Trunk translate Turkish
19 parallel translation
Поезжай по верхней до главной дороги, проедешь миль 15-25, пока она не кончится.
Üst yoldan Trunk Road'a çık, 20-30 kilometre sür Yol neredeyse bitene kadar.
Как и у всех моих мужчин в последнее время
- Son zamanlardaki erkek seçimlerim... - Ben mi? Ve Trunk.
( Прим. "trunk" - это одновременно и хобот, и багажник ).
onları arkaya fırlatın.
Я работаю над нашими нарядами на завтрашнее шоу.
Ben yarın ki The Trunk Show için kıyafetlerimizi hazırlıyorum..
И куда вы завтра пойдете?
Evet, trunk show için mi bunlar?
Я имел в виду "багажник".
"Bagaj" ( trunk ) demek istedim.
What do you think, I put myself in the trunk?
Ne yani, kendimi bagaja tıktığımı mı düşünüyorsun?
Anyway, I passed out for a while, and um woke up naked in the trunk of a car.
Neyse, bir süre kendimden geçmişim ve uyandığımda bir arabanın bagajında çıplak haldeydim.
The naked girl you put in your trunk.
Arabanın bagajına koyduğunuz çıplak kız.
The fuck you know about... trunk!
Bagajdaki şeyi nereden biliyorsun?
Но ваш объект спонсирования, воистину крупный, это Канадская Линия Грузоперевозок.
Ama sizin asıl ve oldukça fazla olan hisseniz Kanada Grand Trunk Demiryolu hattındaydı.
"Хип-хоп в твоем теле"...
"Crunk in the trunk"...
Другая, магистральная дорога.
Bir tane daha, Ladner Trunk yolu.
The night before last, he rolled up on me in his cab, and he was in a panic, and this body was in the trunk.
Bir gece önce... Taksiyle benim yanıma geldi, panik halindeydi ve ceset bagajındaydı.
We got Anne Brunell's DNA in the trunk of your taxi and clean strangulation marks that are gonna match those fingers.
Anne Brunell'in DNA'sını taksinin bagajında bulduk. Bir de boğma izleri o parmaklarla eşleşecektir.
"запуск" вместо "загрузки". Подумай о сообщениях.
Bagaja "Trunk" değil "Boot" diyor.
And the trunk of your car has Starkel's DNA and blood.
- Hayır, değildi. Arabanızın bagajında, Starkel'ın DNA'sını ve kanını bulduk.
She put it in his trunk to frame him.
Bagajına koyarak komplo kurmuş.
and Dean is rooting around in his trunk.
Dean de onun bagajını karıştırıyordu.