.
A boa notícia é que a encontramos.
Kotü haber, içeri giriş için bariz bir yol yok.
O que nos deixa com os meios oficiosos : Nós.
O zaman yasal olmayan yol da biz oluyoruz.
Um orifício nos pulmões pode encher o tórax com ar, impossibilitando assim a respiração.
Akciğerdeki bir delik, göğüs boşluğunun havayla dolmasına yol açar. ... ve bu durum nefes almayı zorlaştırır.
Eles encontraram uma forma.
Bir yol bulmuşlardı.
Não importa a distância espacial que teremos de atravessar...
Ne kadar yol almamız gerektiği umurumda değil.
Entrega-te a Cristo.
İsa'ya yol aç.
Emma, não me parece que perseguir um pássaro seja uma forma eficaz de terapia.
Emma kaçan bir kuşu yakalamanın terapin için faydalı bir yol olduğunu düşünmüyorum Geçen sefer beni kahine götürmüştü
Há alguma forma de o alterar?
Onu değiştirebilecek bir yol var mı?
Acredito que nós encontraremos uma terceira via.
Ama ben üçüncü bir yol bulabileceğimize inanıyorum
Já tenho uma maneira.
Bir yol biliyorum ama yapman gereken şeyi yaptın mı onu öğrenmem gerek.
Presumo que sim.
Hayalet kurbanlarımız için daha az ölümcül bir yol bulmaya çalışıyoruz. Sanırım.
Posso arranjar uma forma de detectar isso.
Belki bunu tespit etmek için bir yol bulabilirim.