Translate.vc / Portuguese → Turkish / Ño
Ño translate Turkish
699,499 parallel translation
Parece que todas as vítimas desapareceram no último ano.
Tüm kurbanlar geçen yıl içinde kaybolmuş gibi.
O problema do Departamento de Defesa é que projectam tudo para guerra no deserto.
Savunma Bakanlığı'nın sorunu her şeyi çöl savaşına göre yapmaları.
- No início, pensei que era importante, que podia recuperar a minha mulher.
Başlarda önemli olduğunu ve bir gün karımı bana getireceğini umuyordum.
A Rittenhouse não é uma escolha, está no sangue.
Rittenhouse bir seçim değildir. Senin mirasındır.
- Já fiz mais de 60 horas no simulador.
- Ne? Simülatörde 60 saat uçuş yaptım.
Há dias, pavoneava-se pelo meu escritório e tratava-me como um campónio no meu próprio reino.
Günler önce, benim mekanımda palazlanıyordun, bana kendi evimde misafir muamelesi yapıyordun.
Ele anda sempre à procura de comunistas no exército.
Ordu içindeki komünistleri araştırdığı meşhur soruşturmasının tam ortasında.
Se souber de algum comunista no exército, informe os meus assistentes.
Ordu içinde bildiğin bir komünist ajan varsa bunu yardımcılarıma söyle.
Digo-lhe o que lhes disse, só confio no grande senador Joe McCarthy.
Onlara söylediğimi size de söyleyeyim, ben sadece Senatör Joe McCarthy'nin kendisine güvenirim.
Porque eu acho que queres. Acho que, lá no fundo, há uma parte de ti, uma parte humana que quer que eu te pare.
Derinlerde bir yerde bir parçan, insani olan parçan seni durdurmamı istiyor.
Deve ser como no filme Brilhantina, mas com violência.
Büyük ihtimalle "Grease" benzeri şeyler ama daha şiddet içeriklisi.
Sempre imploraste para viajar no tempo.
Zaman yolculuğu yapmak için yalvaran sendin. Nasılmış gördün mü?
Estamos tão focados no nosso luto, no nosso passado, na nossa dor, que não conseguimos esquecer, e continuamos a magoar mais pessoas.
Hepimiz kendi acılarımızda, geçmişimizde, acılarımızda boğuluyoruz ve unutamıyoruz. Bu yüzden insanları incitmeye devam ediyoruz.
Paramos de tentar corrigir o passado e focamo-nos no presente.
Geçmişi düzeltmekten vazgeçip geleceğe odaklanmalıyız.
- Mãos no ar!
Ellerini kaldır!
- Pensa no que ele já fez.
- Sadece yaptığı şeyleri bir düşün.
- Pensa no que já fizemos.
- Bizim yaptığımız şeyleri düşün.
Viajar no tempo é possível. E na minha primeira missão, fui ao desastre do Hindenburg, em 1937. Quando parti, tinha uma irmã, e quando voltei, ela tinha desaparecido.
Zaman yolculuğu gerçek, ve ilk görevime çıktığımda 1937 yılına Hindenburg'a gittim, ve giderken bir kız kardeşim vardı, ama döndüğümde... artık yoktu.
E eu vou fazer o possível e o impossível para te salvar, mas viajar no tempo é muito imprevisível e eu não sei se vou conseguir fazê-lo, por isso queria dizer-te que que te amo.
Ve seni kurtarabilmek için elimden gelen her şeyi yapacağım, ama zaman yolculuğunun sağı solu belli olmuyor, ve bunu yapabilir miyim bilmiyorum, bu yüzden sana şunu söylemek istedim... Seni seviyorum.
Mas informações no noticiário da WNBC.
WNBC Haber, Yuko'nun haberi.
Não sei como correram as coisas no cruzeiro, mas este rebocador...
Gemide neler oldu, bilmiyorum ama bu römorkörde...
Gigantes gentis nas profundezas, monstros no céu.
Derin suların nazik devleri, gökyüzünde canavar olurlar.
As mercearias estão a esvaziar-se, enquanto o Tammi-com-um-I ameaça transformar Manhattan no Haiti.
"İ" ile yazılan Tammi, Manhattan'ı Haiti'ye çevirmeden marketler boşaltılıyor.
Inventaram-no para assustar as crianças.
Onu çocukları korkutmak için uydurmuşlar.
A minha família era um diorama vivo no Museu Tenement.
Benim ailem de Tenement Müzesi'nde canlı mankenlik yapıyordu.
No cruzamento da 53 com a 6, em frente ao Sbarro's.
Cadde, Sbarro's karşısı.
Não estou convidado para a tua festa finória no telhado, Stacy?
Janjanlı çatı partine beni nasıl davet etmezsin Stacy?
Está no meu telefone, no bolso.
Telefonumda var. Cebimde.
Fizeram essa regra quando estavas no bunker.
O kurallar sen sığınaktayken çıktı.
Vais apodrecer no inferno por enganares as pessoas.
Kandırıkçısın, cehennemde çürüyeceksin.
Vamos jogar os jogos que encontrei no lixo.
Çöpte bulduğum kutu oyunlarından da oynarız.
Mas tiveste aquele papel no Mahogany.
Ama Mahogany'de rol almıştın.
Deixaram-me fazer o meu programa sobre mulheres no campus.
Kadınlar hakkında bir program yapıyorum.
Quero ajudar, mas ainda agora comecei a apagar isso no Google.
Yardım etmek isterim ama o işi Google'a daha yeni unutturuyorum.
Meu Deus. Estou no jornal.
Aman Tanrım, gazeteye çıkmışım.
Quero fazer um cruzeiro fluvial contigo e uma data de casais e um tipo solteiro estranho que não sabe no que se meteu.
Seninle ve başka çiftlerle bir nehir gezisi diyorum. Bir de "Burada ne işim var." diyen bekâr bir adam olsun.
Ainda há balões da Hillary no teto!
Tavanda hâlâ Hillary balonları var!
eu não estava no meu melhor.
Boşandıktan sonra durumum pek iyi değildi.
Inscrevi-me no J-Date, no Christian Mingle e no que se revelou um site de recrutamento do ISIS.
J-Date'e, Christian Mingle'a ve yanlışlıkla bir IŞİD sitesine katıldım.
Também disseram que passei de "picha no chão a garanhão", de "feiaço a giraço", de "pivete a tipo de colete".
Pejmürdeydi, erkek güzeli oldu, köfteden yavruya, yağlı göbekten baklavaya, demişler.
Sinceramente, Jacqueline, nem sequer surgiu no nosso gaydar, uma máquina que temos aqui...
Jacqueline, sen geydar'ımızda değildin. - Buradaki makinemizin adı.
... até a vermos no Post com ele.
Ta ki seni onunla Post'ta görene dek.
Mas os tigres não vivem no Haiti!
Haiti'de kaplan yok ki.
O segredo está em saber chorar no ponto.
Olay, zamanı gelince ağlamakta.
Oiçam, eu não quero entrar no programa da Xan.
Xan'e konuk olmak istemiyorum.
Depois do artigo no Post, acho que se espera que vista um colete.
Post'taki yazıdan sonra bunu beklerler herhâlde.
Ia vesti-lo no lançamento do leite em pó para bebé Skinnygirl no fim de semana.
Skinnygirl bebek maması lansman partisi içindi.
Escondido no sótão, a separar as minhas conchas.
Tavan arasına saklanıp kabukları sayardım.
Mas tem de ser no Real Housewives?
Ama Gerçek Ev Kadınları'na çıkmasam?
E pôs uma app de tradução no meu telefone para eu não ter de aprender nenhum dos idiotas dos idiomas deles!
Telefonuma da bir çeviri programı yükledi. O saçma sapan dilleri öğrenmek zorunda kalmayacağım.
Bem, ele vai ter de pedir aos meus pais primeiro, no cemitério de Green-Wood onde eles trabalham.
Önce beni ailemden istemesi lazım. Greenwood Mezarlığı'nda çalışıyorlar.