Ağaçlar translate English
6,198 parallel translation
# Güneydeki ağaçlar #
♪ southern trees
2,70 cm boyunda ağaçların arasında koşan kıllı maymun adamlar diye bir şey yok.
No such thing as nine-foot hairy monkey people running around the woods.
- Garvin Ormanı'ndaki tüm ağaçlar...
.. all the trees in the Forest of Garvin...
Ağaçların yeşermesi ne olacak?
What about the yawning?
Acele edersek halen ağaçların yeşermesine yetişebiliriz.
We can still make the yawning if we're quick.
Neyse, şu ağaçların yeşerme mevzusu...
Anyway, about this yawning...
İskoçya'da da ağaçlar var biliyorsunuz.
Scotland has trees, too, you know.
Bu ağaçların içinde ne vardıysa, yüzyıllardır burada olmalılar, değil mi?
Whatever was up in these trees had to be there for centuries, right?
Selvi ağaçları küçük köprü...
The cypress trees the little bridge...
Peet'le yeni görüştüm de dört tane daha istiyor o zeytin ağaçlarından.
Um, so I just got off the phone with Peet, and she wants four more of those olive trees.
Böylece kasaba meydanındaki bütün ağaçları ışıklandırabilirdi.
Then she could light the tree at the town's Christmas Celebration.
Natesville Noel ağaçlarının ışıklarını yakan o olabilseydi çıldırırdı.
She'd flip out if she could light the Natesville Christmas tree.
Bunlar güzel şeyler, fakat en iyi kısmı bu yıl Noel için, sana hediye olarak Noel kutlamasında ağaçların ışıklandırmasını yapma fırsatı veriyorum.
Those things are good, but the best part is, This year, for Christmas, I get to give you the gift of lighting the tree at the Christmas Festival.
Burt başkanın havuzu kurtaracak planını dinlerken Virginia ağaç kesen adamla beraber ağaçları gördü.
While Burt was told the mayor's pool-saving plan, Virginia saw trees with a tree-sawing man.
İptal ettin çünkü ren geyiği, noel şekerleri ve ağaçların tatille bir alakası olmadığını düşünüyorsun?
Did you cancel it because the idea of reindeer, candy canes and trees has nothing to do with the actual meaning of the holiday?
Barber, ağaçların arkasında bekle.
Barber, behind the trees.
Ağaçlar yapış yapış, hem de içleri böcek dolu.
Trees are sticky, and they got bugs in them.
Tüm bu ağaçları görüyor musun?
You see all these trees?
Sürekli diken üstünde, ağaçların altında uyuyarak.
Always hunted, sleeping under trees.
Alison Kidman'ın sokağındaki ağaçlar Barnes'ın kaybolduğun gün mü ilaçlanmışlar.
The trees on Alison Kidman's street were sprayed the same day Barnes disappeared?
Keekar ağaçları ölüyor.
"The Keekar trees are dying"
O kız mango ağaçlarının gölgesinde büyümüş.
"Who grew up in the green shade of the mango tree"
Eğer önümüzdeki ağaçları yakarsak geriye onun yakabileceği bir şey kalmayacak.
- IF WE CLEAR THESE TREES AHEAD OF THE FIRE, THERE WON'T BE ANYTHING LEFT THAT IT CAN BURN.
Hiç öyle bakma bana. Ağaçlar kadınlar gibidir.
Don't give me that look.
Bütün günü ağaçların arasında geçiriyorlardı eve döndüklerindeyse gülüyorlardı ve...
They'd spend all day out in the woods, and they'd... they'd come back laughing and...
Bu ağaçlar gökdelen olsaydı kendini huzurlu hissederdin.
If these trees were skyscrapers, - you'd feel very comfortable. - Yeah.
Ağaçların arasında saatte 160 km ile gidelim bakalım.
Let's just go 100 miles an hour through the trees.
Ağaçların arasında gece izimizi süremezler.
They will not be able to track us through the trees at night.
Nehrin sesi, şuradaki ağaçların arkasında.
It's the river, beyond those trees over there.
Ağaçların orda bir kulübe var orda saklanmamız lazım.
It's a cabin in the woods. We need to go hide over in there.
O ağaçları zihin gücüyle hareket ettirdi!
She moved those trees with her mind!
Ağaçlar her yerde.
There are trees everywhere.
Evlat, Bu ağaçlar gerçekten kindar.
Boy, those trees really hold a grudge.
Bu kıyafetleri ancak üç kere giydim... İki kere tören yürüyüşünde, bir kez de... Geyikler Locasına sızmış ve onların bütün ağaçlarını tuvalet kağıdıyla kaplamıştık.
I've put on the robes three times... mice for parades and once... when we... we snuck over to the Moose Lodge, draped their trees with toilet tissue.
Ağaçlar kendi kendilerini kesmeyecek, beyler.
The trees ain't gonna cut themselves, boys.
Ayı şu ağaçların arasına sinmişti Bay Pemberton.
The bear's hunkered down in them trees, Mr Pemberton.
Hiçbir ev, bu selden kurtulmuş... bile olsa, ağaçlar tarafından... parçalanmıştır.
Any house, even if it survived being ripped off its foundation, would break into kindling, crashing through trees.
Ağaçların şekline bakın.
Look at the sway of these trees.
Yani belirli ağaçları mı takip edeyim?
- So I just follow where the trees are clear?
Satılık ağaçlarım var.
I got trees for sale.
Tıpkı tüm ağaçların aynı şekilde, tüm bulutların aynı büyüklükte tüm insanların tekrar tekrar aynı şeyi düşündüğü bir dünyadaymış gibi.
It's like a world where trees are all the same size. And the clouds same, and people say that, again and again.
Annem perilerin bu ağaçların üzerinde yaşadığını söylerdi.
My mother had fairies under the trees, told me.
Bir tapınağın sütunları nasıl ayrı duruyorsa ya da meşe ve servi ağaçları birbirinizin gölgesinde büyümeyin.
"For the pillars of the temple stand apart " And the oak tree and the cypress "Grow not in each other's shadow"
Şu ağaçları görüyor musunuz? Oraya doğru koşup, arkalarına saklanmanızı istiyorum.
I want you to run and hide behind them.
Güneş ağaçları aştı ve size pek kibar davranmayacaktır, Majesteleri.
The sun has cleared the trees, and it won't be kind, Your Highness.
Ağaçlar ve sudan başka bir şey yok.
Nothing. Trees. Water.
Şu ağaçların arasında direkt kaleye çıkan bir patika var.
Behind those trees, there's a path that goes straight to the castle.
Ağaçları kestirdi para ödedi.
Cut down trees and got paid.
- Ağaçlar koyu yeşil!
- The trees are twice as green!
Ağaçların üstü gibi mi mesela?
On top of the trees?
Ağaçlar aptalca gözüküyor.
Those trees are stupid.