Ağıt translate English
3,970 parallel translation
* Bir cenazeyi izlemek * * 27 yemek tabağı, 35 bıçak * * 47 kağıt ağırlığı, 57 şamdan * * Bir şey daha *
♪ And watch a funeral, so thank you for ♪ ♪ My adorable wife ♪ The 27 dinner plates, 37 butter knives ♪ ♪ 47 paperweights, 57 candleholders ♪
'Belki de kafasına bir kağıt ağırlığı ile vurursam,''ayılana kadar her yerini yalayabilirim.'
'Maybe if I hit him over the head with that paperweight, 'I could lick him all over before he regained consciousness.'
Bu kağıt ağırlığı hoşuma gitti.
I like your paperweight.
Daila'nın ağıtı ne kadar dokunaklıysa da hiç tanışmadıklarına eminim.
And as... as touching as Dalia's tribute was... I'm not sure they ever even met.
Senin içi ağıt.
That is your wake.
Buraya sık sık gelmeler nedeniyle, adalar üzerinde bir dağıtım ağı oluşur.
And having got here, they often inadvertedly spread almost immediately through the islands.
Rezervasyon yaptırmadan sizi burada ağırlayamayabilirdik.
We wouldn't have been able to seat you without a reservation.
Anne, şu an misafir ağırlayacak durumda değilim tamam mı?
Mom, I-I can't deal with houseguests right now. All right?
* Harcayamadığım yüzlükler kötü gitti ağırıma *
♪ I done got so sick and filthy with Benjis, I can't spend it ♪
Gittikçe ağırlaşıyorsun Rojas.
I don't know, you're getting awfully heavy, Rojas.
Bilmiyorum.Belki buzun ek ağırlığı, belki bazı metal bileşenlerin kırılganlaşması.
I don't know. Perhaps added weight of ice, perhaps some metal component becoming brittle. I don't know which component.
Ağırlığını değiştirmeyi sakın unutma topuklarınla kalçalarını hareket ettir.
Don't forget to shift your weight, you know, through the heel with the hip action.
Yani adamın ayakları omuzlarıyla aynı ritmi yakalamıyor ve kızın topukları kendi ağırlığını taşıyamıyor.
I mean, his footwork doesn't match his shoulder, and her weight falls too heavily on her heels.
Yaklaşın ve işi ağırdan almayın, Jordan.
Get in close, and don't dawdle, Jordan.
Uluslararası Ağır Ceza Mahkemesi suçlara ve soykırımlara bakmıyor mu?
Doesn't the I.C.C. Do war crimes and genocides?
Çığlık atmadan benim kamıştan ağır şeyleri tutamıyorum.
Can't grip anything heavier than my joint without screaming.
Ayrıca, kalıcı ağır ilaçlar kullanıyorum ve sağ elim bir boka yaramıyor. Ki sağ elim, yazmak ve ateş etmek için kullandığım eldir. Bu yüzden rapor da dolduramıyorum, elim silah da tutmuyor.
Also, I'm on permanent heavy meds, and I have a useless right hand, the hand that I write and shoot with, so I can't fill out a report or hold a gun.
Ve bu kararın ağırlığını kaldırmamanı düşündüm.
And I didn't think you should share in the burden of that decision.
- Ben işleri ağırdan almam, unuttun mu?
I don't things slow, remember?
Epey ağırdı. - Kontrol etmedim.
I didn't look.
Fakat sizi burada daha fazla ağırlayamayız Bayan Selfridge, lütfen.
It's so very kind of you to welcome Miss Pavlova, but we can't keep you any longer, Miss Love, please.
Tam da, henüz müşteri ağırlamadığımızı söyleyecektim ama oda arıyor gibi bir hâliniz yok sanki.
I was about to tell you we're not open for business yet, but... it doesn't look like you're looking for a room.
Eğer ben o restorana gitmeseydim.. ve İşçi Birliği ağır şeyler söylemeseydi, çatımızda asla ders vermiyor olur.. ve ben Wing Chun'u başkalarına tanıtıyor olamazdım.
If I weren't leading the Restaurant Workers'Union and a little bit of influence, he may not have taught on our rooftop, and I couldn't have introduced Wing Chun to others.
Yükün ne kadar ağır olduğu önemli değildir.
It doesn't matter that the burden is heavy.
Yürüyerek ve elindeki altının ağırlığı ile fazla uzağa gidemez.
He won't get far on foot. Not with all that gold to weigh him down.
Ağır bir şey değildi ama, değil mi?
- Ay, but it-it wasn't a bad one, right?
Erken doğumlarda acele etmek iyi değil, o yüzden biraz ağırdan alıyoruz.
They're just not in any rush, you know? We don't want to hurry things along with early babies.
Hiçbir ağırlığı yok.
It... doesn't weigh anything.
Orada öylece durma, Küçük Ağ. Gel de biraz pataklama yapalım, ama dikkatli ol.
Don't just stand there, Webby, come kick some side with me, but be careful.
Sadler! Ağ şifrelerinin neden çalışmadığı hakkında fikrin var mı?
Sadler... do you have any idea why all of the network passwords aren't working?
Çenesi düşük, bana ağız açtırmadın.
Boy, you just, you don't let a person get a word in edgewise.
Jabbar'ın yatma saati hakkında seninle ağız dalaşı yapmak istemiyorum. Kimse ağız dalaşı yapmıyor.
I don't need to be in a shouting match with you about Jabbar's bed time.
Geniş bir ağ kurup ortalama bir insana Jaguar satmak istemez miydiniz?
Wouldn't you rather cast a wide net so you can sell Jaguar to the average guy?
Hep bir ağızdan mı konuştunuz.
Don't all talk at once.
mahkemenin dediğine göre ifadesi, Davis'e yeterince zarar vermiyormuş. Eğer gerçekten zorla verilseydi daha ağır olurmuş.
The court said his testimony wasn't damaging enough to Davis, that if he'd really been coerced, his...
- İçeri gir yeter, ayrıca ağırdan da alma.
Just get inside and don't drag your feet.
Gerilimsiz ağ tekniğimi tam olarak kullanarak 20 fıtık ameliyatı yapan ilk cerrah böbürlenme hakkına sahip olacak, arkadaşlarının saygısını ve bir de bu bebeği kazanacak.
The first surgeon who can perform 20 hernia repairs using my exact tension-free mesh technique will win bragging rights, the respect of their peers, and aha... this sweet baby.
Acele etmeden ağı nasıl da düzgünce kesiyor, görüyor musunuz?
You see how she doesn't rush, cut the mesh just right?
Bu kesinlikle kimsenin ağırlığını taşıyamayaz.
That definitely wouldn't hold anybody's weight.
Eğer çok ağırlaşırsa insanlar kaldıramaz.
People can't take it if it gets too hard!
Egomun ağır basmasına izin verdim ve aramız öyle kalsın istemiyorum hiç.
I let my ego get the best of me, and I don't want to leave it like that.
Ağız tıkacı, gözbağları ve engeller...
Ball gags and blindfolds, restraints.
Bence ağır olduğu için değil.
I don't think it's heavy.
Yarak ağıza girerken görünmüyor!
You can't see the cock going in the fucking mouth!
Gerçekten de eski ve ağır bir kameraydı ve Lonnie ise güçlü değildi.
It was a really old camcorder and it was very heavy, and Lonnie wasn't the strong...
Booth'la ortağının açılışından önce birkaç arkadaşını ağırlamayı düşünüyoruz da...
Um, actually, Booth and I are having a couple of friends over before one of his, I don't know,
Bir dört yol ağızındayım. İki yola da gidemiyorum.
So I'm at this crossroads, and I can't take either path.
Düşündüğünden daha ağırmış değil mi?
It's heavier than you thought, isn't it?
Git ve Bay Alexander'a yolladığı köpeğin ağızlığa ihtiyacı olduğunu, yoksa onun da sonunun tıpkı Benny gibi olacağını söyle.
You go on back and tell Mr. Alexander that his pit bull needs a muzzle or he could end up like Benny here.
Kahve için para almak biraz ağır oluyor.
Isn't this a bit cheap?
Baş savcı iddianamenin geçerli olmayacağını gayet iyi biliyor.
And the AG knows damn well the indictment won't stick. [KNOCKING ON DOOR]