English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → English / [ A ] / Alibis

Alibis translate English

410 parallel translation
İşler kötü giderse, öne süreceğimiz sağlam sahte tanıklar var ya da birinci sınıf bir avukat.
If something goes wrong, we'll have cast-iron alibis or a top-notch lawyer.
Diğerlerinin tanığı var mı?
How about your alibis?
Onu iki kez yakaladık. Kanıtlarımız yetersizdi.
We arrested him twice He had alibis
İşleneceğini bile bilmediğin cinayetler için görgü tanığı ayarlıyorsun.
You get alibis for murders you don't even know are going to happen.
Eskiden hikayelerin harikaydı.
There was a time when your alibis were gems.
Özür mü dileyeyim yoksa sahit mi göstereyim
Listen, Honey, you're not asking for apologies and alibis, are ya?
Bahanelerinizi uydururken 30 saniye bekleyelim.
Pause for 30 seconds while you cook up your alibis.
Janoth kendini kolaylıkla temize çıkartır.
Janoth'll have lots of alibis.
Bahaneler uydurma.
Never mind the alibis, baby.
Sonra mazeret istemem.
No alibis later.
Üç cinayet sırasında da başka yerde olduklarını kanıtlayamazlar.
They can't have alibis that'll stick for three murders!
Bazen son dakika girişimleri olur, hatta bazen itiraflar!
They get dozens of last-minute alibis, sometimes even confessions!
Tüm mazeretlerimi tükettim.
I'm running outta alibis.
Sebebi kâbuslar.
Nightmares are alibis
Mazeretlerinizi hazırlayın.
Better get your alibis ready,
Eğer katil olsaydı, bir sürü mazeret ve kolay cevapları olurdu.
If he was the killer, he'd be full of alibis and easy answers.
Çalışması... daha çok mazeret.
His work... more alibis.
Söylediklerimiz hiç inandırıcı değil ama, ben de odamdaydım.
- We all seem to have pretty feeble alibis. I was in my room too.
Bak Cogen, bu gece masal dinleyecek halim yok.
Listen, Cogen, I'm not buying alibis tonight.
Ve son olarak, sıra Mösyö ve Madam Ballon'un yeminli ifadelerine geliyor tıpkı personelin tüm üyeleri gibi onların da mükemmel ispatları var.
And, now, finally comes the sworn statement of Monsieur and Madame Ballon, as well as all the members of the staff, each of them with perfect alibis.
Şimdi sıra tanıklarda.
Now come the alibis.
Varşova'daki onca generalden sadece üçünün mazereti yoktu.
And of all the generals in Warsaw, only three had no alibis for the night in question.
Sıkıştırın bakalım, eminim üçünün de başka yerde olduklarına dair kanıtı vardır.
Shake them down, you'll probably find all three have good, solid alibis.
Paçalarından mazeret ve bahane akıyor.
They're full of alibis and excuses.
Herkesin yapması gereken şey mazeret ve gerekçeler üretmekten vazgeçip başarının ya da başarısızlığını sorumluluğunu kabul etmesi.
What everybody's got to do is to quit making alibis and excuses... and accept the responsibility of success or failure.
Hareketlerinizin suçtan uzağız izlenimini verdiğinden emin olun, anlaşıldı mı?
Make sure you've got alibis for all your movements, understand?
Olay mahalinde olmadığımızı ispatlamamız gerek.
We'll need alibis. They'll try and trace us.
Suç işlenirken neredeydin gibi...
Like with alibis.
Hepsinin olay yerinde olup olmadıklarını araştıracak kadar vaktimiz yok.
Just don't have time to check their alibis.
Bir başka deyişle, Hasan Salah'ın her iki cinayet için de demir gibi sağlam tanığı var.
In other words, Hassan Salah has ironclad alibis for both murders.
Bak, anında alibi uydurmayı beceremiyorum.
Look, I'm no good at spur-of-the-moment alibis.
# Ama bireyin genellikle tek yaptığı şey... #... hiyerarşik mevkileri korumaktan ibarettir. # Lisan tarafından allanıp pullanan... #... sözel bahanelerin ardına saklanarak.
But usually all he is doing... is preserving hierarchical situations... which hide behind linguistic alibis... alibis furnished by language, as an excuse.
Ve nihayet Madam ve Monsieur Ballon ve diğer çalışanların... hepsinin başka yerde olduklarına dair kanıt var.
Finally comes the sworn statement of Monsieur and Madame Ballon, as well as all the members of the staff, each of them with perfect alibis.
Bir düzine cinayet için herkesin tanığı var.
Enough motives and alibis for a dozen murders.
- İkisinin de sağlam şahitleri var.
- They've both got solid alibis.
Bir takım sebep ve mazeretleri mırıldanıyordu.
- No. Mumbled about motives and alibis.
Hangi sebep ve mazeretler?
Motives and alibis?
Bu arada kanıtlarımı çürütmeye çalışıyorsun.
Meanwhile you build a case to beat my alibis.
Onları kanıtlamaya çalıştığımdan daha fazla değil.
I'm not tryin'to beat your alibis any more than I'm tryin'to prove'em.
Baska tanigin var mi?
Have you any other alibis?
- İyi tanıkları vardı.
- He had great alibis. - That woman who worked for him?
Mazeretleri, paraları, avukatları, güçleri var.
They have alibis, money, lawyers, power.
Ordunun bunları ayarladığını bana kendin söylemiştin.
You told me yourself the army's been preparing alibis.
- Fakat cidden, Başmüfettiş tüm aile, kadınlar dahil, cinayet vakti için mazeret belirtecektir.
- But seriously, Chief Inspector all of the family, the women included, will have alibis for the time of the murder.
Onlar tanığımız.
They're our alibis.
Tüm kayıtlara, gereçlere ve kindarlıklara bakın.
Check the entry log, alibis, grudges.
Herkes başka yerde olduğunu ispatlıyordu
They all had alibis.
- Olay sırasında nerede olduğuna sonra döneriz.
We'll go into your alibis later.
- Kendini temize çıkartacak bir sürü şey var.
- He has numerous alibis.
Üç : Cinayet silahının üzerinde onunkilerden başka parmak izi yoktu. Ve dört :
Three - there were no fingerprints on the murder weapon other than hers, and four - all the members of the Ballon household staff have perfect alibis.
Ama hepsinin sağlam gerekçeleri vardı.
Oh, well, at first I suspected his colleagues, but they all had the solid alibis.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]